Recep Erdoğan Meclis üzerinde nasıl faşistçe despotluk kuruyor?

Recep Erdoğan Meclis üzerinde nasıl faşistçe despotluk kuruyor?
6 Mayıs 2013 14:30

Bugün TBMM’de olan kavgaların,çirkin sözlerin ve tüm gerilimlerin başlatıcısı, gelenekselleştiricisi bizzat BOP Eşbaşkanı Tayyip’in kendisidir.

İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

‘’İleri Demokrasi’’nin mucidi olan Erdoğan, sokak ve kavga kültüründen geldiği için yapılan her eleştiriyi kendisine yönelik hakaret, küfür ve tehdit olarak algılamaktadır.

Aynı zamanda, bir kitabın kapağını sadece şöyle böyle açma dışında, okuma alışkanlığından çok uzak olduğu için dünya da her işin kaba kuvvet yoluyla yapılabileceğini sanmaktadır.

Devlet adap ve terbiyesinden uzak oluşu ve ülkedeki tüm yöneticiler için ‘’benim’’ sözcüğünü kullanması, O’nun görmemişlik kültürü içinde ne kadar çok fazla yüzdüğünü ve demokrasi düşmanı olduğunu da göstermektedir.

Örneğin, benim valim, benim bakanım, benim genelkurmay başkanım vs.demesi gibi.

Yani her şeyden önce insan olan bu yöneticilere bir insan olarak hitap etmesi gerekirken,onları birer eşya veya herhangi bir canlı olarak göstermektedir.

Peki, TBMM üzerinde bu faşistçe despotluğunu nasıl icra etmektedir?

Ben bunu 22.dönem milletvekili olarak yapılan uygulamalardan ve ‘’Genel Kurul’’ daki etkinliğim nedeni ile bana yapılan zulümlerden çok iyi bilmekteyim.

Tayyip, her dönem, TBMM’nde faşistce despotluk düzenini kurmak ve muhalefetin etkili milletvekillerini yıldırıp diskalifiye etmek için demokratik yönetimlerde olmaması gereken  ancak faşist yönetimlerin segileyebildiği şekliyle bir bakanını ‘’Hükümet-Parlamento’’ işlerinden sorumlu kılmaktadır.

‘’Genel Kurul’’ başladığı zaman bu görevli bakan gelip yerini almakta sonra da Hükümet’i eleştiren muhalefet milletvekillerine en ağır hakaretleri yapmaktadır.

Halbuki ‘’Anayasa’’ mıza göre TBMM’nin iki görevi vardır; 1-Yasama görevi,2-Yürütmeyi denetleme görevi.

Ama Tayyip,bu faşistçe uygulamasıyla ‘’Yürütme’’ organı ile ‘’Yasama ‘’ organını çok sert ve çirkin bir şekilde denetim altında tutmaktadır.

22.dönem de, sokak kültüründen gelen Tayyip’in görevlendirdiği bu bakan Mehmet Ali Şahin idi ki, bunu biraz sonra bizzat kendi ağzından TBMM tutanaklarından virgülüne dahi dokunmadan orjinal haliyle okuyacaksınız.

2 Mayıs 2006 günü ‘’Genel Kurul’’da yaptığım konuşmanın özet olarak bazı kısımlarını ve Mehmet Ali Şahin’in kendisine verilen bu saldırı görevi bağlamında bana ettiğ.i hakaretleri okuyacaksınız:

‘’Anavatan Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan; buyurun.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çankırı Milletvekili Tevfik Akbak’ın, Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin geneli üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, kanun teklifiyle karayolu taşımacılığında Karayolları Genel Müdürlüğüne verilmiş birkısım yetki ve görevler Ulaştırma Bakanlığına devredilmektedir. Yine teklifle YTL’ye uyum ve para cezalarına ilişkin değişiklikler yapılmaktadır. Aynı şekilde, ticarî taşıt kullanan sürücülerin meslekî yeterlilik şartının kanundan çıkartılması da, bu teklifle amaç edilmektedir.

