Tekalif-i Milliye değil, Varlık Vergisi Kanunu çıkarılmalıdır

Tekalif-i Milliye değil, Varlık Vergisi Kanunu çıkarılmalıdır
8 Nisan 2020 18:28

Değerli okuyucularım, yazıma tarihsel bir gerçeği gündeme getirerek başlamak istiyorum.

 

 

Dr. İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

 

 

Lao Tzu M.Ö. 600’lü yıllarda yaşamış Çinli bir bilge, bir filozoftur.

 

 

Devrin Çin imparatoru, yaşayan en bilge kişinin Çin’in yüksek mahkemesinin başkanı olmasını istedi. Bazı kişiler Lao Tzu’yu önerdiler. Bu öneri son derece makul bulundu ve sarayda kimse öneriye karşı çıkmadı ve sonunda Lao Tzu çağrıldı.

 

 

Lao Tzu bufalonun sırtına binmiş halde saraya geldi. İmparator bu duruma çok şaşırmıştı ama artık davet etmiş durumundaydılar. Onlar terbiyeli, eğitimli insanlardı ve bufalo konusunu görmezden geldiler. İmparator ‘’Senin Çin yüksek mahkemesi başkanı olmanı istiyorum’’ dedi.

 

 

Lao Tzu ‘’’Yanlış kişiyi seçmişsiniz’’ diye yanıtladı.

 

 

İmparator ‘’Neden’’ diye sordu.

 

 

Lao Tzu ‘’Çünkü ben gerçekten adil olurum’’diye yanıtladı.

 

 

İmparator ‘’Zaten öyle olman gerekir, kendi imparatoruna hayır deme’’ dedi.

 

 

Lao Tzu ‘’Ama bu iş uzun sürmeyecek, belki bir gün’’ diye yanıtladı..

 

 

Gerçekten de görevi sadece bir gün sürdü. Çünkü ilk duruşma Çin’in en zengin adamından para çalan bir hırsızla ilgiliydi. Adam çok zengin ve imparator bile ondan borç alıyordu. Lao Tzu iki tarafı da dinledi ve kararını açıkladı:

 

 

‘’Hem zengin adam için hem de hırsız için altı ay hapis.’’

 

 

Zengin adam: ‘’Ne? Benim param çalındı ve sen beni hapse gönderiyorsun’’ diye sordu.

 

 

Lao Tzu ‘’Olup biten her şeye derinlemesine baktım. Bu hırsız ikinci sınıf bir suçlu. Ama sen birinci sınıf bir suçlusun. Sen bunca parayı başkentte topladın ve milyonlarca insanı o parayı kullanmaktan mahrum ettin. O senden bir şey çalmamış olsaydı bile cezalandırılman gerekirdi. Ben bu yoksul adamı hırsız olarak görmüyorum. Onun yaptığı sadece refahı ait olduğu kişilere dağıtmak, sen ise kan emicisin, bir parazitsin’’ diye yanıtladı.

 

 

Zengin adam ‘’Hapse girmeden önce imparatorla görüşmek istiyorum’’ dedi.

 

 

Sonra imparatorla görüşmeye gitti. Ona ‘’Dinle, bu adam kesinlikle saçmalıyor ve çok tehlikeli. Bana altı ay hapis cezası verdi’’ dedi.

 

 

İmparator ‘’Sen mi yargılandın? Ama sen yanlış bir şey yapmamıştın’’ diye yanıtladı.

 

 

Zengin adam ‘’Ben de böyle söyledim ama o bana ‘’Sen yoksulların parasını sömürüyorsun. Onlar nereden para bulacaklar, çalmaktan başka bir seçenekleri kalmamış’’ Bu yüzden beni birinci sınıf suçlu olarak gördüğünü söyledi. Hırsız ise sadece benim suçluluğumun yan ürünüymüş. Seni uyarmaya geldim. Eğer ben hapse girersem, senin de benim yanıma gelmen uzun sürmez. Çünkü sen de birçok cinayet işledin, kadınlara tecavüz ettin, ülkedeki bütün güzel kadınları sarayına topladın. Bu nedenle bu adamı derhal görevden alman gerekir’’ diye yanıtladı.

