Türk Milleti iradesini ortaya koymazsa 24 Haziran’da seçimi muhalefetin kazanması mümkün görünmüyor

Türk Milleti iradesini ortaya koymazsa 24 Haziran’da seçimi muhalefetin kazanması mümkün görünmüyor
29 Nisan 2018 15:22

Tezimi yineliyorum, 03 Kasım 2002 seçimleri haricinde AKP yapılan tüm yerel ve genel seçimler ile referandumları, ayrıca 2014’te yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini hep oy hırsızlıkları ile çeşitli yöntemler kullanarak hazırladıkları dalaverelerle kazanmışlardır.

 

 

 

Dr. İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

 

 

Şimdi bu yöntemlere birini daha ekleyerek seçim kazanma hinterlandını genişletmişlerdir.

 

Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı seçimine girmemesi için kendisine silah, pardon nasihat çekilmesinden sonra artık mafyavari yöntem de devreye konulmuştur.

 

Bu da sürekli olarak söylediğimiz bizim tezimizi ispat eden en büyük kanıtlardan biridir.

 

Bunları geçelim ve sadete gelelim.

 

Bu seçimi RTE ve AKP’nin kaybedeceği güneş gibi ortadadır.

 

Ama RTE’nin her zaman olduğu gibi bir seçim kaybetmeye hiç niyeti yoktur.

 

Geçen gün verdiği bir demeçte ”Seçimden sonra ilk ziyaret edeceğim ülke Azerbaycan olacak” ifadesi bu niyetini net olarak göstermektedir ve zaten bu konuda çıraklık ve kalfalık dönemini atlatarak ustalık dönemine zaten çoktan geçmiştir!

 

Peki RTE seçimleri b yöntemle nasıl kazanıyor?

 

Öncelikle 16 Nisan 2017 referandumunu anımsatalım.

 

Bildiğiniz gibi bu referandumu milyonlarca mühürsüz pusulalı ”hayır” oylarını sandığa attırak kazandığı kamuoyunca çok iyi bilinmektedir.

 

Referandumdan sonra da bu oy talanını çok açık olarak ifade eden ”Atı alan Üsküdar’ı geçti!” deyimini kullanarak sözel itirazlarda bulunan muhalefete ve aydınlara adeta alay edercesine yanıt vererek seçim kazanma yöntemini çok net bir tazda ortaya koymuştur.

 

Çok açık olarak ifade edeyim ki, 24 Haziran seçimlerinde de ”Atı alan Üsküdar’ı geçti!’‘ yöntemini kullanacaktır.

 

Bundan hiçbir kuşkunuz olmasın.

 

Peki, ”Atı alan Üsküdar’ı geçti!” yöntemini nasıl işletiyor?

 

Bakınız, devletin tüm olanakları elinde bulunuyor ve bunları çok iyi kullanmasını biliyor.

 

Nasıl kullanıyor?

 

Propaganda çalışmalarında devletin tüm olanaklarını ve yandaş medyayı nasıl kullandığını yazmaya gerek yok, zaten konumuzda bu değil.

 

Konumuz nedir?

 

Seçim günü ve gecesi nasıl çalışıyor olduğudur.

 

O gün tüm devlet kurumlarını, başta YSK olmak üzere yargı, emniyet, TSK eşgüdüm halinde çalışmaktadırlar.

 

Kısaca söyleyeyim, YSK’nın oy talanı hususunda yapacağı bir mizansene karşı emniyet, yargı ve TSK’nın oylarımız çalındı iddiasıyla demokratik haklarını kullanmak isteyecek olan kitlelerin taşkınlıklarına karşı, verilen talimat gereği hazır bekleyeceği ve eşgüdüm halinde çalıştıkları ve çalışacakları ortadadır.

 

Hele, OHAL altında bunların olmaması hiç mümkün görünmüyor.

 

Tüm devlet görevlilerinin verilen vazifeyi yapmamaları, karşı çıkmamaları mümkün değildir.

 

Çünkü sonu ya görevden alınma, ya sürgün, ya da uydurulan bir iftira ile kodese tıkılmaktır.

 

17/25 Aralık’ta düzgün görev yaparak, kimsenin gözyaşına bakmadan yargıç ve savcılar ile emniyet görevlilerinin görevden alınması, sürgün edilmesi, kodese tıkılmalarının neden bu değil miydi?

