Test zorunluluğu tartışması!

Test zorunluluğu tartışması!
18 Ocak 2022 10:56

Türkiye’de Covid-19 aşısı olmayan kişilere getirilen negatif PCR test sonucu ibraz etme zorunluluğu geçen cumartesi günü büyük ölçüde kaldırıldı. Uygulama, aşı olmayan veya son altı ayda hastalığı geçirmeyen kişilerin başkaları için risk teşkil etmeden gündelik hayatlarına devam edebilmeleri için yürürlüğe konulmuştu. Eylül ayından bu yana devam eden uygulamada, vaka sayılarının yüksek olduğu bir dönemde gevşemeye gidilmesi tepkilere yol açtı.

 

 

© Deutsche Welle Türkçe

Fotoğraf: AFP

 

Ne olmuştu?
İçişleri Bakanlığı’nın 81 il valiliğine geçen cumartesi gönderdiği ilk genelgede aşısız, aşı sürecini tamamlamayan veya altı ay içinde hastalığı geçirmemiş kişilerden, toplu ulaşım araçlarıyla gerçekleştirecekleri şehirler arası seyahatlerde ve konser, sinema ve tiyatro gibi etkinliklere katılmadan önce negatif PCR testi sonucu istenmeyeceği belirtilmişti. Ayrıca, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda görev yapan personel ile tüm kamu ve özel iş yerlerinde çalışanlara, PCR testi ile tarama yapılmasına gerek olmadığı ifade edilmişti.

Ancak tepkiler üzerinde karar pazar günü yeniden güncellendi. Aşısız, aşı sürecini tamamlamamış ya da son altı ayda hastalığı geçirmemiş kişilere, huzurevleri, bakımevleri ve sevgi evleri çalışanlarına, ceza ve tevkif evlerinde görevli olanlara, tutuklulara ve hükümlülere, yurt dışına seyahat edecek kişilere PCR testi yapılmasının sürdürülmesine karar verildi. Ayrıca uçakla şehirler arası seyahat eden aşısız kişilere de PCR zorunluluğu yeniden getirildi. Ancak uçak dışındaki tren, otobüs gibi diğer ulaşım araçları kapsam dışı tutuldu.

 

 

Uzmanlar ne diyor?
DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan uzmanlar uygulamanın olumsuz sonuçlar doğurabileceği görüşünde. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Halk Sağlığı Kolu Başkanı Uzm. Dr. Nasır Nesanır’a göre, Türkiye pandeminin başından beri fiili olarak “kontrollü sürü bağışıklığı” uyguluyor ve son yayınlanan genelge de bu politikanın devam ettiğinin bir göstergesi.

DW Türkçe’ye konuşan Dr. Nesanır, pandeminin mevcut koşullarında, aşı olmayan kişilere daha fazla kısıtlama getirilmesi gerektiğini savunuyor ve aşısız kişilere sosyal hayatta daha fazla alan açılmasını doğru bulmuyor. Nesanır bu görüşünü şöyle gerekçelendiriyor: “Omicron varyantında hastaneye yatmanın, yoğun bakıma yatmanın ve ölüm hızının düşük olduğunu biliyoruz. Ama hayatını kaybedenlere baktığımızda ya aşısız ya da eksik doz aşılı. Buradaki kritik nokta insanların hastaneye yatmaması, yoğun bakıma yatmaması ve ölmemesi. Bunun çözümü de aşı. Eğer bir Omicron dalgasını rahat geçirmek istiyorsak, en kritik nokta aşı ile ilgili doğrudan ve dolaylı zorunluluklar getirilmesidir.”

Nesanır’ın sözünü ettiği Omicron varyantının Türkiye’de baskın varyant olduğunu, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, gecen çarşamba günkü basın toplantısında ifade etmişti. Yapılan çeşitli araştırmalar, Omicron varyantının 70 kata kadar daha hızlı bulaşabildiğini ancak Delta varyantına göre hastalığın daha hafif seyretmesine neden olduğunu gösteriyor. Omicron varyantıyla enfekte olan kişilerde hastaneye yatma olasılığının diğer varyantlara göre yüzde 30 ile yüzde 70 arasında daha düşük olduğu da önceki araştırmalarda ortaya çıkmıştı.

 

 

Tam bağışıklıktan uzakta
Peki, enfekte olmanın önündeki en büyük engel olan aşı konusunda Türkiye ne durumda? Sağlık Bakanlığı verilerine göre şu anda en az iki doz aşı olanların oranı yüzde 61,8. Ancak çoğu bilim insanı tam bağışıklık için üçüncü dozun gerekli olduğunu belirtiyor. Bu görüşün temelinde, ikinci dozu izleyen altı ay içinde aşıların etkinliğinin azaldığına yönelik bilimsel veriler yatıyor. Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye’de üç doz aşı olanların sayısı 17 Ocak itibarıyla 23 milyon 373 bin 346. Bu da Covid-19’a karşı “tam bağışık” olan kişilerin oranını yüzde 30’un da altına çekiyor.

Enfeksiyon hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol’a göre mevcut tablo göz önüne alındığında Türkiye’nin acilen aşılamayı artırması ve test stratejisini gözden geçirmesi gerekiyor. DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Davutoğlu Şenol, “Bu tablo bize hem Omicron’un vaka sayısının hem Omicron ile ilişkili hastaneye yatış ve ölümlerin yüksek olacağını söylüyor” değerlendirmesini yaptı.

Omicron varyantının tek bir kişiden yüzlerce kişiye bulaşabildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Davutoğlu Şenol, “Önlem alınmadığı takdirde, önü alınamaz bir şekilde Omicron ile enfekte olanlar yüzünden sistemler kendini kapatabilir. Bu da süreci çok büyük bir sıkıntıya götürür” diye uyardı.

 

 

Hem Prof. Davutoğlu Şenol’a hem de TTB’den Uzm. Dr. Nesanır’a göre hastalığın yayılmasını ve ölümleri engellemek için hızlı bir aşılama kampanyası şart.

 

 

Sahada durum ne?
Peki, sahada durum ne? Türkiye’de 11 Ocak itibarıyla vaka sayısı 70 binlerin üzerine çıkmıştı. Ancak PCR testi zorunluluğunu da kaldırılmasıyla hem test sayıları hem de vaka sayıları düşüşe geçti. 17 Ocak itibarıyla günlük vaka sayısı 64 bin 935.

DW Türkçe’ye konuşan uzmanlar Omicron varyantının baskın olduğu bir süreçte, sadece PCR testlerine odaklanmamak gerektiğini, varyantın çok hızlı yayıldığını belirtiyorlar. Uzmanlara göre Türkiye bir an önce hızlı testleri yaygınlaştırmalı. Hızlı testler, Avrupa dahil birçok ülkede sağlık kuruluşları ve eczanelerden temin edilebiliyor. Ancak Türkiye’de sadece sağlık merkezlerinde bu test yapılabiliyor. Hem TTB’den Uzm. Dr. Nesanır’a hem de Prof. Dr. Davutoğlu Şenol’a göre mevcut tablo hızlı antijen testlerine geçmeyi zorunlu kılıyor.

 

 

Sahadaki durumu ise, Prof. Dr. Davutoğlu Şenol şöyle özetliyor: “Sahadaki durum, sıkışmaya başladığımızı ve basıncın arttığını gösteriyor. Öngörüde bulunabilmek için sağlıklı veri elde edebilmek lazım. Ancak genel olarak benim öngörüm, önümüzdeki iki haftadan itibaren başlayan ve önümüzdeki iki ayı kapsayan ciddi bir yoğunlaşma olacağı yönünde.”