 

 

İmparator konuyu anladı ve ‘’Lao Tzu’nun kendisi bile görevinin bir günden fazla uzun sürmeyeceğini söylemişti. Daha bir gün bile olmadı. Daha bir gün bile olmadı. Bu onun ilk duruşmasıydı’’ dedi.

 

 

Lao Tzu’yu gitmekte özgür bıraktılar. Ona ‘’Sen haklısın. Bufalona bin ve istediği yere git’’ dediler.

 

 

Lao Tzu her şeye dair derin bir anlayışa sahipti ve insanın derinlerini keşfetmişti.

 

 

Yazdığım bu tarihsel gerçek, mutlak adaleti ve hukukun üstünlüğünü en iyi şekilde anlatmaktadır ve işlediğim konunun ana hatlarını kalın çizgilerle çizmektedir.

 

 

Bildiğiniz gibi bundan kısa bir süre önce Erdoğan, Coronavirüs faciasının aynı zamanda ekonomik ve sosyal yaşantımızda getireceği sıkıntılara çara olsun diye Gazi Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı sırasında çıkardığı ‘’Tekalif-i Milliye’’ kanunu ile Türk ulusunun tüm bireylerinin olanakları ölçüsünde katkı sağlaması kanununu çıkarmıştı.

 

 

Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik olarak çıkmış Osmanlı ülkesinde devlet elindeki tüm varlıkları düşmana kaptırdığı gibi, ülkede yaşayan tüm yurttaşlarında ellerinde avuçlarında bir şey kalmamışı.

 

 

Böyle bir savaşım ortamında Gazi Mustafa Kemal Türk Ordusu’nu güçlendirmek içim zorunlu olarak ‘’Tekalif- Milliye’’ ile bir sınırlama getirmeden ellerinde ne tür olanaklar varsa, ölçüsü ne kadar olursa olsun tüm yurttaşlara katkı sağlama zorunluluğu getirdi.

 

 

Üstelik bunların karşılığını savaştan sonra ödemek koşuluyla.

 

 

Gerçekten savaştan sonra TBMM’de çıkarılan bir kanunla bu borçlar ödenmiş, bazılarına ise borç karşılığında hazine arazileri verilmiştir.

 

 

Kurtuluş Savaşı yıllarında gayrimüslimler dışında tek bir Türk zengini kalmamıştı.

 

 

Milli burjuvazi sınıfı yoktu ve devletten nemalanarak Karun kadar zengin olmuş yandaş hortumcular yoktu.

 

 

Hemen hemen herkes eşit ve yoksul durumdaydı.

 

 

Bu durumda Yüce Önder’in ‘’Tekalif-i Milliye’’ yani ulusal yükümlülükler anlamına gelen vergiyi herkese olanakları ölçüsünde yaygın hale getirdi.

 

 

O tarihten günümüze kadar tam bir asır geçmiş.

 

 

Bu süre içinde Cumhuriyet hükümetlerinin sunduğu olanaklardan yararlanarak on binlerce zengin türemiştir ve bunların büyük çoğunluğu mevcut iktidarlara yandaş olmuştur.

 

 

Bu bağlamda olmak üzere AKP iktidarı ile de tüm zamanların en hortumcu yandaşları olmuş, ülkemizin, Cumhuriyet yıllarının birikimi mal varlıkları üstlerine geçmiş, milyonlarca insanımızın alın terlerini insafsızca çalmışlar ve üstüne üstlük bir de milletin a..na koyduklarını alenen ifade etmişlerdir.

 

 

AKP iktidarı boyunca ki 18 yıldır tepemizdeler yandaşlık iğrençliği ile irili ufaklı olarak on binlerce uyanık milletin, devletin mal varlıklarını üstlerine geçirdiler.

