Sarı yelekliler uluslararası sermayenin bir oyunu mu?..

Sarı yelekliler uluslararası sermayenin bir oyunu mu?..
18 Aralık 2018 09:39

Büyük sanayi devrimi dedikleri, üretimin makinelere devrinin ardından toplum yapıları ve yönetim anlayışlarının değişmesiyle olanlar olmuştu aslında… Tam o dönemlerde köleleştirilen Afrika, tüm kaynaklarıyla sömürgeleştirilmiş ve kara tenli insanlara böcek muamelesi yapılmaya başlanmıştı. Kapitalist düzen ve büyüyen şirketler için insan olmak önemsiz bir ayrıntı haline gelmişti. Amerika’nın yaşadığı büyük buhranla birlikte, sosyal bilimcilerin de katkılarıyla “rızanın imali” yaratılmış ve insan kendi rızasıyla köle haline getirilmişti.

 

 

Dr. Semih DİKKATLİ H&H YORUM

 
Amerika ve Avrupa menşeili para sahipleri eli ile çıkarılan iki dünya savaşının ardından demokrasi yalanlarıyla birleşmiş milletler devreye sokuldu. İnsanlar faşizm ve nazizm sopasıyla iyice korkutularak hizaya getirildi. Bu sırada Avrupa’nın yarısını işgal eden Stalin rejimi batılı şirketler için harika bir öcüydü. Dünya temelde iki kutba bölündü ve kutuplar korku silahını halklarına karşı kullanmayı sürdürdü. Herkes bir diğerinden korkarak kendi kutbuna itaat etti. Bu sırada, Asya ve Afrika artık sömürge merkezleri haline gelmiş, bölgesel savaşlarla o bölge kaynakları sürekli batılı şirketlere aktarılmaya devam etmişti.
Asya ve Afrika batılı şirketlerin elinde katliamlar ve savaşlarla terbiye edilirken, Avrupa ve Amerika’da yaşayanlar düzenin hep böyle olacağı ve kendilerinin zenginlik ve özgürlüklerinin sonsuza kadar süreceği yanılgısı içindeydi. Bu yanılgı son otuz yıla kadar neredeyse doğru gibiydi ama son yıllarda bozulan dünya yapısı ve iki kutuplu korku düzeninin ortadan kalkmasıyla birlikte hem Avrupa hem de Amerika’da gelir dağılımı iyiden iyiye bozuldu ve açlık, evsizlik gibi sorunlar giderek artmaya başladı.
Demokrasi denilen ve sadece Atina site devletlerinde geçerli ve doğru olabilecek bir yönetim biçimiyle, kendi seçimini yaptığını düşünen batılı insanlar yavaş yavaş ayılmaya ve tabi bu arada dünya kaynakları sonlanmaya başladı. İşte bu noktada dünyayı yöneten azınlık için yeni bir yönetime ihtiyaç duyuldu. Bu yönetim, artık Avrupa ve Amerika için de despotizm, faşizmdir. Neredeyse 200 yıldır demokrasi yalanıyla kandırılan batı halkına yeni yönetim biçimi nasıl kabul ettirilecekti peki?
Yükselen ırkçı akımlar ve mezhepçilik kartı şimdi de Avrupa ve Amerika için açıldı. Bu arada sosyal haklarını almakta bile zorlanan insanlara, sürekli olarak göçmenler üzerinden ırkçılık hapı yutturulmaya, ışıd gibi kendi yarattıkları katiller eliyle de din düşmanlığı pompalanmaya başlandı.
Önce Afrika ve Asya’da denenen, ilk olarak halkın başkaldırısını sağlayan sonra da o sokaklara dökülen insanları şiddetle durdurarak, sokağa çıkmayanları olaylar üzerinden tehdit ederek faşizmi legalleştirme oyunu başladı. Arap baharı diye tanımlanan bu süreçte ülkemizde de Gezi süreci başladı. Burada da temel amaçlardan biri olan; halkı provoke etmek ve yaygın şiddet olayları yaratmak yoluyla evinde kalanları bu olaylarla korkutmak, diğerlerini de tutuklamak planı işlemedi. Çünkü sokaklara çıkan hemen herkes koca yürekli iyi insanlardı. Gezi de planları tutmayan uluslararası sermayenin sonrasında ülkemizde neler yaptığı da ayrıca malumumuzdur.