 

Evet, Türkiye’de artık bu mafya usulü bir yöntem olarak kullanılmaktadır ve başımızdan gidinceye kadar bunu sonuna kadar kullanacaktır.

 

Muhalefetin sandıkları kontrol edeceğiz, bilmem ne kadar sandık görevlimiz olacak, hukuksal yollardan itiraz edeceğiz vs., vs., vs., hiçbir çalışması yukarıda açıkladığım mafya yönteminden dolayı asla derde derman olamaz.

 

Çünkü, yasaları ve devletin güçlerini sonuna kadar senkronize bir şekilde kullanarak sürekli olarak ‘’sivil darbe’’ ile seçimleri kazanıyor.

 

Ya ne yapılması gerekiyor?

 

El-cevap:Türk milleti yüksek iradesini demokratik hareketlerle çok net olarak ortaya koyarak, oy hırsızı darbecilerin yüreklerine hak ve hukuk korkusu salmalıdır.

 

Anımsatmak istedim, aksi halde 24 Haziran seçimlerinden muhalefet olumlu sonuç beklemesin.

 

Şimdiye kadar ne olduysa, bundan sonraki seçimlerde de aynısı olacaktır.

 

Aynı şeyleri yaparak, farklı sonuçlar almak kabil değildir ve bu ‘’doğa yasası’’dır.

 

TULUMBADAKİ SUYU YANDAŞ GODOŞ HIRSIZLAR BOŞALTTI!

 

RTE, ilk olarak 4 Aralık 2016’da Kayseri’de yaptığı konuşmada ‘’Şu an tulumbada su yok, tulumbaya su lazım!’’ diyerek ekonomik tehlikeye atıfta bulunmuş ve ilerde çok sıkı kemer sıkma politikalarına geçmenin işaretlerini vermişti.

 

Bugün geldiğimiz nokta itibariyle bu tehlikenin boyutları büyümüş ve yumurta kapıya dayanmıştır.

 

Dolar 4 Tl’yi, Avro ise 5 Tl’yi geçmiş durumda; benzinin litre fiyatı ise 6 Tl’yi aştı.

 

Seçimden sonra kim kazanırsa kazansın, çok acı ilaçlar içeceğimiz söyleniyor.

 

Örneğin, maaşların yüzde 15’inin kesileceği, evi ve malı-mülkü olanlardan varlık vergisi alınacağı ve dövizin sabit bir kura ayarlanacağı söyleniyor ki, bunlar yoksulluk ve kıtlık anlamına gelmektedir.

 

Hatta benzinin litre fiyatının 12 Tl’yi aşacağı tutarlı yetkin ekonomistler tarafından belirtilmektedir.

 

Ve daha bir sürü ekonomik zehir halka yedirilecek!

 

Şimdi bir soru sorarak, ne yapılması gerektiğini, daha doğrusu yoksul ve dürüst milyonları etkilemeden ne yapılması gerektiğini ortaya koyalım.

 

Tulumbadaki suyu kim boşalttı?

 

Herkes biliyor ki, tulumbadaki suyu godoş hamamoğlanı yandaşlar boşalttı.

 

Şimdi bu godoş hamamoğlanı yandaşların resmi soygunlarının ceremesini benim yoksul milyonlarıma ödetmek istiyorlar.

 

Godoş hamamoğlanlığı tarihsel bir meslektir ve binlerce yıldır hep iktidar sahipleri ve kral ile vezirlerin önünde siyaseten domalmaktadırlar.

 

Bunlar domalarak ekmeklerini kazanıp zengin olurlar.

 

İnsanların çoğunluğu düzgün karakterlidir ve bu alçaklığa asla tevessül etmezler.

 

İşte 16 yıldır milletin alınteri birikimini ihaleler ve bankaların içini boşaltarak bu godoş hamamoğlanı yandaşlar yiyerek tulumbadaki suyu boşalttılar.

 

Şimdi ekonomik kriz varsa, ki var; yoksul halkımız, maaşlılarımız bunun ceremesini çekemez.

 

Bunu godoş yandaş hırsızlara yüklemekten başka çıkar yol yoktur ve bunların mal varlıklarına düzlüğe çıkmak için el koymak gerekiyor.

 

Büyük, orta ve küçük ölçekte yüz binlerce ihale ve banka boşaltıcısı godoş hırsız var ve hepsinin devletin resmi belgelerinde kaydı bulunmaktadır.