 

 

Devletin fabrikalarına el koydular.

 

 

Bankalardaki paralara el koydular.

 

 

Hiçbir ihtiyaç olmadığı halde hava limanları ve köprüler gibi yüksek meblağlı ihaleler alarak Türk ulusunu soyup soğana çevirdiler.

 

 

Rezidanslar diktiler.

 

 

Göllerimizi, nehirlerimizi, deniz kenarlarımızı, yaylalarımızı, ovalarımızı işgal ettiler.

 

 

Hesaplarında çok yüksek miktarlarda paralar biriktirdiler ve birçoğu da paralarını, mal varlıklarını yurt dışına kaçırdılar, oralarda yatırımlar yaptılar ilerde ne olur olmaz diye.

 

 

Kısaca AKP döneminde ülkemiz iğrenç yandaş zenginlik, haramzedelik cenneti haline geldi.

 

 

On binlerce insan her geçen yıl yandaşlıkla zenginleşti.

 

 

Ülke insanımızın yüzde 90’ı yoksullukla boğuşurken, yüzde 10’luk kesimi devletin milletin mal varlıklarını yukarıda kısaca açıkladığım gibi üstlerine geçirip çaplarına göre Karun gibi zenginleştiler.

 

 

Bu acı gerçek ortada iken Erdoğan siyasal istikbalini de etkileyeceğini bildiği Coronavirüs ile ilgili ekonomik ve sosyal krizden kurtulmak için Gazi Mustafa Kemal’in çıkardığı ‘’Tekalif-i Milliye’’yi gündeme getirmiş, halkı şimdilik gönüllülük esasına bağlı olmak kaydıyla yardıma çağırmıştır.

 

 

Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni mendil açıp dilenir duruma getirmiştir.

 

 

Bu çok yüz kızartıcı nereden biliyoruz?

 

 

Halka sadece İBAN numarası vermekle kalmamış, bir de SMS adresi vererek 10’ar TL katkıda bulunmalarını istemiştir.

 

Ne kadar da utanılacak bir durum!

 

 

Hatta aldığımız bilgilere göre bu para salma işini defacto olarak kurumlara yaymış.

 

 

Bu kurumların adlarından bahsetmek istemiyorum ama ita amirleri alttaki memur ve görevlilerden zorunlu olarak maaşlarından kesiliyormuş.

 

 

Burada bir durum daha karşımıza çıkıyor, o da kendilerine makam verilenlerle, yandaş yalaka zenginler makamlarını ve zenginliklerini korusunlar diye işi defacto hale getirmişler.

 

 

Gün gelir bunun hesabı yargıda elbette sorulur.

 

 

Şimdi milyonlarca insan Coronavirüs faciasından dolayı işlerini kaybettiler.

 

 

Tanrı korusun, 3-5 ay daha dayandıktan sonra bu işsiz kesim sosyal felaketlere neden olabilir.

 

 

Yukarıda anlattığım tarihsel Lao Tzu gerçeğinde olduğu gibi zenginlerin mal varlıklarına göz koymuş aç kitleler vicdansal ve hukukun üstünlüğü anlamında haklı duruma gelebilirler.

 

 

Bu nedenle işlerini kaybeden insanları sadaka yöntemiyle doyuramazsınız çünkü halkın büyük çoğunluğu yoksul.

 

 

Bunun çözümü Kurtuluş Savaşı’ndaki ‘’Tekalif-i Milliye’’ de olduğu gibi halkın tümüne salma salarak değil, İkinci Dünya Savaşı sırasında İsmet İnönü’nün çıkardığı ‘’Varlık Vergisi’’ kanunu modellemesi yapılmaktan geçer.

 

 

Çünkü yukarıda da bir nebze bahsettiğim gibi Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’da tek bir zengin bulmak mümkün değildi ama İkinci Dünya Savaşı’nın olduğu yıllarda başta İstanbul olmak üzere Anadolu’da belirli zümreler zengin olmuştu.