Toplumsal olayları, terörü, din ve ırkçı akımları destekleyerek Asya ve Afrika’da yönetimleri faşizme teslim eden bu anlayış, şimdilerde Avrupa’yı şekillendiriyor. Önce Paris başta olmak üzere başlayan terör eylemleri, ardından gelen OHAL ve sağ iktidar dönemiyle despotizm yolu açılmış oldu. Sıra son darbeyi vurarak, dünyada ayakta kalmayı becermiş birkaç ulus devletten biri olan Fransa’yı yoldan çıkarmak…
Sarı yelekliler ilk bakışta halkın yarattığı, haklı hak talepleri gibi görünse de, özünde faşist iktidarları besleyen bir harekete evrilecek gibi duruyor. Hatta öylesine ki, Fransa dışında birçok ülke daha şimdiden, kendisinde sokak hareketleri başlamadan bile faşist önlemlere başladı bile… Ülkemizde de kafa keseriz, kırmızıya boyarız, çıplak yatırırız söylemleri aldı yürüdü.
Dünyanın büyük patronları için insanın beş paralık bir önemi yok… İster Avrupalı, ister Amerikalı, ister Asyalı… Sermaye dünyanın kaynaklarının tamamına sahip çıkmakla, insanları kölesi gibi kullanmakla ilgilenir. İnsanlıktan çıkmış bu zengin azınlık için iktidarın iktidarı olmak her şeyden önemlidir. Yönetim biçimleri, insanların ölmesi, acı çekmesi umurlarında değildir. Tükenen Dünya’ya fazla gelen insanın bir şekilde sayıca azaltılması; sorgulayan, düşünen, isyan edenlerinse bir şekilde infazı gerekmektedir. Sermaye sorgulanmaktan hoşlanmaz. O nedenle artık daha çok sopası elinde gezer hale geldi. Bir şeyi iyi görmeliyiz, ya bizi böcek gibi itlaf edecekler ya da bu sermaye sistemine karşı akılcı olacağız. Bunca tank, top, silah, polis ve askere rağmen halk hareketlerinin oluşamayacağını artık görmeli ve insanları sokaklara itmekten vazgeçmeliyiz. Yapabilirsek –ki artık çok zor ama imkânsız değil- insanları tek tek insan olmaya teşvik etmeli, uluslararası sermaye ve uzantılarının akılcı çözümlerle sonunu getirmeyi, kitlesel değil bireysel devrimler yaratabilmeyi denemeliyiz.
Yoksa zamanın Afrikalı kölelerinin yerini alacak ve çalışma alanlarımızda kırbaçlanacağız… Ölmemiz de kimsenin umurunda olmayacak… Demokrasi çoktan bitti, devir artık faşizm devri tüm dünyada… Faşizm; adamı işkenceyle, hapisle, cahillikle, infazla terbiye eder. Ya terbiye edileceğiz ya da ırk, din, mezheplerden bağımsız insan olmayı öğreneceğiz…
Artık her sokağa dökülüşümüz bize daha ağır bir faşizm olarak dönecek belli ki, yoksa şu sıralar 5 yıl öncesinin gezi olayları yeniden neden kaşınır ki? Çok açık birileri sokağa dökülmemizi bekliyor ve tetikliyor.
Bazen sokaklardan, mücadeleden, kitlesel güçten gelir devrim, bazen de sadece akılla… Madem akıllıyız, akılla ve sükûnetle arayalım devrimin en keyifli yolunu…
Not: Bu yazıda; ne ülkemiz batı ülkesi gibi değerlendirilmiştir ne de sermaye denilince bizim ülkemizdeki sermaye kast edilmiştir. Ne ülkemiz batı ülkesidir zira ne de sermayemiz bu dediklerimi yapacak kadar büyüktür. Biz de bu sıralar ülke olarak sadece biçilen rolün sahibiyiz o kadar…

 

 

Dr. Semih DİKKATLİ Twitter

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
İçimdeki çocuğun bayramı
Herkes birine zorba…
Kara Kutu… Hadi yüzleşelim…