Hükümetin işi, şikâyet etmek ve düşünmeden kanun değiştirmek değildir. Hükümetlerin işi, planlı programlı davranmaktır, basiretli davranmaktır. İçişleri Komisyonu raporunda Karayolları Genel Müdürlüğü yetkilileri tarafından da bu aktarmanın gerekli olduğunun ifade edildiği belirtilmektedir. Ancak, hemen sonra, Genel Müdürlüğün yetersiz bütçe olanakları, personel ve donanım eksikliği gerekçe gösterilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu gerekçelerle böyle bir yetki devrini yaparsanız, insanların kafasında, haklı olarak, bazı soru işaretleri oluşturabilirsiniz. Çünkü, bakanlıklar tüm kaynaklarını aynı merkezî bütçeden almaktadır. Bütçe sıkıntısı varsa, merkezî bütçeden kaynak aktarırsınız, personel takviyesi yaparsınız, donanım takviyesi yaparsınız. Dolayısıyla, değişikliğin gerekçesi bu olmamalıdır. Eğer bu yetkileri Ulaştırma Bakanlığına devrediyorsanız, bunun yararlarının ne olduğunu gerekçede belirtmelisiniz. Bu kamu hizmetlerinin Ulaştırma Bakanlığınca nasıl yerine getirileceğini, mümkün olup olmadığını araştırmalısınız. Personeli yeterli midir, deneyimli çalışanları var mıdır, kamu hizmetinin ifasında bir aksaklık olacak mıdır, olmayacak mıdır; bütün bunların araştırılması ve ona göre karar verilmesi gerekmektedir; yoksa, yararlı bir faaliyet varsa, bunun gerekçeleri ortaya konulmuşsa doğru olanın her zaman arkasında durmuşuzdur, bundan sonra da Anavatan Partisi olarak durmaya hazırız.

 
Taşımacılıkla ilgili olarak düzenleme yetkisi Ulaştırma Bakanlığının yetki alanına girmektedir. Karayolu taşımacılığının ülke ekonomisine doğru biçimde katkı sağlaması Ulaştırma Bakanlığından sorulur. Zira, konuyla ilgili yetki ve sorumlulukların geneli bu Bakanlıkta toplanmıştır. Ancak, modern devletin yönetiminde bir kaide vardır, siz, bu köyün bir muhtarı vardır, her şey ondan sorulur diyemezsiniz. Karayolu taşımacılığı gibi içinde farklı unsurlar bulunan bir konuda diğer bakanlıklara bağlı çalışan birimleri ilgilendiren konular mevcut olabilir. Bu birimler de kendi ilgi ve yetki alanına giren konularda karayolu taşımacılığına yetkileri nispetinde müdahale ederler. Mesela, karayolu taşımacılığı örneğine bakıyoruz; konunun geneli üzerinde Ulaştırma Bakanlığı yetkili, fakat -Karayolları Trafik Kanunu- karayollarında taşımacılık amaçlı bulunan araçların ağırlık ve kilo kontrollerini yapmak, yasaların belirlediği standartlara uymayanlara cezaî müeyyide uygulamak yetkisi Karayolları Genel Müdürlüğüne verilmiştir. Bu türden örnekler çoğaltılabilir. Taşımacılık örneğinde, yine, Maliye Bakanlığı da karayollarında kendi ilgi ve yetki alanına girecek biçimde varlık göstermektedir. Bu Bakanlık da, kendine göre, belirlediği bazı standartların kontrolünü yapmaktadır.

Şimdi, bu Hükümet, çıkmış, karayolu taşımacılığıyla ilgili tüm yetkileri Ulaştırma Bakanlığında toplayalım… Mesela, Karayolları Genel Müdürlüğünün elindeki, araç ağırlık ve muayene kontrol yetkisi de Ulaştırma Bakanlığına geçsin deniyor.

Siz diyorsunuz ki, Karayolları Genel Müdürlüğünün, araçlarda ağırlık ve boyut kontrolü yapacağı yeterli bütçesi yok. Ulaştırma Bakanlığı bunu yapacak durumda; o zaman, yetkiyi Ulaştırma Bakanlığına devredelim. Sayın milletvekilleri, birazcık devlet adabı, birazcık bilgi birikimi olan herkes bilir ki, maliye politikasında, bütçe, kuruma değil, o kurumun yapacağı hizmete tahsis edilir; yani, Karayolları Genel Müdürlüğüne, durup dururken, kafadan bir rakamı bütçe olarak tahsis edemezsiniz, bütçeyi hizmet karşılığı tahsis edersiniz; yani, araç ağırlık ve boyut kontrolünün sağlıklı yapılabilmesi için takdir edilen bir bütçe vardır. Zaten bütçe dediğiniz şey kamu kurumunun has yüzüne verilmez; kuruma değil, o kurumun yapacağı hizmete verilir. Yani, Karayolları Genel Müdürlüğünde bu yetki varken, bu hizmete karşılık olarak 3 lira ayırayım, Ulaştırma Bakanlığına geçerse 5 lira veririm gibi bir durum olamaz; bu, çok gülünç bir durumdur. Araç ağırlık ve boyut kontrolüne verilen bütçe yetersizse, bu, merkezdeki bütçe yönetiminin bir tasarrufudur. (A) kurumuna da geçse bu yetersizlik devam eder (B) kurumuna da geçse aynı yetersizlik mevzubahistir.