 

 

İşte imam hatip kafası değil, kurmay kafası taşıyan İsmet İnönü bu gerçeği bildiği için yoksul halka değil, servet edinmiş zenginler için ‘’Varlık Vergisi’’ kanunu çıkardı.

 

 

İkinci Dünya Savaşı’ndan günümüze kadar 80 yıl geçmiştir ve geçen süre içinde yüz binlerce, belki birkaç milyon seviyesinde zengin türemiştir.

 

 

AKP iktidarı döneminde ise iğrenç yandaşlık yalakalık ile zengin olanlarla doruk noktasına çıkmıştır.

 

 

Şimdi ben Erdoğan’a demek istiyorum ki, potansiyel ekonomik ve sosyal krizi yoksul, maaşlarıyla, birkaç dönüm arazisi ile geçinen halkın sırtına binerek ‘’Tekalif-i Milliye’’ kurallarını kanun ve/veya meta zoruyla uygulamakla değil, İsmet İnönü’nün yaptığı gibi zenginlere, yandaş zenginlere uygulayacağınız ‘’Varlık Vergisi’’ kanunu ile aşabilirsiniz.

 

 

Model olması bakımından İsmet İnönü’nün çıkardığı ‘’Varlık Vergisi’’ kanununun tarih ve içeriğinden bahsederek, en sonunda son sözlerimi kısaca söylemek istiyorum.

 

 

‘’Varlık Vergisi’’ Türkiye’de 11 Kasım 1942 tarih ve 4305 sayılı kanun ile konulan olağanüstü servet vergisinin adıdır.

 

 

Başbakan Şükrü Saraçoğlu, 5 Ağustos 1942’de okuduğu hükümet programında ‘’Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz ne sarayın, ne sermayenin, ne de sınıfların saltanatını istiyoruz. İstediğimiz sadece Türk milletinin hakimiyetidir’’ diyerek yeni hükümetin sosyal politikasını açıkladı.

 

 

11 Kasım 1042’de ‘’Varlık Vergisi’’ TBMM’de hiç tartışılmadan kabul edildi. Kanun her il ve ilçe merkezinde kimin ne kadar vergi ödeyeceğini belirleyecek servet tespit komisyonları kurulmasını, komisyon kararlarının nihai ve kati olmasını, vergi ödeme süresinin 15 gün olmasını, 15 gün içinde tahakkuk eden vergiyi ödemeyenlerin mallarının haczedilerek icra yoluyla satılmasını, buna rağmen borcunu 1 ay içinde ödemeyen mükelleflerin bedeni kabiliyetlerine göre genel hizmetler ve belediye hizmetlerinde çalıştırılmasını öngörüyordu.

 

 

İstanbul’da kurulan 3 komisyon tahakkuk eden vergi listelerini 18 Aralık 1942’de açıkladı. Tahakkuk eden vergilerin yüzde 87’si gayrimüslim, yüzde 7’si Müslüman mükelleflere yüklenmişti.. Geri kalan yüzde 6 değişik kalemlerde olup, bunlarında çoğu gayrimüslim azınlıklar ve ecnebilerdi. 4 Ocak’a kadar vergisini ödemeyen mükelleflere birinci hafta için yüzde 1, sonraki haftalar için yüzde 2 gecikme zammı uygulanacağı ilan edildi.

 

 

Aralık 1942 ve Ocak 1943’te İstanbul’da gayrimüslimlere ait binlerce taşınmaz mülk el değiştirdi, El değiştirilenler arasında İstiklal Caddesi’ndeki yapıların büyük bir kısmı bulunuyordu. Satılan mülklerin yüzde 67 kadarı Müslüman Türkler, yüzde 30 kadarı resmi kurum ve kuruluşlar tarafından alındı. 1943’ten itibaren İstanbul’da binlerce gayrimüslime ait ev ve işyeri haczedilerek el değiştirildi.

