PKK’ya taban yaratanlar ve Türklük bilinci

PKK’ya taban yaratanlar ve Türklük bilinci
12 Nisan 2013 10:45

12 Eylül 1980 faşist yönetimi bütün Türkiye’de ilerici, devrimci, demokrat, antiemperyalist toplum katmanlarını baskı altına alıp inim inin inletirken bir yandan da 1976 yılında kurulmuş olan PKK terör örgütüne kitle desteği sağlamak için çok özel yöntemler uyguluyordu.

Hilmi SARALl H&H YORUM

 

Diyarbakır Dicle Üniversitesi sağcı öğrencilerden arındırılmıştı. O zaman “Apocular” diye anılan PKK’lılar, önce solcu Türk gençlerini hedef aldılar. Solcu Türk gençleri üniversiteden uzaklaştırılınca sıra solcu Kürt gençlerine geldi. Kava, Özgürlük Yolu, Rizgari, Alarizgari, Tekoşin… gibi Kürt solcularından oluşan örgütler Apocuların düşmanı oldu ve süreç içerisinde bu örgütler eriyip yok oldular. Bu örgütlerin kadrolarının önemli bir bölümü PKK saflarına katıldı. Bugün Kürt milliyetçiliğini savunan PKK’nın ilk zamanlar sol söylem kullanması da bu yüzdendir.
Bütün bunlar olurken, polis ve istihbarat örgütleri “iti ite kırdırmak” politikası uyguluyorum ayağına ya PKK’nın saldırılarına seyirci kaldı, ya da ona gizli destek verdi.

PKK bölgede en büyük ve etkili örgüt durumuna gelince genç yaşlı, kadın erkek, yaşlı bebek demeden insanları katletmeye, korkutup sindirerek yanına çekmeye başladı. Dönemin yöneticileri de uyguladıkları politikalarla örgütün ekmeğine yağ sürmeye, halkı devletten soğutup örgüte yönlendirmeye çalıştılar. Bugün örgütün arkasındaki psikolojik destek o günlerin ürünüdür.

Korkudan örgüt elemanlarına ekmek veren çobanlar örgüte yardım ve yataklık yapmaktan tutuklanmış, kazara  bir köyden örgüte karışmış birisi olmuşsa bütün köy örgüt yanlısı diye damgalanmış, köyün erkekleri köy meydanına toplanarak kadınlarının ve çocuklarının gözleri önünde aşağılanmış, sıra dayağından geçirilmiştir. Siirt’tin bir köy evinde yapılan aramada güya silah aranıyor amacıyla köylünün kışlık un çuvalları yere boşaltılıyor, yün döşeklerin içinde silah var denilerek döşek kapları yırtılıyordu. Bu olayı bana orada öğretmenlik yapan bir yakınım anlatmıştı.

Bunlara benzer olayları birçoğunuz duymuşsunuzdur. Basına yansımayan daha ne dramlar yaşanmıştır ama bir köy meydanında bir yetkili tarafından herkesin yanında zorla insan dışkısı yedirilen köylünün dramı tüm dünya basınına konu olmuştu.
Bütün Asya halklarının ortak bayramı olan Nevruz Kürt bayramı olarak ilan edilmiş ve yasaklanmıştı. Devletin resmi dili Türkçe idi ama sosyal hayatta herkes anadilini kullanıyordu. Bu da o dönemde yasaklandı. Bunlar gibi olaylar halkı devletten soğutmuş, deyim yerindeyse örgütün kucağına atmıştır. Halkı devletle barıştırıcı eylemler yapan Emniyet Müdürü Gaffar Okan’ın katledilmesi herhangi bir emniyet müdürünün öldürülmesi değil, bu bilinçli hain politikalara uymayan engellerin ortadan kaldırılmasıdır.

Artık örgüt ve arkasındaki güçler tek tek bireyleri, karakolları, polisleri, askerleri değil bütünüyle Türk Milletini ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini hedef almaktadır. Millete dayatılan anayasa değişikliği bunun içindir. Bunun için anayasadan Türk sözcüğü çıkarılmak isteniyor. Valilik binalarından, bakanlıklar ve bağlı kuruluşlardan, bankalar ve şirketlerden Türk’ün adının silinmesi boşuna değildir. Önce adınızı yok edecekler ki kimliğinizi yok edebilsinler. Kimliksiz bir milletten söz ediyorlar. Başbakan millet diyor da milletin adını ağzına almıyor. Milletin adını ağzına alanları ırkçılıkla suçluyor.

Bu yetmiyormuş gibi “Her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir parti oldukları” için övünüyor. Onu içinde bulunduğu megalomanı ile baş başa bırakarak kendisine küçük bir gerçeği anımsatalım. Diyalektiğin kuralıdır; her şey zıddını var eder, her şey zıddıyla var olur. Örgüt ve müttefiki hükümet ne kadar Türk düşmanlığı yaparsa Türklük bilinci o kadar gelişecek, silahları ters tepecektir.

Sosyal medyada on binlerce insanın adının önüne T.C koyması boşuna değildir.
Kim bilir, belki de bu yüzden hükümete teşekkür etmemiz bile gerekecektir.

[email protected]