CHP’li Emre: Ev değil mezar yapan ve onay verenlerin cezaları artırılmalı

CHP’li Emre: Ev değil mezar yapan ve onay verenlerin cezaları artırılmalı
3 Mart 2023 09:27

CHP’nin TBMM Adalet Komisyonu Sözcü, İstanbul Milletvekili Zeynel Emre; deprem başta olmak üzere afetlerde ağır can ve mal kayıplarına neden olan, mevzuata aykırı yapıları inşa eden ve bu yapılara onay verenler için öngörülen cezaların yetersiz olduğunu; ağırlıkla yargılandıkları taksirle öldürme suçunun ceza limitlerinin artırılması ya da daha fazla ceza içeren olası kastla yargılanmaları gerektiğini kaydetti. Zeynel Emre, “‘Ev değil mezar yapan’ ve bu yapıları ‘onaylayanlar’a verilen yetersiz cezalar, yeni katliamların da kaynağıdır!” dedi.

 

 

CHP’li Emre, Kahramanmaraş ve Hatay depremlerine ilişkin yaptığı yazılı açıklamada; depreme dayanıklı inşa edilmeyen, kolon kesme ya da yapının riskli hale gelmesine neden olacak değişiklikler gerçekleştirildiği için yıkımın yaşandığı binalara ilişkin ilerleyen günlerde görülecek yargılamalara dikkat çekti. Büyük can kayıplarının yaşandığı geçmiş depremlerden sonra görülen yargılamalarda verilen cezaların yetersizliğini vurgulayan, bunun da Türk Ceza Kanunu kapsamında atfedilen suçlamanın öngördüğü ceza limitlerinden kaynaklandığını kaydeden Emre, Türk Ceza Kanunu’nda yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Deprem nedeniyle yıkılan yapıyı inşa eden, mevzuat uyarınca bu yapılara onay veren sorumlu kişilerin yargılandığı ceza hükümlerine ilişkin bir değişiklik hazırlığı yürüterek Meclis’e sunacağını bildiren Emre, açıklamasında şöyle dedi:

 

 

Siyasi iktidar; sorumluluğunu yerine getirememiş, ‘yaşam hakkı’nı koruyamamıştır

 

 

Devlet kavramının fikri temeli, bireylerin sağlıklı ve güvenli bir ortamda yaşama arzusundan kaynaklanmıştır. Bu amaç, hukuk metinlerinin oluşmasıyla devlet ve birey ilişkilerini belirli şekillere büründürmüş, yetki ve sorumluluklar tanımlamıştır. Hem devlet hem de birey, sorumluluklarını yerine getirmediği takdirde diğeri tarafından sorgulanır, yaşanan duruma göre tartışılır hale gelebilmektedir. Sorumluluk, üstlenilen ya da yüklenilen görevleri yerine getirmek devlet-birey ilişkisindeki dengenin belirleyicisidir.

Resmi makamlarca yapılan son bilgilendirmelere göre, 45 bin 89’a ulaşan can kaybımız ve yol açtığı hasar nedeniyle Cumhuriyet tarihimizin en büyük depremi niteliğindeki 6 Şubat 2023 tarihli Kahramanmaraş merkezli 10 ili etkileyen depremin ilk anları, sonrası ve üzerinden geçen 26 günde yaşadıklarımız, devleti temsil eden yapılardan siyasi iktidar ile birey ilişkilerinde siyasi iktidarın görevini yerine getiremediğinin örnekleriyle dolu. Depremin ilk saatlerinde hayati önemde olan arama-kurtarma çalışmalarının gerçekleştirilememesi, deprem bölgesine ulaşım ve iletişimin sağlanamaması, depremzedelere yardımların organize şekilde aktarılamaması ve yardım kuruluşları arasında ‘ayırımcılık’ yapılması, Kızılay’ın depremzedelere ücretsiz vermesi gereken çadırları deprem sonrası bazı yardım kuruluşlarına ücret karşılığı satması, gıda yardımlarında da aynı yolu izlemesi…

 

 

Tüm Türkiye ve dünya kamuoyu önünde son 26 günde, depremin neden olduğu acı kadar büyük bir utancı da yaşamak zorunda kaldık. AKP iktidarının, her olayda su yüzüne çıkan Cumhuriyet değerlerine düşmanlığının yansıması ‘tek adam’ rejimi ve onun etrafında öbeklenmiş bürokrat ve kurum görüntüsündeki çıkar grupları; vatandaşlarımızın sağlıklı ve güvenli bir ortamda hayatlarını sürdürememesi utancı ve suçunun tek sorumlusudur.

