Sadece Özal’ın değil, herkesin vücudunda DDT, ağır metaller ve zehir var

Sadece Özal’ın değil, herkesin vücudunda DDT, ağır metaller ve zehir var
8 Ocak 2013 12:40

Yazımın başlığındaki ifade bir iddia değil, bilimsel bir gerçek.


İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

Fakat işin içine politik sömürü, yüksek çıkarlar, hortumlamalar, mazlumları oynamalar girince her şey çarpıtılıyor.

Mazlumları oynamak artık Türkiye’nin politikada başarı ve derinden hortumlama enstrümanı haline geldi.

Öncelikle, zehirle ilaç arasındaki farkın, insan vücuduna veya herhangi bir canlıya verilen bir maddenin dozajı ile ilgili olduğunu belirtelim.

Yani kısaca örneğin, bir maddeyi 10 mg. dozda bir insana verirseniz o ilaç olur ama aynı maddeyi 50 mg.ve üstü verirseniz o zaman toksik (zehirli) bir madde olur.

Ayrıca bu zehirlenme ile ilgili şu hususu da belirtelim ki, her zehirlenme sonucunda illa  ölüm olacak diye bilimsel bir kayıt yok; bilakis Toksikoloji(Zehir Bilimi) zehirlenmenin tanımını yaparken canlı vücudunun bir veya birden fazla organının çeşitli derecelerde sakat kalması ile ölümle sonuçlanan bütün durumları kapsar.

Şimdi size ilginç bir şey anlatmak istiyorum: Benim üniversite öğrenimim, aynı zaman da ilaç bilimi yani eczacılık üzerine.

Bu vesileyle bütün bildiklerimi ve bir anekdot anlatmak istiyorum.

Yıl 1976, 3.sınıftayım ve dersimiz Farmasötik Kimya(İlaç Kimyası); hocamız Prof.Dr.Ningur Noyanalpan.

Derste kimyasal açılımı dikloro-difenil trikloretranin olan DDT’nin elde edilişi, özellikleri ve kullanım alanlarını görüyoruz.
Yani bildiğimiz DDT’nin.

Hocamız Prof.Dr.Ningur Noyanalpan, derste bize ”Şu anda dünya da vücudunda DDT olmayan hiçbir insan yoktur” diye not aldırdı ki, bu tespiti ta o zaman bilimsel literatür kayıtlarına  göre aktardı.

Biz daha sonra yine 3.sınıfta gördüğümüz Toksikoloji(Zehir Bilimi) hocamız, toksikolog Profesör Dr.Mustafa Güley’e de sorduk bu konuyu, o da bu bilim dalının tam uzmanı olarak daha kapsamlı bilgilerle aynı şeyleri söyledi.

Neden böyleydi?
DDT,1939 senesinde Paul Müller tarafından sentezleniyor, bulunuyor.
DDT bulununcaya kadar tarımda insektisit(böcek öldürücü) olarak, etkisi az ama insanlara  da pek zararı olmayan çeşitli inorganik ve organik maddeler kullanılıyordu.

İşte DDT’nin keşfinden sonra gerek tarım ve hayvancılıkta gerekse insan sağlığında etkili bir madde olarak kullanılmaya ve dünya da hızla yayılmaya başladı.

Tıpta sıtma, tifüs ve hayvanlardan bulaşan hastalıklara karşı çok yaygın olarak kullanıldı.
Tarım da zaten malum, bitkileri korumak amacıyla zararlı haşerelere karşı hep DDT kullanıldı.
Hayvancılıkta da hakeza aynı şekilde zararlı böceklerden korumak amacıyla çok yaygın olarak kullanıldı.

İşte bu nedenle ”beslenme zinciri” dediğimiz olayla bu DDT insan ve diğer canlıların  vücutlarına bir daha kolay kolay terketmemecesine yerleşti.
 
Bilhassa bu DDT, yağ dokusuna olan eğilimleri nedeniyle, tüm canlı organizmaların yağ dokusunda yoğunlaşmaktadır.

Yani DDT püskürtüldüğünde dokulara geçer, ta yemek kabına girer ve vücuda yerleşir.
DDT’nin en önemli özelliği kalıcı olmasıdır ki 10-13 yıl arası bir zaman diliminde bile püskürtüldüğü toprağı terketmez, böylece ”besin zinciri” ile vücuda alınır, yağlı dokularda  yağ olarak bulunur. Ayrıca insan sütünde bulunur ve bu yolla ta annesini emen bebelere intikal eder.

