Tayyip Erdoğan ile Amerikan düşmanlığı alev alev yükseliyor

Tayyip Erdoğan ile Amerikan düşmanlığı alev alev yükseliyor
26 Şubat 2013 01:49

Tayyip Erdoğan, güç ve iktidar elde etmek için bir hırs ve inat abidesidir.


İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

İktidarı sürekli elinde bulundurmak için hırsını, aklının önünde tutar.
Tayyip Erdoğan, kişisel ve ideolojik düşmanlarından intikam alma işinde de sınırsız bir hırs sahibidir.

Aslında bu intikam alma duygusu, Tayyip Erdoğan’ın tamamen bilinçaltı ile ilgilidir; bunun altında yatan asıl neden yine tüm insanlara bir padişah gibi hükmetme arzusudur ki, bu bir ”Psikoz” halidir.

Tayyip Erdoğan, kendisini bu ”psikoz” haliyle sınırsız bir ”güçlü varlık” göreceği ”iktidar”ı alabilmek için başvurmayacağı bir kapı ve ödün vermeyeceği hiçbir kişisel, milli ve inançsal şey yoktur.

Tayyip Erdoğan’ın Amerikalılarla ilişkisi, ta Refah Partisi döneminde başlamıştır.
Bu görüşmeler siyasal geleceğine yönelik güç elde etme atraksiyonlarıdır Tayyip Erdoğan’ın.
Bilhassa belediye başkanlığı döneminde Amerikan etkili ve yetkili çevreleriyle yaptığı görüşmeler onu küresel güç odağında belli bir yere oturtmuş ve hazırlanan bir oyunla kısa bir süre hapis yatırılarak, ”Mağdur adam” rolüne büründürmüş; 3 Kasım 2002 seçimlerinde partisini ezici bir çoğunlukla iktidara taşımıştır.


 
Bu seçimlerde kendisine seçime katılma yasağı getirilmesi de tamamen ”küresel güçler”in bir oyunu idi ve iki nedenden dolayı engellendi.
Birisi, milleti bileyip AKP’yi büyük bir çoğunlukla iktidara getirmekti.
Diğeri, aşağıda anlatacağım olay nedeni ile kendisini ABD’ye tam bağımlı medyun-u şükran yapmak için.

Olay şu şekilde olur.

Malum 3 Kasım 2002’de seçimlere katılamayan Tayyip Erdoğan, kendisi ile ilgili bir formülün kapısını aralamak için, 4 Kasım 2002’de yani seçimden tam bir gün sonra, ABD Savunma Bakan Vekili Paul Wolfowitz’e aşağıda ki mektubu yazar.

”Dr.Paul Wolfowitz
Savunma Bakan Vekili
Pentagon
Washington
Forol
4 Kasım 2002

Değerli Dr.Wolfowitz;

Ülkelerimiz arasındaki tarihsel ortaklık ve dostluğun gelecekte de sürmesi ümidimi paylaşmak için,bu mesajımı ortak dostlar aracılığıyla doğrudan size ulaştırmak isterim.

Seçim sonuçlarının bizim genelkurmay saflarında biraz rahatsızlık yaratmış olabileceğinden, resmi konumunuz gereği, hiç kuşkusuz haberdarsınızdır. Bilmenizi isterim ki, onların Türkiye’nin müreffeh, seküler ve birinci dünya topluluğunun güvenilir bir üyesi olması ümitlerini partim ve ben de paylaşıyoruz. Ve geçmişte hiç olmadığı kadar birleşmiş olan ülkemizin çıkarları için en iyisi olacak şekilde birlikte çalışabileceğimiz kanaatindeyim.

Bu amaçla Org.Özkök ile mümkün olduğu kadar kısa sürede mahrem, özel bir toplantı yapabilmeyi ümit ediyorum.
Özel cep numaram şudur:0533 7…

Bu yardım ve ülkeme geçmişte gösterdiğiniz dostluk için çok teşekkürler.
Sizinle kişisel olarak görüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
Samimiyetle sizin olan.