Siyasi iktidarın, kontrolündeki kamu kurum ve kuruluşları eliyle, depremin hemen ardından depremzedelerin yanında olma zorunluluğu kadar yerleşim yerlerinin seçimi, yapıların depreme dayanaklılığı, afet durumunda ulaşım ve iletişim kanallarının kesintiye uğramaması, depreme ilişkin toplumsal farkındalığın artırılması vs. konularına ilişkin alması ve yapması gereken tedbir ve işler olduğu da tartışmasızdır. Bunların yanı sıra depremin ardından ağır hasar gören, yıkılan ve can kayıplarına yol açan konutları yapanların hukuk önünde gerekli cezaya çarptırılması da öncesi ve sonrası fark etmeksizin deprem başta olmak üzere afetlere yönelik göz ardı edilmemesi gereken bir konudur. Önemine karşın hukuk sistemimizin, ağır can ve mal kayıplarıyla sonuçlanan deprem ve diğer afetlerdeki insan etkisini en aza indirme ya da sıfırlama yönünde cezalar öngörmediği görülmektedir.

 

 

Cezanın üç temel amacı olan suçlunun ıslah edilmesi, mağdurun tatmini ve suça karşı caydırıcılığın sağlanması bakımından mevcut hukuk düzenlemelerinin yetersiz kaldığı apaçık ortadadır. Taksirle bir kişiyi öldürme suçunun cezası, Türk Ceza Kanunu’nun 85.maddesine göre iki yıldan altı yıla kadar hapis; birden fazla insanın ölümüne veya bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına sebep olunmuş ise, iki yıldan on beş yıla kadar hapistir.

 

 

Cezalar caydırıcı nitelikte değil

 

 

Taksirle öldürme suçuna hapis cezasının yanında ayrıca para cezası öngörülmemiştir. Temel ceza, iyi hal indirimi yapılırsa iki yılın altına indiğinden erteleme kapsamına girmekte; ayrıca uzun süreli de olsa, bilinçli taksir hali hariç, para cezasına çevrilebilmektedir.

Türk Ceza Kanunu’nun 22.maddesinde düzenlenen bilinçli taksirin varlığı halinde suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır. Kanun’un 21.maddesinde düzenlenen olası kast halinde ise ceza, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmi beş yıla kadar hapse çevrilmekte, diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilmektedir.

Buna göre, depremde kusurlu bir binanın çökmesi ve birden çok, hatta yüzlerce insanın ölmesi nedeniyle de olsa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilememekte, ölüm sayısınca insan öldürme suçunun işlendiği kabul edilse ve yüzlerce yıl hapis talep edilse bile hapis cezasının üst sınırından yani yirmi yıldan daha fazlası uygulanamamaktadır. Bunun da kapalı ceza infaz kurumunda geçen kısmı çok daha az olmaktadır.

Yargıtay kararlarında olası kast çok nadir kabul edilmekte, en ağır kusur halinde bile sadece bilinçli taksir hükümleri uygulanabilmektedir. Bu depremden sonra da müteahhitler hakkında olası kasttan ceza verilmesi pek muhtemel görünmemektedir.

Cumhuriyet tarihinin en büyük deprem felaketi olan bu depremde de mevcut hukuki düzenlemeler karşısında sorumluların yeterince ceza almayacakları anlaşılmaktadır.

Ortaya çıkan bu tablo karşısında başta trafik kazaları ve maden kazaları olmak üzere bütün taksirli suçlara ve özel olarak depremde bina çökmesi suretiyle ölüme yol açma suçlarına ilişkin kapsamlı bir ceza hukuku revizyonu yapılması yeni iktidarın ve Meclis’in öncelikli işi olmalıdır. Bu amaç doğrultusunda hazırlayacağımız bir yasa teklifi de Meclis Başkanlığı’na sunulacaktır.