Sünnilik ve Alevilik Diyanet’te birlikte temsil edilmelidir

Sünnilik ve Alevilik Diyanet’te birlikte temsil edilmelidir
26 Aralık 2012 10:35

Yazacaklarımdan önce, belki beni tanımayan bir kısım okuyucunun önyargılarını kırmak için şunu baştan açıklamak zorundayım:


İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

Ben Sünni gelenekten gelen ve Sünni inanışta olan birisiyim.
Ve şunu da belirteyim ki, İslam ilahiyatına bilgi açısından  çok geniş anlamda vakıfım.
Şunu da belirteyim imam-hatip lisesi değil düz lise fen bölümü mezunuyum.
Üniversite mezunu olduğumu belirtmeye herhalde gerek yok.
Bugün siz değerli okuyucularımın gündemine Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bölünmez bütünlüğü ve Türk Milleti’nin birlik ve beraberliği açısından çok önemli bir konuyu getirmek istiyorum..
 
Bu da, Sünnilik gibi Aleviliğin de İslam’ın ayrı bir rengi olduğu ve mezhepçilik taassubunun milletimizi bölüp parçalamak açısından ne kadar tehlikeli bir durum arzettiğini ve bunu kullanmak üzere emperyalistlerin ve onların patronu ”küresel çete’‘nin ”yerli işbirlikçilerle sürekli temasta olduğunu” hatırlatmak ve bu tehlikeyi önlemenin 1 numaralı çaresinin Aleviliği de ”Diyanet İşleri Başkanlığı” bünyesine alarak bu mezhebe mensup yurttaşlarımıza da dini hizmet vermekten geçtiğini hatırlatmak içindir.


 
Her şeyden önce şunu anımsatmam gerekiyor ki bütün inançların bu arada ”semavi dinler”in doğasında şu var ki, mutlaka hepsi, o inanç mensuplarının, inançlarını farklı yorumlamaları ve algılamaları nedeni ile tarihsel süreç içerisinde yüzlerce mezhep türemiş daha sonra onlarca mezhepte karar kılınmış ve bunlarda bugün yaşayan mezhepler olarak kalmıştır.
 
Öncelikle kendi inancımız olan İslam’dan örnek verelim.
 
Hz.Muhammed döneminde, Peygamber hayatta olduğu için tek renk İslam vardı.
”Teoloji ve İlahiyat” bilim alanının ‘‘Mezhepler Tarihi” disiplininden şunu çok net olarak biliyoruz ki Peygamber’in vefatından sonra Müslümanlar arasında ki gerek siyasal gruplaşmaların çıkar çatışmaları gerekse İslam ilahiyatı ile ilgilenen bilginlerin paradigmalarına (düşünce yöntemleri) dayalı İslam’ın dünya ve ahiret yaşamına dair farklı yorumları mezhepleri kaçınılmaz kılmış ve tarihsel süreç içerisinde yüzlerce İslam mezhepleri çıkmıştır.
 
Bu mezhep mensupları gerek fiili gerekse düşünsel alanda birbirleriyle yüzlerce yıl çarpışmışlar.
 
Bu mezhep mensupları ve önderleri birbirlerini inançsal açıdan ”kafir” bile ilan etmişlerdir.
 
Hatta size ilginç gelecek bir bilgiyi de işin önemini kavramak açısından burada açıklamak zorundayım.
 
Bugün ”sünni” gelenekte ”hak mezhepler” olarak tanımlanan orjinal adı ile ‘‘mezahibil erbaa” denilen Hanefilik, Şafiilik, Malikilik, Hanbelilik mezhep mensupları ve bilginleri bile birbirlerini kafirlik ve zındıklıkla suçlamışlardır.
 
Bu konuda en kök örnek, İslam’ın Sünni geleneğinde Kuran’dan sonra en temel eser sayılan ve Hz.Muhammed’in hadislerini kapsayan kısaca adı ”Buhari” kitabının derleyicisi Buhari adındaki zat yine Sünniliğin en büyük ve tarih boyunca takipçisi en çok olan ”Hanefilik’‘in kurucusu Ebu Hanife için kafir yalancı ve zındık demiştir.

Burada en dikkat çekici olan her iki zatında ”Sünni” inanışta olmalarıdır.
Ama İslam dünyası geçen yüzyıllar içerisinde bunları aşmış ve hepsini bir potada eriterek bir kaç mezhep grubuna da ayrılsa bir araya gelmeyi başarmışlardır.
Bugün İslam dünyası için en büyük pislik mezhep savaşlarıdır.
Batı dünyası bu pislikten kurtulmuştur.

