PARLAMENTOYU KAPATIN!

PARLAMENTOYU KAPATIN!
31 Ağustos 2011 15:50

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan AKP hükümetine sert tepki:

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP iktidarının her gün bir yenisi eklenen kanun hükmünde kararnamelerle parlamentoyu “saf dışı bıraktığını” belirterek, “KHK’lerle yönetecekseniz kapatın parlamentoyu. Ne gerek var? Adı konmamış sıkıyönetim düzeni var ülkede” dedi. Anayasa Mahkemesi’nin yetki iptaline yönelik başvurularını gündeme almamasına da tepki gösteren Kılıçdaroğlu, tablo karşısında TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in bile isyan etmesi gerektiğini vurguladı.

 

Libya’ya gönderilen yardımın “Yüzde 99.9 olasılıkla örtülü ödenekten karşılandığını” savunan Kılıçdaroğlu, daha önce de gündeme gelen “Silivri duruşmalarının canlı yayımlanması” önerisini de ilk kez CHP Genel Başkanı sıfatıyla yineledi. CHP Genel Başkanı, gündemdeki konuları makamında kabul ettiği Cumhuriyet’e değerlendirdi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından çarpıcı başlıklar şöyle: Meclis saf dışı: Parlamentonun görevi yasa yapmaktır ama saf dışı bırakılmış. KHK’lerle yönetecekseniz kapatın parlamentoyu. Ne gerek var? Normal zamanda geçiremediklerini KHK ile geçiriyorlar.

 

Türkiye’de parlamenter sisteme, demokrasiye duyulan güven bu KHK’ler ile zedelenmiştir. Böyle demokrasi olmaz. Demokrasinin önünü açması gereken Anayasa Mahkemesi, onun önündeki en ciddi engel olmaya devam ediyor. Yürütmeyi durdurma talebiyle başvurduk. Aradan aylar geçti. Karar vermiyor. Niye? AKP istediklerini çıkarsın diye. Bundan sonra iptal etse dahi geri yürümediği için, aynen yürürlükte kalacaktır. Siz buna hukuk mu, demokrasi mi diyorsunuz. Çiçek’in isyan etmesi gerek: Tüm bu garabete Meclis Başkanı Cemil Çiçek isyan etmeli, “Sayın Başbakan siz parlamentoyu tamamen devre dışı bırakmışsınız” demeli.

 

Çoğunluk ellerinde. Hangi olağanüstü durum var ki KHK çıkarıyorsunuz. Gecikmesinde sakınca yaratan olağanüstü durum olması lazım KHK için. Meclis toplanamayacak ya da çok olağanüstü olaylar olacak ki siz bu yetkiyi alıp yürüteceksiniz. Yok ki böyle bir durum. Özerk kurumlar siyaset emrinde: KHK’lerle SPK, BDDK gibi yarı yargısal kararlar alabilen bağımsız idari kurumlar, parlamento dışlanarak siyasi otoritenin emrine sokuldu. Bu kurumlar, günlük sıcak siyasetin dışında sağlıklı kararlar alınabilmesi için getirilmişti. Merkez Bankası bağımsızlığı ne kadar önemliyse, BDDK, SPK, Rekabet Kurumu’nun bağımsızlığı da o kadar önemlidir. Şimdi bu kurumların saygınlığı zedelenecek.

 

Gizli kalması gereken birçok bilgi şimdi siyasi otoritenin emri altına giriyor. Bu kurumların her aldıkları karar milyon, milyar dolarlarla ilgili. Geçmişte Türkiye sıcak siyasetin içine herşey sokulduğu için ağır faturalar ödedi. Siyasi otorite bundan böyle bu tür kurumlardan kendi yandaşları lehine karar çıkarılmasını sağlayacaktır. Yatırımcılar bu karardan rahatsız olacaktır. Adı konmamış sıkıyönetim düzeni: Başbakan’a en temel önerim Türkiye’de hukukun üstünlüğünün sağlanması olacaktır. Bunun da yolu yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığını korumaktan geçer. Adı konmamış sıkıyönetim düzeni var ülkede. İş adamı konuşamıyor, medyaya sansür uygulanıyor. Başbakanı eleştirmek cesaret işi. Türkiye’nin demokratik açıdan düzlüğe çıkması için CHP olarak yasal, anayasal her türlü katkıyı yapmaya hazırız. Bu ülkeye gerçek anlamda demokrasi ve özgürlük gelsin. İstediğimiz budur. İktidar Deniz Feneri için neden suskun: Geçmişte CHP’nin gündeme getirdiği her dosyaya Başbakan, yardımcıları, bakanlar koro halinde itiraz ederlerdi. İlk kez Deniz Feneri ile ilgili sorularımızı sorduk, tık yok. İtiraf gibi suskunluk. ‘Köstebek kim’, “Hükümetten biri arama yapılacağını nasıl öğrendi?’, ‘Yoksa senin en yakın arkadaşın mı?’ diye soruyoruz. Başbakan suskun. Bu toplumun mütedeyyin insanlarının en temiz duyguları ‘Yoksullara yardım’ diye sömürüldü. Geçmişten ders almamış olacak ki hâlâ Deniz Feneri ismini yardım yapılacak kurulaşlar arasına katıyor. Diyet borcun mu var? Onların itiraflarından mı korkuyorsun? Çıkıp desinler ki yoktur. Niye söyleyemiyorlar? Federasyonun kararlarından kaygılıyım: Şike soruşturmasında ortada sadece iddialar var. Henüz savcının resmi iddianamesi yok. Hal böyleyken Federasyon nasıl bu tür kararlar alabiliyor? Kaygıyla izliyorum.