Değerli arkadaşlar, ortaya attığınız gerekçelerin temelsizliği meydanda. AK Parti Hükümeti, yine göz boyuyor, yine sağ gösterip sol vurmaya devam ediyor.

Şimdi gelelim bizim kafamızdaki soru işaretlerine. Bu karayolu taşımacılığına bazı standartlar getiriliyor. Şirket çatısı altında yeterli sermaye donanımına sahip olmayan taşımacılık yapamayacak; çünkü, getirilen standartları kendi imkânıyla tutturabilmesi mümkün değil. Tabiî ki, taşımacılığın yüksek standartlarının olması olumlu bir şeydir; fakat, AK Parti Hükümeti içinde birileri taşımacılık sektöründe yaşanacak bu dönüşümü istismar etmek peşinde olabilir; hükümeti de arkasına alan bazı büyük balıklar küçük balığı da yutacaklar gibi geliyor bize.

Birileri, bir taraftan piyasada pastadan payını artırmaya çalışırken, bir taraftan da taşımacılıkla ilgili tüm yetkilerin Ulaştırma Bakanlığında toplanması için elinden geleni yapıyor; çünkü, Ulaştırma Bakanlığında siyasî nüfuz kullanmak, bu Bakanlığın koridorlarında at oynatmak; bu birilerine daha kolay geliyor olabilir.

Bu vesileyle, buradan halkımıza sesleniyoruz; karayolu taşımacılığından kötü kokular geliyor. Bu kanun teklifini getiren milletvekili arkadaşımızın da otomotiv ve taşımacılık sektörleriyle yakından ilgilendiğini biliyoruz.

Sayın milletvekilleri, Meclis siyasetine katılmadan evvelki hayatımızda çeşitli işlerle meşgul olabiliriz. Ben de serbest ticaretle uğraştım; ancak, milletvekili olarak buraya geldiğimiz andan itibaren diğer şapkalarımızı çıkarmalıyız. Burada sorun çözerken devletin ve toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düşünmeliyiz. Yoksa, devlet dediğiniz, tüccar kafasıyla sağından solundan destursuzca mıncıklanan bir oyun hamuru değildir.

Ben yetkiyi oradan alıp buraya devredeceğim dediğiniz zaman, peki, niye hemşerim diye sorarlar size değerli arkadaşlar. Vereceğiniz cevap Anayasaya, bütçe disiplinine, akla, mantığa uygun değilse vay halinize! İşte, o zaman, bu millet sizi sandığın önünde bekler.

AK Parti Hükümeti, gerçek yüzü ortaya çıkmış bir çıkar tezgâhıdır ve halkımız bunu görmüştür. Gereği ilk seçimde yapılacaktır. Keser döner sap döner, bir gün de hesap döner…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Terbiyesizlik yapma!.. Ne demek çıkar tezgâhı?! Terbiyesiz!

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Kötü söz sahibinindir… Kötü söz sahibinindir… (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından gürültüler)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Terbiyesiz herif!..

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Kötü söz sahibinindir…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Otur yerine! Çıkar tezgâhıymış!.. Ağzından çıkanı kulağın duysun!

BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun efendim.

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Sayın Bakan, ne biçim konuşuyorsunuz?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Dingonun ahırı mı burası!.. (Anavatan Partisi sıralarından gürültüler) Ne demek çıkar tezgâhı?!

RECEP KORAL (İstanbul) – Bir doktora götürün, doktora!

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen…

Sayın Bakanım, buyurun.

Sayın Bakanım… Sayın milletvekilleri…

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Sayın Bakan, bu ne biçim konuşma?! Sen bir Bakansın!..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Ben ne söylediğimi biliyorum. Çıkar tezgâhıymış!..

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Senin bu sözlerin bir bakana yakışıyor mu?! Siz çocuk mu azarlıyorsunuz?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Terbiyesiz herif!.. Utanmaz herif!..’’

Bu hakaretlerinden dolayı tazminat davası açıp açtım, 5 milyar lirasını aldım Mehmet Ali Şahin’in.