Ama bilimsel olmayan dogmatik şarklı düşünce karanlığı ve mezhepsel vesayet ile o mezhep önderlerinin koyu taassuba dayanan vesayeti emperyalist Batı’nın da kışkırtıp yerli işbirlikçileri kullanıp, bu iğrenç yolla hangi mezhebe mensup olursa olsun Müslümanlar’ın katledilmesine ve olağanüstü geri kalmışlıkla yaşamlarını çile ve ızdırap içinde sürdürmelerine neden olmaktadır.
Bugün İslam dünyasının her tarafında çeşitli mezhepsel fraksiyonlara mensup Müslüman toplulukların on binlerce yıl önce vahşi insanların birbirlerini boğazlar gibi boğazlamalarının sebebi budur.

Seçici bir örnek verirsek bugün Irak’ta Şii ve Sünni inanç mensupları arasındaki çatışmalar ve birbirlerinin camilerini bombalayarak  toplu katliamlar yapmalarının sebebi emperyalist ABD’nin de kışkırtması ile en uç noktadadır.

Emperyalistler ve özellikle de ABD ”Ortadoğu”daki çıkarları ve petrol gibi enerji kaynaklarının varlığı nedeni ile İslam mezheplerinin bir arada algılanmasını ve kaynaşmasını istememektedir.
Çünkü bu mezhep olayları toplumsal kaşınmaya ve çatışmalara en müsait noktalardır.

Kahramanmaraş ve Çorum olayları böyle kaşınmış ve kışkırtılmıştır.
ABD işbirlikçisi ve taşeronu Tayyip Erdoğan Suriye, Irak ve bilhassa da seçimler zamanı mezhep olayını ele alıp işlemesini boşuna mı sanıyorsunuz?

Hayır o kendisine verilmiş misyonunun gereğini yapıyor.

Diğer Müslüman halklara da örnek olması bakımından emperyalistlerin kaşıyarak kullandığı bu yarayı Türkiye iyileştirmek zorundadır.

Bu nasıl olacak?

Alevilik de Diyanet bünyesinde temsil edilecek ve kendilerini Müslüman olarak tanımlayan ve tıpkı Sünnilerin inandıkları temel esaslara iman eden Alevilere de dini hizmet götürülecek.


 
Cemevleri de İslam’ın mabedi olarak kabul edilmeli ki bu zaten İslam’ın ruhuna uygundur.

Neden?

Çünkü Hz Muhammed ”Yeryüzü bana mescid (secde edilen yer) kılındı’‘ anlamında bir hadisi vardır ki burada geçen ‘‘mescid” tabiri özel bir ibadethane değil ”secde edilen yer” anlamını taşımaktadır.
Cemevlerinde de Allah’a secde edilmektedir.

Diyanet’de bir ”Alevilik Daire Başkanlığı” kurulmalı ve Diyanet İşleri Başkan yardımcılarından biri Alevi İslam inancına mensup olmalıdır.

Sünni ve Alevi İslam inancına mensup yurttaşlarımıza hem kendi inançlarını ilgilendiren konuları kapsayan kitaplar hem de diğer mezhebi ilgilendiren kitaplar gönderilerek, konferanslar, paneller vs. düzenlenerek aralarında yoğun bir empati sağlanarak kendilerine ait sivri olarak telakki ettikleri inançlarını törpüleyerek ve diğer mezhepte gördükleri doğruları alarak kaynaşmış olurlar.
 
Bunu başarmaya mecburuz.

Aksi halde belki çok yakın bir zaman da karşılıklı olarak mezhep olaylarının emperyalistlerin ajanları tarafından kaşınacağından bir kısım işaretlere baktığımız zaman şüphe etmekteyim.
Benim, Aleviliğin Diyanet’de temsil edilmesi gerektiğine olan inancım şimdi değil.
22.dönem Parlamento’sundayken ”2006 Mali Yılı Diyanet İşleri Başkanlığı Bütçesi” üzerine Anavatan Partisi Grubu adına bu talebimi Yasama ve Yürütme heyetlerinin gündemine getirmiştim ki, bu konuşmamın çok kısa bir bölümü parça parça aşağıdaki gibidir.18-12-2005 tarihin de yaptığım bu konuşmanın tamamını isteyenler ”TBMM Tutanaklar”ına girip okuyabilirler.

O konuşma kısmen şöyle:
 
”ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu adına Diyanet bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım;

Yüce Heyetinizi ve televizyonları başında bizleri izleyen büyük milletimizi ve bizlere asırlar boyu ve şimdilerde de fazilet, terbiye ve öğreti bakımından bilgi saçan bütün din görevlilerimizi, âlimlerimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük kurumlarından birisi de, Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Eğer, Osmanlının son dönemlerinde görüldüğü gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmasaydı, yüzlerce, belki binlerce fraksiyon hem İslam Dinine zarar verecekti hem de samimî dindarlara zarar verecekti. Büyük deha Mustafa Kemal Atatürk Diyanet İşleri Teşkilatını kurarak bu bedhahlığı önlemiş ve dinimize ve samimî dindarlara,  büyük milletimize çok büyük iyiliklerde bulunmuştur. Mustafa Kemal Atatürk’ü ve tarih boyunca bizlere ışık saçan bütün alimlerimizi rahmetle yad ediyorum.  

