Sünni-Alevi ayrışması kıpırdanıyor

Sünni-Alevi ayrışması kıpırdanıyor
10 Eylül 2013 17:30

Son zamanlarda Türkiye toplumunda bir Sünni-Alevi çatışkısı hareketleniyor gibi.

 

 

Safile USUL H&H YORUM

 

 

Türkiye tarihinde Alevilere yapılan bin türlü haksızlık ve onlarda açılan bin türlü yaranın köklerine epeyce inilmiş ve toplumda kaynaşma dinamikleri çok güçlenmiş iken, mevcut Hükümetin bilhassa da son yıllarda izlediği ve toplumun hissettiği politikalar sonucunda yeniden Sünni-Alevi ayrışması yönünde bir ısınma gözlemliyorum.

 

Mesela geçtiğimiz günlerde aynı binada cami-cemevi olayına gösterilen tepkiler de Hükümetin insanların içinde ısıttığı güvensizlik hissinin bir yansıması idi bence.

 

Çünkü Aleviler tam bir Sünni politikası izleyen, hem içerde hem dışarda Sünni ve Alevi ayrımını körükleyen yöntemler kullanan bu Hükümetin baskısını içlerinde hissediyor ve buna karşı tepki duyuyorlar.

 

Hükümet Ortadoğu’da Sünnileri destekliyor ve mezhepçiliği kaşıyor, bunu en çok da sınırımıza yakın illerde yaşayan vatandaşlarımız bariz bir biçimde hissediyor.

 

Daha iç bölgelerde ve batıda ise, herkes bu ülkede artık bir Sünni kuralcılığı geliştiğini ve Hükümetin Alevi mezhebi ile uğraştığını, ona şekil vermeye çalıştığını, Alevi mezhebini Sünni mezhebi içinde eritmeye çalıştığını vs. biliyor.

 

Hükümetin bu ilkel ve sivil bir demokrasiye ters tutumu Alevilerde tabiatıyla tepkisellik doğuruyor ve korunma refleksleri artıyor

 

Bakın mesela…

 

Ben hayatım boyunca bir yargıcın Alevi veya Sünni olacağını hiç düşünmemiştim.

 

“Alevi yargıçlar” tanımını ilk kez bundan birkaç sene önce bu Hükümet yetkililerinin ağzından duydum.

 

Bir hakim ile ilgili, “İyi, kötü, aksi, suratsız, babacan, şu iktidara yakın, buna yakın” vs. her türlü sıfatı duymuştum ama size yemin ederim, “Alevi yargıç” kelimesini bana ilk duyuran bu Hükümet oldu.

 

Aynı şeyi TSK’ya da soktular…

 

“Şu binbaşı Alevi, bu albay Alevi” gibi laflar da ilk kez bu Hükümet zamanında public oldu.

 

Ve, bu ne biçim bir virüs biliyor musunuz, bu tür laflar bir toplumda bizzat siyasi iktidar tarafından dolaşıma sokulursa toplum en temel güvenlik ve varlık hissi düzeyinde etkilenir bundan ve dışlama olgusu ile korunma refleksleri aynı anda devreye girer.

 

Korunma refleksleri ise, bir toplumun iç iletişimini, doğal akışında sorun yaratmayacak iletişimini felç eder, zincirlerdeki halkalar gevşemeye başlar.

 

İnsanlar kendilerini aynı topluma ait eşit kişiler olarak değil, bir tarafın tehdidi altında olan bir kesim olarak görmeye başlarlar.

 

Nitekim bu Hükümet bizde bunu doğurdu ve insanların üzerinde durduğu zeminin kaypak olabileceği hissini verdi Alevi vatandaşlara.

 

Oysa, Türkiye’nin bundan sonra gideceği yolun bir sonraki durağı ancak ve ancak herkesin kendisini, Sünni veya Alevi veya başka hangi mezhepten olursa olsun, Türk toplumunun parçası, aynı ailenin parçası gibi hissetmesinin daha da ilerlemesi olabilirdi.

 

Sivil bir toplumda, bir demokrasinin en önemli göstergelerinden birisi de toplumda insanların birbirlerinin mezhebini algılamamasıdır.

 

Mesela diyelim ki, bir şirkette çalışanlar veya bir fabrikada çalışanlar veya öğrenciler vs. birbirlerine baktıklarında Sünni, Alevi, vs. mezhebini değil…

 

“Bizim Ayşe, bizim Ahmet”i görmeli, belki onun Konyalı, İzmirli vs. olduğunu bilmeli ama hangi mezhepten olduğu aklına gelmemeli.

 

Ama, vah bize ki, bunca yoldan, bunca toplumsal tecrübe ve birikimden sonra dönüp, yine bir mezhep sokağına girdik.

 

Ama tabii, bunların hepsini yeniden aşacağımıza inanmamak için bir sebep yok aslında.

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
İstanbul’a alındı gözüyle bakabiliriz
Gökhan Zan ve ses kaydı
Didik didik bir şey aramışlar