Gücünü hukukun üstünde görenler hukukun gücüne sığınmak zorunda kalabilirler

Gücünü hukukun üstünde görenler hukukun gücüne sığınmak zorunda kalabilirler
8 Temmuz 2013 11:24

Taksim Gezi Parkı’nda başlayıp tüm yurda yayılan eylemler, hükümete feleğini şaşırttı.

Hilmi SARAL H&H YORUM

İktidar sahipleri ne yapacağını bilemez oldular.Hemen her hafta olayların arkasında başka birisinin olduğunu açıkladılar. Önce başbakan olayları faiz lobisi kışkırttı dedi. Sonra olayların arkasında CHP var dedi. (Nerdeee, keşke öyle olsa!) En son Beşir Atalay, olayların arkasında Yahudi Diasporası var kehanetinde bulundu.

Hükümet yetkililerimiz belli ki olayın kendileriyle olan ilişkisini anlamazdan gelmeyi sürdürecekler. “Hükümet istifa”, “Tayyip istifa”, “Faşizme karşı omuz omuza”, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganlarını hiç duymamış gibi davranıyorlar. Bu sloganlar faiz lobisi ya da Yahudi Diasporasının ne işine yarar ki? Aksine onların düzenini bozan sloganlar bunlar.

Hükümetin kafası sadece olayın arkasındaki nedenleri anlama konusunda karışık değil. Olayların nasıl önleneceği konusunda da “usta” sınıfta kaldı. Basarsın gazı, sıkarsın suyu, vurursun copu ortalıkta kimse kalmaz; çil yavrusu gibi dağılırlar diye düşündüler. Düşündükleri gibi olmadı. Baskı ve şiddet ne kadar artırıldıysa eylemlere katılım da o kadar arttı. Baskı ve şiddetle bastırılmak istenen eylemler, böylece kışkırtılmış oldu.

Başbakan kalabalıklara karşı, kendi kalabalıklarını toplamayı denedi. Kırmızı görmüş boğa gibi Türk Bayrağı taşıyan eylemcilere saldırttığı polislerin araçlarını bayraklarla süsletti. Kendi mitinglerinde bile Türk Bayrağı dalgalandırmak zorunda kaldı ama bayrakta Atatürk’ün resmi olmaması koşuluyla. Bilmiyor ki bayrağın olduğu her yerde zaten Atatürk var. Bayrak ki bağımsızlığın sembolüdür, dünyanın neresinde, hangi milletten olursa olsun bir kişi Atatürk’ü biliyorsa zaten onu bayrakla beraber düşünür. Nerde kaldı kiTürkiye’de Bayrak’la Atatürk’ü ayıracaksınız! Aklınıza şaşayım emi…

Bunlar da para etmeyince yeni yöntemlere başvurdu yetkililerimiz. Meydanlara eli satırlı, beyaz gömlekli saldırganlar saldılar. Bizim faşistler faşizmin tarihini de bilmiyorlar. Gömlekler beyaz değil, kara olmalıydı! Hitler amcanız öyle yapmıştı! Bu beyaz gömlekliler polisle beraber, polisin yanında ya da önünde insanları kesip biçiyor, kadınları tekmeliyorlar. Bunlar polis mi, olmamalı!.. Değilse neden polis bunları engelleyip gözaltına almıyor? Gözaltına alınanları neden mahkeme salıveriyor? Mahkemeler ki adam tutuklamak için can atar hale getirildiler!

Bunların görüntüsünü televizyonda görünce 12 Eylül 1980 faşist darbesinden önce Trabzon’da yaşanan iki olayı anımsadım. Birinde; biz devrimci öğrenciler Maraş Caddesi’nden topluca okula giderken Ülkü Ocaklarının bulunduğu aralığın başında adlarını bildiğimiz, tanıdığımız üç ülkücü genç silahla bizi taciz ettiler. Biz yolumuza devem ettik. Olay olmadı. Sonra üç arkadaş bu tacizcileri şikâyet etmek için Emniyet Müdürlüğüne gittik. Olayı anlattık. Bizi dinleyen yetkili  “Belki oyuncak silahtır. Ne biliyorsunuz gerçek silah olduğunu.” deyince ben itiraz ettim. Bana dönerek, “Sen Oflu’sun. Silahtan anlarsın, öyle mi?” diye sordu. Anladım ki biz birilerini tutuklatalım derken kendimiz okkanın altına gideceğiz. Şikâyetçi olarak gittiğimiz emniyette nerdeyse sanık olacaktık. Bizi gönderdiler ve elinde silah olanlarla ilgili hiçbir işlem yapmadılar. İkinci olayda ise, polis bizim arkadaşların toplandığı derneği basıp silah araması yapmıştı. Dernekte silah bulunmadı. Polis çekildi. Polislerden on dakika sonra dernek, sağ görüşlü gençler tarafından basılarak tarandı. Orada Fethi ve Recep adında iki liseli kardeşimiz öldürüldü. Bu olay gündüz gözüyle yaşandı. Belli ki polis gelenler işini rahat yapsın diye önceden temizlik yapmıştı. O dönemde Emniyet Müdürü Hamdi Ardalı’ydı.

Arap Baharı nedeniyle Akdeniz kıyılarını yalayan rüzgâr yön değiştirdi ve Mısır’da Mursi gitti. Erdoğan sıranın kendine geldiğini, ters esen rüzgârın kendi saltanatını salladığını gördükçe hukuk dışı yol ve yöntemleri kullanmaya başladı. Böylece iktidarını sürdüreceğini sanıyor. Bilmiyor ki gelen eceli ertelemek sadece Dede Korkut Hikâyeleri’nde mümkündür. Bu yöntemlerin nasıl sonuç verdiğini biliyor olmalı. Tehlikeli sularda kulaç atmaktan bir an önce vazgeçmelidir.

Gücünü hukukun üstünde görenler, hukukun gücüne sığınmak zorunda kalabilirler. Mursi’den ders almalıdır.

[email protected]