Recep Tayyip Erdoğan
Genel Başkan’’



Bu mektup ilk olarak, 17 Ocak 2004’de Star Gazetesi’nde Hayrullah Mahmut’un  köşesinde yayınlanmış ve bugüne kadar bir yalanlama gelmediği gibi, ’’Ulusal Kanal’’ TV de, uzun zamandan itibaren hemen hemen her gün yayınlandığı halde yine bir tekzip gelmemiştir.
Zaten bu mektubu o tarihlerde basına sızdıran “CIA’nın ta kendisidir.
Neden basına sızdırdı “CIA’’?

Tayyip Erdoğan’ın başının üzerinde bunu bir “Demokles Kılıcı’’ gibi sallayıp, kedilerine bağlılığı sürekli hale getirip, emperyalist emellerine hizmet ettirmek için.

Şimdi bu mektupta, Tayyip Erdoğan’ın, yukarı da bahsettiğim iktidar hırsının sınırsızlığını anlamanız için; iki cümleye dikkatinizi çekmek isterim.

Bunlardan birisi “VE GEÇMİŞTE HİÇ OLMADIĞI KADAR BİRLEŞMİŞ OLAN ÜLKEMİZİN ÇIKARLARI İÇİN EN İYİSİ OLACAK ŞEKİLDE BİRLİKTE ÇALIŞABİLECEĞİMİZ KANAATİNDEYİM’’ ifadesidir ki, burada çok açık bir şekilde “birleşmiş olan ülkemiz’’ nitelemesini yaparak Türkiye’yi ABD’nin sanki bir eyaleti olarak gösteriyor ve “çıkarları için en iyisi olacak şekilde birlikte çalışabileceğimiz kanaatindeyim’’ ifadesi ile de adeta ‘’Ne olursunuz, yalvarıyorum size, önümü açın; siz ne isterseniz ben onu derhal yerine getireceğim, sırf sizin için canla başla çalışacağım’’ diyor.
 
Mektupta en dehşetlisi ve bir milleti küçük düşürücü en çirkini ise “Samimiyetle sizin olan, Recep Tayyip Erdoğan’’ alt alta yazılmış tümcesidir ve adeta bir esirin kendisini teslim alan askeri güce yalvarışı gibidir.

İşte içeride halkı ezip, küçük gören bir Neron kudretiyle haykırıp bağıran Tayyip Erdoğan’ın, ABD’nin bir bakan vekilinin karşısındaki küçülüşüne ve gönüllü teslim oluşuna bir bakın, tabloyu göz önüne getirin. 

Peki, Tayyip Erdoğan’ın,kendisinin siyasal hayatını kurtarma adına verdiği bu ölçüsüz teslim oluş sözlerine güvenilir mi?

Bakın, yaklaşık 2000 sene önce, M.S.55-120 tarihleri arasında yaşamış olan ünlü filozof Tacitus “İnsanlar bir iyilikten çok, incinmenin karşılığını vermeğe hazırdırlar; çünkü minnettarlık bir yüktür, intikam ise zevk’’ gerçeğini haykırır ki, psikoloji bilimi bunu zaten gözlem ve deneylerle tespit etmiştir.

Psikoloji bilimi 20.Yüzyıl da şu tespiti yapmış ki, emir alanların onurları incindiği için ellerine geçen ilk fırsatta intikam alırlar ve bunu aynı zamanda korktukları için çok sinsice yaparlar.
1 Mart 2003 Tezkeresi’nin bizzat Tayyip Erdoğan kurnazlığıyla ve ABD’ye uyguladığı ikili oyunla çıkarılmadığını kim bilebilir?

Ben o zaman AKP milletvekili olarak işin içindeydim; ’’Tezkere’’nin çıkması için Erdoğan bir çaba gösteriyordu ama Türkiye Büyük Millet Meclisi kapalı oturumunda o zamanki Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın tarafsız davranacağına, adeta çıkmaması için bir militan tavrıyla konuşmasını ben her zaman şüpheyle karşılamışımdır.