Değerli arkadaşlarım, Diyanet İşleri Başkanlığı denilince, iki öğeden bahsetmek gerekmektedir. Birisi ibadethaneler, bir diğeri de oradaki din görevlileridir. Ben, bu iki, hem ibadethaneler konusunda hem din görevlileri konusundaki görüşlerimi aynen Diyanet çalışanlarının görüşleri doğrultusunda sizlere ve büyük milletimize aktarmak istiyorum…………..
….
Değerli arkadaşlar, şimdi, önemli bir noktaya gelmek istiyorum. Alevîlik İslam’ın başka bir rengi, başka bir desenidir. Bu ülkede Alevîler ile Sünnîler aynı Allah’a, aynı Kitaba, aynı Peygambere iman etmektedirler. Teferruattaki farklılıklar bizim zenginliğimizdir. Hz. Peygamber “ümmetimin ihtilafı -yani, fikirdeki aykırılığı- zenginliğimizdir” buyurmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
 
BAŞKAN - Sayın Özdoğan, tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Bu nedenle, Alevî kardeşlerimizi, hiç kimsenin dinî
açıdan Müslüman kimliği dışında görmeye hakkı yoktur.
Sayın Başbakan ve Diyanetten sorumlu Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın, dinler arası diyalog adına, Hıristiyan ve Musevî din adamlarıyla bir araya geliyor, medeniyetler buluşmasını sağlıyor, Hatay’da Hıristiyan kadîm merkezinin açılışını ve canlandırılmasını sağlıyor da, aynı Allah’a, aynı Kur’an’a, aynı Peygambere iman eden Alevî kardeşlerimizi neden Diyanetten ve din hizmetlerinden yararlanmaktan dışlıyor?!

AKP Hükümeti dönemi, Hıristiyan misyonerlerin pervasızca cirit attığı ve yüzlerce gencimizi Hıristiyan yaptığı ve binlerce insanımızın beynini bulandırdığı bir dönem olmuştur. Bunun adına muhafazakârlık mı denir, yoksa, halkı aldatma mı denir?!

Değerli arkadaşlar, bunlar yanlış şeyler. Mızrak çuvala sığmıyor. Mutlaka, Alevî kardeşlerimiz de, kendi anladıkları ve yorumladıkları İslamı yaşama noktasında Diyanetten hizmet almalıdırlar. Alevî kardeşlerimiz de askerlik yapıyor, vergi veriyor, ülkeye hizmet ediyorlar. Alevî kardeşlerimizi bu haklardan mahrum etmek, demokratik hukuk düzenine de, İslamın ruhuna da aykırıdır. Ben, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde, Alevî kardeşlerimize hizmet edecek bir “Alevîlik dairesi”nin oluşturulmasını teklif ediyorum. Medeniyetler buluşması adına Hıristiyanlarla bir araya gelen devlet ve din adamlarımız, genel anlamda, aynı değerlere inanan Alevî kardeşlerimizle daha güzel entegre olmaz mı?! (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Aynı kökün iki gövdesi durumundaki Sünnîler ve Alevîler, bilimsel anlamda toplantı, eser ve yayınlar yoluyla kendi kabul ettikleri gerçekleri birbirlerine anlatabilirler; işte, en faydalı diyalog budur. Dinler arası diyalogu mubah gören bir zihniyet, İslamın iki mezhebi arasındaki diyalogdan niçin çekiniyor?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – 1 dakika efendim.
BAŞKAN –
Sayın Özdoğan, lütfen; teşekkür için, buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Arkadaşlar, fikirlerin çarpışmasından barika-i hakikat doğar. Bu, aynı zamanda Türkiye’nin bütünlüğüne yönelik tehlikeleri de bertaraf edecektir. Alevî kardeşlerimize de Diyanette yer verelim ve dinî hizmetlerden onların da faydalanmasını sağlayalım.

Konuşmamı, Hazreti Peygamberin bir hadis-i şerifiyle bitiriyorum: “Güçleştirmeyiniz, kolaylaşırınız; korkutmayınız, müjdeleyiniz.”
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özdoğan.”
 
Ancak bilimsel bir kurul tarafından ele alınıp tartışılarak karar verilmesi gereken bu konu Cumhuriyet’le yönetilen ”demokratik-laik” bir ülke de bunu  ”yasama” ve ”yürütme” erkleri birlikte gerçekleştirir, ”Diyanet İşleri Başkanlığı” uygulama kurumudur,bu konunun tüm sosyal işlevleri ve devletin bekası açısında fikir sorulacak makam değildir.
Zira ”laik-demokratik” ülkelerde hiçbir inançsal görüş bilimsel görüşlerin üstüne çıkamaz.
Aynı inancın farklı mezhepleri arasındaki farklı görüşleri de göz önüne alırsak konu daha iyi anlaşılır.


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!