 

Seçimleri muhalefet kazandığı taktirde ekonomik krizin ceremesini bu yandaş hırsızlara ödeteciğini ve maaşlılar ile yoksul halkımıza dokunmayacaklarına inanıyorum.

 

Ama AKP kazandığı taktirde yangı gülüm keten helva!

 

Oturup ağlayalım ve donumuzu bağlayalım!

 

Ama şu uyarıyı da yapayım ki, AKP bu ekonomik zehri tüm halka içirdiği taktirde hem kendileri, hem de ülke için hiç iyi olmaz.

 

 

DİNCİLER HAKARET DİLİNDEN ANLAR VE AĞIR SİNİR KRİZİNE TUTULURLAR

 

RTE, daha yeni en son olarak ‘’CHP demek çöp demektir, tezek demektir!’’ diyerek halkın kendileri hakkındaki algılarını değiştirmek istiyor ve bu yöntem Arapların İslam’ soktukları bir dinsel yöntemdir.

 

Din tüccarları bunu bin küsür senedir kullanıyor ve güzel de sonuç alıyorlar, kendileri açısından.

 

Bakın, din tüccarlarının propaganda yöntemi olarak kullandıkları küfür ve hakaretin kökeni nedir ve neden esinlemişlerdir.

 

Kuran’da birkısım ayetlerde doğrudan doğruya düşmanlara karşı küfür niteliğinde hakaretler vardır.

 

Örnek olarak, Tevbe suresi 28.ayette ‘’pislik’’, Bakara suresi 65.ayette ‘’aşağılık maymun’’, Mide suresi 60.ayette ‘’maymunlar, domuzlar’’, Bakara suresi 171.ayette ‘’hayvanlar’’, Cuma suresi 5.ayette ‘’eşekler’’, Araf suresi 179. ayet ile Furkan suresi 44.ayetlerde ‘’onlar hayvanlar gibidir’’, Araf suresi 176.ayette ‘’dilini sarkıtıp soluyan köpek’’, Müdessir suresi 50-51.ayetlerde ‘’yaban eşekleri’’, Muhammed suresi 12.ayette ‘’hayvanlar gibi yerler’’, Bakara suresi 142.ayette ‘’insanların beyinsizleri’’, Kalem suresi 10, 14 ve 15. ayetlerde ‘’aşağılık, saldırgan, soysuz’’ hakaret ve küfürleri ile ayrıca değişik ayetlerde sürekli olarak ‘’kafirler, münafıklar, müşrikler’’ hakaretleri ile düşman addedilenler yıldırılarak alan temizlemesi yapılır ve kitleler ele geçirilir.

 

İşte din kullanarak siyaset yapanlar da aynı küfür ve hakaret yöntemini çok sık kullanırlar, çünkü buna geldikleri kültür itibarı ile alışmışlardır.

 

Rakiplere küfürsüz ve hakaretsiz duramazlar.

 

Dolayısı ile sadece Batı siyaset kültürü ile din küfürbazlarına karşı mücadele edilmez.

 

Türkiye yarı yarıya Ortadoğu siyaset kültürüne sahiptir ve din bezirganı siyasetçiler bunu hep yapacaklardır.

 

Dinsel kültürden gelen alışkanlığı durduramazsınız.

 

Üstelik dinsel içerikli Arap kültürünün hakim olduğu kitleler bu küfür ve hakaret yönteminden çok çabuk etkileniyorlar.

 

Ama bir şey daha varki, aynı yöntemle karşı hamleler yapıldığında hem dinci rakipler moral olarak çöküyor, hem de arkasındaki kitleler derhal etkileniyor, çünkü bu kültürün içinden gelmektedirler.

 

CHP’nin genel başkanı neden ‘’AKP denince akla hırsızlık, devlet millet malını talan, Müslümanı Müslümana kırdıran katiller, masumları hapishanelere dolduran zalim firavunlar akla geliyor’’ demesin ki.

 

Sadece prototip örnek verdim, istenildiği kadar çoğaltılabilir.

 

Ama Kılıçdaroğu ve CHP’nin sözcüleri RTE ve kurmay heyetinden bahsederken ‘’sayın’’ sıfatını adlarının başına eklerken ağızlarından bal akıyor.

 

Unutmayalım ki, saygı ifade eden sözcüklerden cahil kitleler olumlu etkileniyor ve ‘’rakipleri bile bizimkilere saygı gösteriyor’’ algı ve düşüncesine kapılıyorlar.

 

 

Dr. brahim ÖZDOĞAN Twitter

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!