Senenin en büyük sorusu

Senenin en büyük sorusu
2 Nisan 2013 01:00

Başbakan Erdoğan anayasa uzlaşması için 31 Mart’ı süre bitimi olarak vermişti.

   


 


 


 Safile USUL H&H YORUM


 


Bu şimdi kadük oldu, uzlaşma komisyonunun çalışmaları en azından 5 Nisan’a kadar sürecek çünkü; 5 Nisan için belirlenmiş bir öneri teslimi randevusu var.
 


Ama bu olay en azından Nisan sonuna kadar sürer.
 


Bekir Bozdağ bugün birşeyler söylüyordu yine anayasa, referandum hakkında ve ne dediği de anlaşılmıyordu çünkü kendisi de bilmiyor bu işin içinden nasıl çıkılacağını.
 




Başbakanı da bilmiyor çünkü.


 


O nedenle flu konuşuyor Bozdağ.
 


CHP ile uzlaşırlarsa CHP ile yapabilirlermiş anayasayı. (bunu geçelim, bu ihtimal dışı)
 


MHP ile uzlaşırlarsa MHP ile yaparlarmış. (bunu da geçelim, bu da fena halde ihtimal dışı)
 


Bu iki partiyle uzlaşamazlarsa BDP ile konuşurlarmış.
 


Ve, anayasayı BDP ile yaparlarsa referanduma giderlermiş.
 


Şimdi geldik senenin ve senelerin sorusunun bir parçasına…
 


Adalet ve Kalkınma Partisi BDP ile yeni bir anayasa yapar da, bunu yine BDP ile referanduma götürür mü? Götürebilir mi?
 


Benim buna cevabım hayır.
 


Ama tabii, dikkatli bir hayır, tahtaya vuruyorum yani.
 


Cevabımın neden hayır olduğuna gelince…
 


Bir defa anayasada uzlaşamazlar çünkü BDP’nin istediklerini ver(e)mez Hükümet.
 


Sonra, verse, verebilse bile, BDP ile hazırlanmış bir anayasayı halka sunamaz.
 


Halk bundan hoşlanmaz ve çekinir.
 


“Biz BDP ile bir anayasa yaptık, evet diyin” demek imkansıza yakın bir zorlukta bu nedenle.
 


Şimdi bu iş Nisan sonuna kadar sakız gibi uzar.
 


Daha da uzayabilir ama biz en azından Nisan sonuna bir varalım hele.
 


 


Şimdi, bir de…
 


Yukarda dedim ki, “Şimdi geldik senenin ve senelerin sorusunun bir parçasına.”
 


Bu bir parçası ise, sorunun bütünü ne?
 


Bu sorunun bütünü beni 2007’den beri en fazla meşgul eden soru.
 


Hükümet partisi anayasayı değiştirebilecek mi? Tepeden tırnağa yeni bir anayasa yapabilecek mi?
 


Şu ana kadar buna hep hayır olmayacak dedim.
 


Bugün de hayır, böyle birşey olmayacak diyorum.



Ama elim tahtada tabii. Şeytan kulağına kurşun.


 


RUMLAR, RUSLAR, BİZ, AB
 


Şimdi bakın.
 


Yakında Rumlar battı tabiri caizse.
 


Allah hiçbir ülkenin başına vermesin, halk bankalardan para çekemedi günlerce.
 


Düşünün bankanıza gidiyorsunuz, İş Bankası, Garanti vs. vs…
 


“Bana 1000 TL bi’ zahmet paramdan.”
 


Cevap, “Bugün git yarın gel, pardon haftaya gel. Olmadı bi’ dahaki aya gel.”


Berbat bir durum…


 


Belki benzin alacağım, belki patates, pirinç, belki ayakkabı ama para yok. Paran var ama yok.
 


Hızlı yazayım, anlatacağım epey var…
 


Geçtiğimiz hafta sonu Güney Kıbrıs Dışişleri Bakanı İoannis Kasoulidis Alman FAZ gazetesine bir


demeç verdi ve demecinde dedi ki, “Çok ciddi olarak Avro’dan çıkmayı düşündük.”


 


Güney Kıbrıs bankalarındaki kirli parayı çıkartmak için AB Güney Kıbrıs’a banka mevduatlarına


yaptırım istemişti.
 


Mesela 100.000 Avro’nun 25 bini nerdeyse kesilecekti, yoksa AB yardım etmeyecekti Güney


Kıbrıs’a.
 


Düşünün, bundan bir 10 sene önce AB Güney Kıbrıs’ı korumak için elinden geleni yapıyordu,


Rumlar da bu ayrıcalıklı konumunu Türkiye’nin her işini yokuşa sürmek için kullanıyordu.
 


Ama bugün artık durum farklı, Güney Kıbrıs zorda ve biz yokuz ortada. (biz modern devlet


yapımızın başında endişe içinde krizdeyiz)
 


Anlatacağımı daha hala anlatamadım.
 


Bir de Rusya var, ondan sonra geleceğim asıl noktaya…
 


Güney Kıbrıs bankalarındaki kara para (belki hepsi kara para değildir ama en azından


sistem dışı gizli kullanım için) genellikle Ruslardandı.
 


Şimdi size yine bir Alman gazetelerinden çok kısa bir aktarım yapayım…
 


“Rusya ve Avrupa arasındaki ilişki basit ve tek yönlü değil. Rusya geçen günlerde


kendisini Güney Kıbrıs’ın kurtarıcısı olarak ortaya koydu. Banka krizinin çözülmesinde


yardıma talip oldu. Ama asıl mesele şu ki, Rusya Avrupa’nın tam içine örgülenmiş çünkü


Rus paralarının % 40’ı Avro olarak muhafaza ediliyor.”


 


Makalenin devamında uzun uzun Rusya’nın Avrupa’ya olan ilgisi ve bu ilgisine rağmen Avrupa


devletlerine çıkardığı zorluklar (Rus polisi geçenlerde Alman vakıflarını basmış içlerinde


ajan var  mı diye) anlatılıyor.


 


Sonuca gelebilirim şimdi.
 


Bütün ülkelerin aynı anda farklı yönleri, zamana göre değişen farklı durumları, AB ile çok yönlü ve


özellikli, inişli, çıkışlı, değişken vs. vs. vs ilişkileri var.
 


Rumlar dün öyleydi, bugün böyle olabilir, Rusya belli etmeden AB’ye büyük bir ilgi ve afinite


duyuyor olabilir.
 


Herkesin kendine göre çok yönlü yolları var.
 


Türkiye dünyaya, “Dünya ve biz” olarak bakmamalı.
 


Dünya, herkes ve biz olarak bakmalı.
 


Ama tabii bu şu anda hikaye.
 
Türkiye önce kendi yolunu bulmalı, en azından Cumhuriyet’in kuruluş temelini deldirmemeli,


anayasasını çağdaş bir düzey ile konform olarak muhafaza edebilmeli vs.
 
Ama bunu başarırsa Türkiye, o zaman bu yukarda anlattıklarım çok önemli olacak.
 
Ben de şimdiden bir yazdım işte.
 


Kendimi bir an, sanki anayasal ve toplumsal düzeni çok sağlamda olan ülkemin vatandaşı gibi


hissedeyim dedim bir an.


Yazarın Son Yazıları:
Rüzgar yeniden kırmızı ve toprak esiyor
Köfteden de gitti birkaç puan
İstanbul’a alındı gözüyle bakabiliriz