Zalimin mazlumluğundan Rönesans çıkarmak

Zalimin mazlumluğundan Rönesans çıkarmak
17 Aralık 2014 09:06

Hristiyan dünyasının oluk oluk kan akıtan ve sonuncusu 30 yıl süren din savaşları, 1648 yılında yapılan Vestfalya (Westphalia) Barışı sonrasında tarihe gömülmüştür.

 

Çağların IŞIK H&H YORUM

 

Avrupa Rönesans’ının ulaştığı zirve ve modern çağın da başlangıcı sayılan sekülerizm esasına dayalı ulus-devlet temelli yeni dünya düzeni, inanca saygılı liberal demokrasiyi inşa ederken, yönetim erkini elinde bulundurmak isteyen güçlerin paylaşıma dayalı sınıfsal kavgaları üzerinden gelişen uzlaşılar da, günümüz modern demokrasisinin temelini oluşturdu.

 

Henüz Rönesans’sını yaşamamış ve sanayi devrimini tamamlamamış olarak, liberal demokrasinin bu tarihsel yolculuğundan mahrum kalmış olan Türkiye’nin, demokrasiyi içselleştirememiş olmasının sebebi budur ve bunun gecikmiş faturalarını ödüyoruz.

 

İkitidar cemaatle işbirliği içinde bir karşı devrimle, yönetim erkini ele geçirmeye ve paylaşımı kendi çıkarına göre şekillendirmeye çalıştığını sanırken, ilkel benmerkezci yapının devleti kuşatan ve ele geçirmeye muktedir yapısı, masumiyeti, adaletin canhıraş haykırışlarına rağmen acımasızca boğmaktan imtina etmemişti.

 

Bu acımasızlık sadece yüzlerce masum ailenin felaketine yol açmakla ya da koca bir ordunun cephedeki bir yenilgisinden bile daha ağır bir darbe almasıyla kalmadı, ülke insanının kimyasını da bozdu.

 

İnsanlar insanlıktan kindarlığa savruldu.

 

Ülkenin 90 yılda ve her biri büyük emeklerle kurulmuş sistemi ve sistemin inşa etmeye çalıştığı demokratik kurumları yobaz bir kavganın elinde telef oldu.

 

Ve bugün… asıl planlayıcılar ve uygulayıcılar altın vuruşu yapmada başarılı olamayınca kendileri hedef oldular.

 

Kendi elleriyle büyüttükleri, kendi güçlerini vererek güçlendirdikleri, iktidarın muktedir liderinin, uzlaşmaz öfkesinin acımasızlığı altında, yok olma tehlikesiyle karşı karşıyalar.

 

Sığındıkları bir tek yer var.

 

Acımasızca boğmaya çalıştıkları masumiyetin vicdanına sığınıyorlar.

 

Terazisini kendi elleriyle bozdukları adalete başvuruyorlar.

 

Daha emekleme döneminde katlettikleri demokrasiyi arıyorlar umutsuzca.

 

Binlerce yıllık insanlık tarihinden çıkagelmiş ve uğruna oluk oluk kanlar akıtılmış demokrasiyi yeni keşfedenler, erdemlerini de zor yoldan öğreniyorlar.

 

Belli ki ağır bedeller ödeyecekler ve ödetecekler.

 

Önce muktedir olacaklar ve ezecekler acımasızca.

 

Sonra mazlum olacaklar ve adalet haykıracaklar.

 

Zarar herkesin hesabına ortak yazıldığında, 400 yıl öncesinin Rönesans’ını yaşayacaklar.

 

Uzlaşacaklar demokraside.

 

Karşılarında duran Amerika’yı yeniden keşfetmiş olacaklar.

 

“Faşiste faşist dediğin için teşekkürler Ahmet Şık. Ve lütfen hakkını helal et. Biz senin özgürlüğüne böyle sahip çıkamamıştık” diyecekler.

 

Umalım ki sözlerinde samimi olsunlar.

 

Umalım ki gerçekten demokrasi istesinler.

 

Fakat ne olursa olsun, gün her kes için demokrasiyi sahiplenme günüdür.

 

Geçen yıl bugün; paranın din iman tanımadığının müminler tarafından görüldüğü gündü.

 

Ama aynı zamanda, ahir dünyaya yoklukla sebat ettirilen yoksul müminin, fani dünyanın tapusunu ele geçirmeye çalışan zengin mümini fark ettiği gündü.

 

Geçen yıl bugün; Atatürk Cumhuriyeti’nin altın tepside sunduğu zahmetsiz demokrasiyi elinin tersiyle itmiş olanların Rönesans’ının başladığı gündü.

 

Geçen yıl bugün, Türkiye’nin diğer yarısının aydınlanma günüydü.

 

Çağların IŞIK

Twitter @caglarinisik

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Seni başkan yaptıracağız
Yarının gülüşleri bugünün gözyaşlarında boğuldu
Dağlıca saldırısının Cizre’yle ilgisi var mı?