Vurgun yemiş Başbakan çizgisini sürdürüyor

Vurgun yemiş Başbakan çizgisini sürdürüyor
26 Haziran 2012 20:11

Üç aydır yazı yazmıyorum ve ilk yazı bu nedenle sıkışık bir sandığın halini taşıyor.

O nedenle nokta nokta nokta gidelim.

Safile USUL H&H YORUM

Başbakan Erdoğan grup konuşmasında yediği vurgundan ve buna karşı yapabileceği birşey olmamasından dolayı çok yaralı bir psikoloji taşıdığı görülüyordu.

Çünkü Suriye, Türkiye’nin karşılığında savaşa girmeyeceğinden emin olduğu bir hesaplaşma yolu seçerek, uçağımızı düşürdü ve Hükümeti sert askeri karşılık verememenin reel politik alanı içinde taşıdığı kızgınlık duyguları ile çok kötü sıkıştırdı.

Başbakan Erdoğan’ın dünkü grup konuşması işte bu çaresiz durumu yansıtıyordu;
 Başbakan nitekim, dikkat edilirse, konuşmasının ilk ve uzun bölümünde savunma pozisyonundaydı; Suriye politikasının doğruluğunu ispatlamaya çalıştı.

Ve, Başbakan, dün…

1-Suriye politikasını savundu, “politikamıza çok eleştiri var ama biz bu dış politikayı uygalamasaydık ekonomimiz dahi bu kadar gelişmezdi” dedi.

2-Onun Suriye politikasını eleştiren basını, “Bu milli bir meseledir, Hükümet’i Suriye konusunda eleştirir ve sıkıştırısanız vatan haini olursunuz” mealinde sözlerle tehdit etti.

3-Muhalefetin “başını okşadı” ve onları desteğe devam etmeleri konusunda teşvik etti.

4-Suriye’ye ne yapılacağı konusunda uluslararası destek için çabaya işaret ettikten sonra, bir de sınıra yaklaşanın vurulacağını söyledi, ki, bu tam olarak nedir, anlaşılır gibi değildi, daha doğrusu sert tutum alacaklarını da ispat için söylenmiş altı boş bir söze benziyordu

5-Türk devletinin gücüne vurgu yaptı (ki, kastettiği devlet gücü TSK, şu anda Başbakan’ın en acil ihtiyacı TSK, tabii hapse atılmamış TSK mensupları ve Başbakan günde en az 3 doz TSK alıyor, varlığını içine çekiyor, TSK inhalasyonu yapıyor, bol bol kokluyor ve içine çekiyor)

Şimdi gelelim bu noktalara ilişkin önemli bazı hususlara…

1-Türk basını, Türk gazetecileri vs. vs. Erdoğan Hükümeti’nin Suriye politikasına destek vermek zorunda olmadıkları gibi, eğer gazeteci olarak bir milli görevden söz edilebilirse, en önemli fonksiyonları Hükümetin Suriye politikasını sorgulamaktır.

80 yıllık savaşsız bir Cumhuriyet tarihinden sonra AB ile müzakere yolunu döşemiş bir Türkiye’nin gazetecilerine popülizm yapacağım derken kontrolünü kaybederek çukura düşmüş bir Hükümet politikasını destekllemek ayrıca da yakışmaz.

Hükümetlerin yaptıkları her türlü ayıp ve yanlışlığın, milli politika diye eleştiriden muaf tutulmasını istemeleri çok büyük bir geri kalmış ülke emaresidir ki…

Ne Türkiye bu kadar geri kalmış bir ülkedir…

Ne de basını her türlü mevcut haline rağmen bu kadar ilkel bir basındır.

2-Muhalefetin de Erdoğan Hükümeti’nin yıkım getiren ve devam ederse daha da büyük yıkımlar getireceği kesin olan Suriye politikasını desteklemek ve milli menfaat kavramının kötüye kullanımına müsaade ederek Hükümetin sırtınız sıvazlamak gibi bir görevi yoktur.

Hatta iş o kadar ciddi ki, muhalefet eğer Türkiye’yi korumak istiyorsa, ki bunu 1 Mart tezkeresi döneminde yapmayı başarmıştı, Hükümet’in Suriye politikası ile arasına tüm dünyada görülür bir sınırı çekmeli.

Şöyle ki…

Gerek Başbakan Erdoğan’ın salı grup toplantısında söyledikleri, gerek Davutoğlu’nun hafta sonunda bir tv kanalında söyledikleri gösteriyor ki…

Hükümet Suriye politikasını, hatta aldığı yaradan dolayı daha da agresif bir biçimde, sürdürecek.

Suriye’ye ilişkin olarak kullandığı halk ve rejim ayrımını kuvvetle sürdürüyor.

Bu örneğin, bir başka ülkenin de mesela, Kürt halkı ile Türk devleti gibi bir ayrım yapmasına tekabül ediyor.

Başbakan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu kurdukları cümlelerde peşpeşe önce, “Suriye’nin içişlerine karışmıyoruz”, hemen ardından da, “Esad rejiminin gitmesi için elimizden gelen herşeyi yapacağız” diyorlar.

Bir ülkedeki rejimin ve/veya hükümetin gitmesini istediğini ve bunun için çaba göstereceğini söylemek o ülkenin içişine (en kaba biçimde) karışmaktır. (bu cümleyi ilkokula giden çocuklar için yazdım, yanlış anlamayın)

Erdoğan Hükümeti dengelerini ayrıca daha da kaybedeceğe benziyor.

Şimdi çok önemli bir konu da şu ki…

Savaşlar genellikle planla çıkmaz.

Çoğunlukla aniden patlar.

Süren bir gerginliğin beklenmedik anlarda oluşturduğu ani durumlar yaratır savaşı.

Şu anda Türkiye Erdoğan Hükümeti nedeniyle böyle bir tehlike yaşıyor.

Muhalefet buna çok, çok, çok dikkat etmeli.

Bu arada.

Başbakan Erdoğan’ın yakın çevresi onu, bu ortamı iyi bildiğim için söyleyebiliyorum ki, “Tüm dünya sizin salı grup toplantınızda yapacağınız konuşmaya kitlendi” şeklinde bol bol pohpohlamıştır.

Durum ise, şu…

Türkiye dışında sıcak bir Suriye angajmanı içinde olan kimse yok.

Herkes bir tiyatro seyircisi gibi izliyor.

Ama…

Denizin 1300 metre derininde iki Türk pilotu yatıyor.


Yazarın Son Yazıları:
Galiba bu iş tutacak
AKP seçmeninden oy alacak
Mütekabiliyet