 

 

Vergisini ödemeyen ve tümü gayrimüslim olmak üzere 27 Ocak ile 3 Temmuz 1943 arasında, toplam 1229 kişi çalışmak üzere Erzurum’un Aşkale ilçesine gönderildi.

 

 

‘’Varlık Vergisi’’ kanunu ile 314. 900. 000 TL tahsil edildi. Bu rakamın yüzde 70’i Anadolu’dan, geri kalan yüzde 30’u7 da İstanbul’dan toplandı ki, hedeflenen miktar 394 milyondu.

 

 

Toplanan vergi miktarı o yılın bütçesinin yüzde 80’nine tekabül ediyordu ki önemli bir meblağdı ve Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı koşullarında ekonomik ve sosyal krizlerden korumuştur.

 

 

Rakamlara baktığımız zaman ‘’Varlık Vergisi’’ sanki gayrimüslimler için çıkarılmış algısı oluşturuyor ve muhalifler bunu sürekli olarak kullanıyor.

 

 

Halbuki durum öyle değil, Türk insanından henüz yeteri kadar zengin oluşmadığı, çoğu zenginin gayrimüslimlerden oluştuğu için haliyle ‘’Varlık Vergisi’’ koşullarını yerine getirmiş oldular.

 

 

Üstelik yukarıda belirttiğim gibi ‘’’Varlık Vergisi’’nin yüzde 70’i Anadolu’dan toplandı.

 

 

Şunu belirteyim ki, hiçbir gayrimüslimin zulme ve baskıya uğramasını vicdansal olarak kabul edemem ve onlar bu ülkenin 1.Sınıf özgür ve eşit yurttaşlarıdır

 

 

17 Eylül 1943 tarih ve 4501 sayılı yasa ile bir kısım mükellefin vergi borçları silindi.

 

 

15 Mart 1944 tarih ve 4530 sayılı ‘’Varlık Vergisi Bakayasının Terkine Dair Kanun’’ ile o tarihe kadar tarh edilmiş, ancak tahsil edilememiş vergilerin silinmesiyle ‘’Varlık Vergisi’’ uygulaması ortadan kaldırıldı.

 

 

Anadolu’nun zengininin çok az olduğu İkinci Dünya Savaşı yıllarında ekonomik ve sosyal bunalımı önlemek içim çıkarılan ‘’Varlık Vergisi’’ modeli ortadayken, Cumhuriyetin ve AKP iktidarının zenginleştirdiği ve en azından 3-5 milyon varlıklı insanın bulunduğu günümüzde neden Kurtuluş Savaşı koşullarının defacto olarak oluşturduğu ve bütün halka yaygınlaştırılmış olan ‘’Tekalif-i Milliye’’ uygulanmak isteniyor anlamak mümkün değil.

 

 

Günümüzde de yapılması gereken icraat, bir kanuna dayandırılarak İsmet İnönü’’nün ‘’Varlık Vergisi’’ni modellemekten geçmelidir.

 

 

Günümüzde artık komisyonlar kurulmasına gerek yok, e-devlet ile herkesin mal varlığı, serveti, bankalardaki para miktarı bilinmektedir.

 

 

İşte alt sınırlar olarak belli ölçütler konularak varlıklıların gücü oranında geçici bir süre için varlık vergisi alınmalıdır.

 

 

Maaşlıların ve orta direk halk tabakalarının ekmek paralarına göz dikilmemelidir.

 

 

Aksi zulüm olur ve zaman olur ki zenginler de sosyal patlamalardan dehşetle korkar hale gelirler.

 

 

Beyler Karun kadar zengin varlıklı kişilerin kanun yoluyla enselerine çöreklenmekten başka çareniz yok, bırakın çorba parasına çalışanların sırtına binmeyi!

 

 

Çünkü Lao Tzu’nun dediği gibi zenginlerin mal varlığı yoksullardan şu veya bu şekilde sömürülerek alınmıştır ve işlenecek suçların birincisi onlardır.

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!