Bu konuşmamda AKP’ye ‘’Çıkar tezgahı’’ dediğim için bana hem hakaret edip hem de bu sözle ilgili karşı dava açan Mehmet Ali Şahin’in davası hem yerel mahkeme hem de ‘’Yargıtay’’ tarafından reddedildiğini,bir hakaret kabul edilmediğini tüm yurtsever ve ilgilenen herkese bildirmek istiyorum.

Yine Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin 2 Kasım 2006’da yaptığım bir konuşmadan dolayı bana hem yanıt verip hem de hakaret etmek üzere söz alıp kürsüye çıktığında ki, konuşmanın tamamını ve hakaret kısımlarını almıyorum; sadece birkaç paragrafını alıyorum.

Dikkatle okuduğunuzda orada ‘’Bendeniz,Hükümet-Parlamento ilişkilerinden sorumluyum Bakanlar Kurulunda’’ diyerek ağzı ile suçüstü yakalanıyor ve Tayyip’in talimatları ile Meclis’i alabora edip kaosa sürüklüyor.

Parlamenter sistemlerde meclisler her şeyin üzerindedirler ve kendi iç dinamiği ile çalışırlar.

Sizin bilginize ve vicdanınıza soruyorum bir hükümet parlamentoyu yönlendirmek üzere nasıl böyle bir ‘’Hükümet-Parlamento ile İlişkiler Bakanlığı’’ kurabilir?

Herhalde bu da bir Tayyip klasiği ‘’İleri demokrasi’’ gereğidir.

Hiç kuşku duymayın ki, Allah Türk Milleti’ni O’nun fenalıklarından korusun,Tayyip Devlet Başkanı olsa dünya tarihinin en faşistçe despot krallıklarından birini kurar.

Mehmet Ali Şahin’in 2 Kasım 2006’daki konuşma metninin TBMM tutanaklarından orjinal haliyle aktardığım ve itiraf niteliğindeki kısmı şöyle:

 
 
‘’DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; çok teşekkür ederim.

Biraz önce 5 inci madde üzerinde düşüncelerini ifade eden Sayın Özdoğan’ın Hükümetimizin geneline yönelik eleştirileri nedeniyle söz aldım. Sayın Unakıtan’ın şahsına yönelik eleştirilere, kuşkusuz ki, kendisi cevap verecektir. Bendeniz, Hükümet-Parlamento ilişkilerinden sorumluyum Bakanlar Kurulunda; dolayısıyla, Hükümetimizin geneline yönelik eleştirilere cevap vermek benim görevimdir; o nedenle huzurunuzdayım.

Sayın Başkanım, biraz önce sizin de ifade ettiğiniz, maksadı aşan ifade olarak kullandığı kanaatini izhar ettiğiniz o cümlemin herhangi bir hedefi yoktur. “Herkes kendi karakterinin gereğini yapar” derken önce kendimi kastediyorum. Benim karakterim neyse, ben kendi karakterimin gereğini yaparım; bir başka arkadaşımızın karakteri neyse, onun gereğini yapar. (AK Parti sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, benim sözlerimin muhatabı herhangi bir milletvekili arkadaşım değildir, bu sözün asıl birinci derecede muhatabı benim. Eğer, karakterim nasıl konuşmamı gerektiriyorsa, o şekilde konuşurum.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) – Sayın Bakan, siz, bizim Grubu göstererek söylediniz.

ATİLLA KART (Konya) – Yemin ediyorsunuz…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Benim o sözümün muhatabı ne Sayın Meral’dir ne CHP’li bir milletvekili arkadaşımdır.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) – Sözünü geri aldı!..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Sayın Özdoğan, 5 inci maddeyle -ki “bağlı cetveller” başlığını taşıyor- ilgili olmayan bir konuşma, bir değerlendirme yaptı; Hükümetimizin, bakanların etik kurallara uymayan, ahlakî kurallara uymayan, çoluk çocuğunu zengin etme peşinde koşan bir hükümet olduğu iddiasında bulundu. Bunları, külliyen reddediyorum. Bizim, Bakanlar Kurulunda görev alan arkadaşlarımız olarak, milletvekili maaşı ve bakan olarak bize ödenen 109 lira dışında hiçbirimizin başka bir geliri yoktur.’’

Ancak, siyasal partilerin “Hükümet-Parlamento ile İlişkiler” birimi vardır; örneğin ben Anavatan Partisi’nde bu birimle ilgili genel başkan yardımcılığı yaptım.

Tayip tam tersini yapıyor; Partisi’nde böyle bir birim yok ama kurduğu Hükümet’de bunu tesis ederek Parlamento’yu faşistçe baskı altına alıyor.

Yorum değerli okuyucuya ait.


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!