DDT balıklarda da bulunur ve bu yolla insanlara geçer, hem kanserojen etki gösterirler hem de bilhassa kadınlarda östrojen hormonunu bozarak kısırlığa neden olurlar.

Bu nedenlerle DDT’nin kullanımı bir kısım ülkeler de tamamen yasaklanmış bir kısım ülkelerde de kısıtlanmıştır.

Fakat onun yerine tarımda kullanılan maddeler de hiçbir zaman masum olmamış, onlar da tıpkı DDT gibi besin zinciri yoluyla insan vücuduna bir daha orayı ölünceye kadar terketmemek üzere yerleşmiştir.

Şimdi bu işin bam telini “Gerek şu anda hayatta olan insanların gerekse DDT’nin ve tarımda kullanılan diğer kimyasal maddelerin aşağı yukarı 70 yıllık kullanma sürecini göz önüne  alırsak bu sürede ölen insanların herhangi birinin cesedinden alınan bir numuneyi incelediğimiz taktirde mutlaka ve mutlaka, asla istisnası olmayacak şekilde şunu söylüyorum ki, DDT, ağır metaller, diğer çeşit zehir kalıntıları yenilen bitkisel ve hayvansal besinler nedeni ile vücutlarında bulunacaktır” ifadeleriyle açıklıyorum.

Ama maalesef sağlığında rahat yüzü göstermedikleri gibi ölümünden sonra da Özal’ın cesedi üzerinden istismarda bulunmak, rant elde etmek ve para kazanmak için gerek eşinin gerekse oğlu Ahmet Özal’ın çevirmediği numara yok.

Şimdi ben buradan bir iddia ile değil, bilimsel bir gerçekle konuşuyorum ve gerek Semra Özal gerekse Ahmet Özal’a diyorum ki, isterseniz diğer aile fertlerinizi de alın ve ‘’Adli Tıp’’ mıdır, herhangi bir hastane midir, nereye giderseniz gidin; dokularınızdan numune verin, rahmetli babanızda bulunan ve sağlığında yediği gıdalardaki koruyucu ilaç kalıntılarından kaynaklanan eser(az) miktarda ki zehirlerin aynısı sizde de bulunacaktır.
Ben de gitsem bende de aynı eser miktarda zehirler bulunacaktır.

Ama bu ailenin derdi başka.
Bunların derdi rahmetliyi ömürlerinin sonuna kadar sömürmek ve onun cesedini tükenmez bir kazanç kapısı haline getirmek.

Çünkü, aynı zamanda babalarının zehirlendiği mahkeme kararı ile tespit edilirse yüklü miktarda tazminatı Devlet’ten cukkalayacaklarını da biliyorlar.

Hayırsız varisler mazlum rolünü oynayıp duygusal yoğunluğu aşırı olan milletimizden sürekli saygı ve sevgi görmek istiyorlar.
İnsan da birazcık utanma duygusu olur, birazcık vicdanı sızlar.
Bunlar da Allah korkusu da yok galiba.
Boş mezar bulsalar içine girip yatacaklar neredeyse.

Bütün yetkili ağızlar, kendisinin en yakınında olanlar, ölüm raporunu veren doktorlar heyeti Özal’ın kalp krizi ile öldüğünü söylediler, rapor ettiler
Medine dilencisi gibi ortalığa düşen ana-oğul, bu hususta milleti bıktırdı.

Dün de Cumhurbaşkanı ile görüşen Ahmet Özal ”Başbakan ve siyasi parti genel başkanlarına mektup yazarak randevu istedim. Bunun sebebi zaman aşımı meselesi. 24 Ocak’ta Uğur Mumcu davası zaman aşımına uğruyor. Hemen Şubat ayında Eşref Bitlis var Adnan Kahveci var. Ardından 17 Nisan’da babamın davası zaman aşımına uğruyor. Faili meçhullerde zaman aşımı diye bir şey olmaması gerek. Bununla ilgili kanun ya da anayasa değişikliğinin yapılması için uğraşıyorum. Çünkü bunlar değerli insanlardır. Sağ görüş,sol görüş hiç önemi yoktur. Hablemitoğlu ve Çetin Emeç davası zamanaşımına uğradı. Esasında geriye dönük de bunların tekrar açılabilmesi lazım. Bununla ilgili görüşme yaptım. Meclis’teki partilerin göstereceği hassasiyeti çok merak ediyorum” şeklinde demeç verdi ki tam bir istismar konusu 

Neden istismar konusu?