Çünkü, bugün olduğu gibi dün de Bülent Arınç, Tayyip Erdoğan’dan izinsiz asla bir şey yapamazdı ve onun istekleri haricinde konuşamazdı.

1 Mart 2013’de Tezkere’nin görüşüldüğü oturum tutanaklarının kamuoyuna yasal olarak açıklanması için on yıllık süre doluyor.

Orada Meclis başkanı olarak Bülent Arınç’ın yaptığı konuşma ve Erdoğan’ın o zaman ki bakanlarının oylarının rengi açıklansın, herkesin foyası meydana çıkar.

Kim dost, kim düşman hususuna bir örnek ve araştırma konusunu ortaya koyduktan sonra hemen tezimizi ortaya koyalım.

Tezimiz, Tayyip Erdoğan’ın, başbakan olarak yönettiği Türkiye’de her geçen gün Amerikan düşmanlığının alev alev yükselmesi ve artık o yönetimden gidinceye kadar bunun geri dönülmez oluşudur.

Neden?

Artık Türk kamuoyu, Tayyip Erdoğan’ın her yaptığı doğru veya yanlış her icraatın arkasında Amerika olduğunu algıladığı için düşmanlığı bu ülkeye karşı her geçen gün yükseliyor.
Bir defa Erdoğan’ın Kasım 2002’de Wolfowitz’e gönderdiği mektuptaki yalvarış ifadelerini ve ne isterseniz onları yaparım taahhütü tüm halkımız tarafından aşağı yukarı biliniyor ve her gün de bazı medya organları tarafında bu mektup tekrarlanarak yayınlanıyor.

Böyle bir mektubun varlığı ve aşağıda sıralayacağım Erdoğan’ın bir kısım ulusal ve dış politikaya ait icraatları nedeni ile Türkçe’deki “Ağzı ile kuş tutsa’’ Amerikan düşmanlığı önlenemez.

Her milletin bir paradigması vardır.
Türk Ulusu’nun paradigmasını ‘Bir balık gölde fazla kalırsa kokar’’ atasözü bu açıdan çok iyi açıklar.

Elbette ki, devletlerin birbirlerine karşı düşmanlık beslemesi gerek dünya barışı açısından gerekse ilgili devletlerin çıkarları açısından çirkin şeyler.

Tayyip Erdoğan’ın çok gönüllü bir şekilde Amerikan çıkarları için Ortadoğu bölgesinde çaba sarf etmesi, onlara geçici yarar sağlayabilir ama uzun vade de hiç hayır getirmez ve geri dönüşü olmayan şekilde düşmanlık artabilir.

Türk Ulusu’nun, Amerikan düşmanlığının hızla artışında tek etken Tayyip Erdoğan’ın iktidarda oluşudur.

Bunun nedenlerinden birisinin yukarıda yayınladığımız mektup olayı işin temel etkeni
Amerika’nın, AKP iktidarında 1 Mart 2003 Tezkeresini çıkarmaya çalışması diğer bir neden.
Erdoğan’ın daha önce dostum ve kardeşim dediği Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile ani bir kararla ki, bunu ABD’nin arzusu ile yaptığını herkes biliyor; ilgisini kesip bu ülkeye karşı düşmanca bir tutum sergileyerek oranın muhalif güçlerini ülkemizde besleyip eğiterek kendi ülkelerinde güvenlik güçleri ile çarpışmaya göndermesinin bedeli de karşımıza Amerikan düşmanlığı olarak çıkıyor.

Bu Amerikan düşmanlığı o kadar maksimal bir safhadaki, bir kısım insanımız yapılan seçimler sonrası bilgisayar ortamında sayılan oyların AKP lehine sahteliğine inanıyor ve bunun suçunu da bu ülkeye yüklüyor.

Devletler aralarındaki güzel diyalogları, akıllı devlet başkanları ve başbakanlar vasıtası ile yapar ve geliştirirler.

Türkçe’deki “Akıllı düşman, akılsız dosttan iyidir’’ atasözü aynı zamanda bu hususa ışık tutar.

Tayyip Erdoğan’ın ABD’li her üst düzey yetkili ile görüşme de, Türk kamuoyunda Amerikan düşmanlığı ivme kazanıyor.

Hele ABD Devlet Başkanı Obama’nın, Tayyip Erdoğan’ı kabul edip görüşmesi, tarihsel Türk-Amerikan ilişkilerine çok ağır zarar vereceğinden hiç kuşkum yoktur.

Zaten AKP Hükümetleri döneminde, ABD Ordusu’nun Irak’taki, korkunç katliamlara sebep olması ve ülkenin üçe bölünmesi Amerikan düşmanlığını hayli yükseltmişti.

Tayyip Erdoğan’ın, korkusundan Amerikan askerlerine “Kadın, erkek bütün Kahraman Amerikan askerlerinin fazla zayiat vermeden ülkelerine dönmesi için duacıyım’’ şeklindeki sözleri Türk kamuoyunda Amerikan düşmanlığını hayli yükseltmişti.
Şimdi çok önemli bir noktaya geliyorum.

Türk Ordusu’nun üst rütbeli subay ve generallerinin yapılan tertiplerle ve uydurulan suçlarla hapislere tıkılması Türk Halkı arasında müthiş bir Amerikan düşmanlığı oluşturmuştur ki, bunun önlenmesi çok zor bir durumdur.

Çünkü, Tayyip Erdoğan, Ergenekon ve diğer davalar için, ’’Ben bu davanın savcısıyım’’ demişti.
İşte Tayyip Erdoğan’ın kamuoyuna bu beyanları da çığ gibi büyüyen bir Amerikan düşmanlığı yaratmıştır; Türk kamuoyunda.

Türk kamuoyunun paradigması, ’’Tayyip Erdoğan bu cesareti Amerika’dan alıyor’’ düşüncesindedir.

Yani Tayyip Erdoğan kendisini güçlü kılmak içinde toplumda, arkamda Amerika’nın gücü var algısını yaratıyor.
 
Tayyip Erdoğan kendisini güçlü kılacak hak ve hukuka aykırı icraatlar yapıyor ama bunun bedelini tam bir “Şark kurnazlığı’’ ile ABD’ye yüklüyor.
ABD’nin bundan haberi var mı?

Tayyip Erdoğan’ın oluşturduğu Türkiye kamuoyundaki, alev alev yükselen Amerikan düşmanlığının ağır yükünü ABD’li yetkililer uzun vade de sırtlanacaklar mı ve Ortadoğu’daki maliyetini hesap ediyorlar mı?

Tayyip Erdoğan’ı Türk kamuoyuna tekrar şirin göstereceklerini sanıyorlarsa Amerikalılar, yanıldıklarının farkındalar mı?

Zira, psikoloji bilimi nefret duygusunun, geri dönüşü olmayan bozulmuş yemeğe benzediğini tespit etmiştir.

Bu tespitin verilerinden iç siyasette ve uluslar arası ilişkilerde faydalanılmaktadır.
ABD bundan sonra kısa vadeli çıkarları için, “Şark kurnazlığı’’ yapan ve bugüne kadar anlaşıldığı kadarıyla dostluğuna güvenilmeyen Tayyip Erdoğan’ı tercih etmez, uzun vadeli çıkarları ve bölge barışı için yüksek karakterli “Türk kamuoyu’’ dostluğunu tercih eder.
Aksi halde Napoleon Hill’in “Her güçlük, içinde aynı büyüklükte veya daha büyük bir faydanın tohumunu barındırır’’ sözlerini bir hakikat olarak dikkate alacağız.


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!