Uyanık Ahmet Özal, diğer değerli isimleri kullanarak babasını da faili meçhuller kategorisine sokmak istiyor ki, ömür boyu babası üzerinden kazanacağı rant kapısı kapanmasın.
Semra Özal bu hafta güya Turgut Özal’a ait saç tellerini bir tutanakla cumhuriyet savcılığına teslim edecekmiş.

Hayırlı olsun sizi gidi hayırsızlar, rahmetliyi rahat bırakmaya hiç niyetiniz yok.

Evet bu saçlarda da eser miktarda yukarıda açıkladığım bilimsel nedenlerden dolayı zehirli madde tespiti yapılabilir.

Herhangi bir insanın da saçları cumhuriyet savcılığına teslim edilse, yukarıda izah ettim ”beslenme döngüsü” gereği ”Adli Tıp”ta onda da bir miktar zehir tespiti çok rahat yapılır.
Evet bu gerçeği artık herkes bilsin ki dünyada yaşayan herkesin vücudunda hem DDT  hem ağır metaller ve tarımda kullanılan zehirli maddelerin bir kısmı bulunacaktır.

Ama Özal ailesi ”cingözlük” yaparak bu gerçeği, milleti enayi yerine koyarak sınırsızca kullanmak istiyor.

Çıkarcı Özal ailesi nerede üzerine atlanılacak bir rant kapısı görseler hemen balıklama dalış yaparlar.

Bu konu da size bir anekdot anlatayım:

Ben Anavatan Partisi’nde Erkan Mumcu zamanında genel başkan yardımcılığı da yaptım.
Erkan Mumcu genel başkanlığı bırakıp siyasetten uzaklaşacağını söyleyince daha önce bu parti artık babamın partisi değil diyerek ayrılmış olan Ahmet Özal ve annesi tekrar partiye girmek için atmadıkları parende kalmadı.
Çünkü partiden ayrılıp tekrar dönüş yapmak isteyenler ”Merkez Karar Yönetim Kurulu” kararıyla alınıyordu.

Anne ve Oğul’un gayesi, Ahmet Özal’ın bu fırsattan yararlanıp Parti’ye genel başkan olmaktı.
Aslında yönetim, Ahmet Özal’ı kamuoyundaki birtakım yanlış işlerinden dolayı Parti’ye kabul etmek istemiyordu.

Ama daha sonra ”Halk, bugünkü Anavatan yönetimi, Turgut Özal’a vefa göstermedi demesin diye” Ahmet Özal Parti’ye kabul edildi.

Ama kongrede ”delege” Ahmet Özal’a itibar etmeyerek biletini kesti, o da bu şekilde bir  rant kapısı olarak kullanacağı Anavatan Partisi’ne genel başkan olamadı.

Tekrar ediyorum, 70 yıl içinde ölen herkesin ve şu anda yeryüzünde yaşayan her insanın hatta bütün canlıların beslenme zinciri nedeni ile başta DDT olmak üzere her çeşit ”ağır metaller” ve ”değişik zehirler”e ”Adli Tıp” tarafından incelendiği takdirde, istisnasız rastlanacaktır eser miktarda da olsa.

Özal ailesi, çok çirkin bir şekilde bu durumu rant sağlama uğruna kullanıyor.
Adamlar o kadar gemi azıya almışlar ki, Ahmet Özal geçenlerde düzenlediği basın toplantısında babasının korumasına ait arkadan çekilmiş bir fotoğrafı babası diye kamuoyuna sundu ama daha sonra resmi makamlar tarafından bunun Turgut Özal’a ait olmadığı kesin bir dille belirtildi.
Hiçbir uygar toplum, Özal ailesinin yaptığı numaraları yutmadığı gibi buna tevessül edenler bir daha insan içine dahi çıkamazlar.

İnsana tapınmacı ”şarklılık paradigması”nı milletçe terk etmek zorundayız.
Aksi halde, üç kağıtçılar bizi hep sömürürler.


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!