 

DIŞ POLİTİKADA SONUÇ SIFIR ‘Sıfır sorun’ denilerek gelinen dış politikamızın ulaştığı sonuç koca bir ‘sıfır’ oldu. Suriye, İran, Ermenistan, Azerbaycan, Yunanistan. Hepsiyle sorunlu bir Türkiye var. Suriye ile vizeyi kaldırdılar, ortak bakanlar kurulu topladılar, baraj temeli attılar. Şimdi ne oldu da düşman olduk? Çünkü egemen güçler sıranın Suriye’ye geldiğni söyledi. İhale AKP’ye çıkarıldı. Libya konusunda da aynısı yaşandı. ‘Ne işi var NATO’nun? diyordu Türkiye, sonra tıpış tıpış gidip Libya’ya NATO operasyonuna katıldı. Bağımsız, tutarlı dış politika yürütülmemektedir. Milli Savunma Bakanı istifa etmeli Açıklamaları MSB yapmalı: Terör konusunda tüm ihale orduya çıkarılmış durumda. Etkisiz hale getirilen terörist sayısını Genelkurmay Başkanlığı açıklıyor. Bana göre yanlış. Ordu siyasi otoritenin emrindeyse Milli Savunma Bakanı’nın açıklaması lazım. Mücadeleyi siyasi otorite istemiyor mu? Ama sonra ‘Ben yapmadım ordu yaptı’ diyor. Ordunun da bu tuzağa düşmemesi lazım. Etkisiz hale getirilen terörist varsa oturur Milli Savunma Bakanlığı açıklar. Milli Savunma Bakanı istifa etmeli: Telefon dinlemeleri vahim bir olay.

 

Özel yaşam diye bir şey kalmadı. Ulusal güvenliğimiz ve devletin bekası açısından çok önemli. Pentagon’da ABD Genelkurmay Başkanı’nın telefonlarının servis edildiğini duydunuz mu. AKP Genel Başkan Yardımcısı çıkıp ‘Yabancı servislerin işi’ diyor. Eğer doğruysa sorumlusu hükümettir. Bu hükümetin Mili Savunma Bakanı’nın yerinde kalmaması gerekir. Kendi karargâhının güvenliğini sağlayamayan bir bakan olabilir mi? Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmaları yayımlanınca gözaltılar, tutuklamalar yaşanıyor. Burada niye hiçbir şey yaşanmıyor? 27 Nisan Bildirisi: Al takke ver külah: 27 Nisan bildirisinin kalkıp kalkmaması çok da önemli değil. Çünkü zaten Erdoğan’a göre o muhtıra değildi. Onu yazana üstün hizmet madalyası da vermişti. Al takke, ver külah milleti kandırıp amacımıza ulaştık diyorlar. Darbe darbe diye korkuttular. Kendisine muhtıra veren paşaya üstün hizmet madalyası verene hangi demokraside rastlandı.

 

Silivri’den canlı yayın yapılsın herkes dinlesin Sorunsuz alan yok: Seçim sürecinin ardından gerginliklerin dindiği, hoşgörünün hâkim olduğu bir süreç yaşanması gerekirdi ama olmadı. Baktığımızda içte, dışta ve ekonomide sorunsuz alan yok. İç politikada terörde tırmanma var. Demokrasi açısından ciddi açmazlarla karşı karşıyayız. Milletin iradesiyle seçilmesine rağmen hapiste tutulan milletvekilleri var. Libya ve Suriye’de ‘insan hakları yok’ diyorsun, müdahale ediyorsun. Türkiye’de var mı sanki? Başbakan’a tutuklu vekilleri soracağım: Sekiz milletvekilinin içeride olması hangi demokraside kabul edilebilir? Başbakan görüşmeye gelecekmiş. Onunla konuşacağım konuların başında tutuklu vekiller meselesi geliyor. Soracağız ‘Bu hâlâ niye böyle?’ diye. AKP ile CHP’nin ortak açıklamamasının gereğinin yapılmasını bekliyoruz. Bu konuyu yurtdışında da her platformda yoğun biçimde anlatacağız. Vatandaş Silivri’yi televizyondan izlesin: Silivri’de yapılan Ergenekon ve Balyoz duruşmalarının kesinlikle canlı yayından verilmesi lazım. Çünkü iddianamalerin tamamı çarşaf çarşaf yazıldı. Şimdi savunmalar yapılıyor, kimsenin alıp baktığı yok. Niye korkuyorlar? Canlı versinler, vatandaşlar da dinlesin. Kim haklı kim haksız karar versin. Barolar neden sessiz: Anayasada diyor ki ‘Basın hürdür sansür edilemez’. Hani nerede? Adalet Bakanlığı, daha yargılama aşamasında olan basın mensuplarıyla ilgili ‘Gazetecilikten değil, başka suçlardan ötürü içerideler’ diye daha baştan onları suçlu ilan ediyor. Böyle bir bakan, nasıl adalet dağıtacak? Tüm bunlar yaşanırken baroların, Türkiye Barolar Birliği’nin sessizliğini koruması anlamlıdır. Cumhurbaşkanının bile şikâyetini zamana zaman dile getirdiği bir ortamda Barolar Birliği Başkanı’nın susukluğu teslimiyetin tipik göstergesidir. 800 bin mükellef vergi taksitini ödeyemedi.

 

 Ekonomi sağlıklı yönetilemiyor: Türkiye ekonomik açıdan da sağlıklı yönetilmiyor. ‘Kriz bizi teğet geçti’ dendiği zaman bizim kadar küçülen ülke yoktu dünyada. İşsizliği bizim kadar artan da yoktu. Seçimlerden sonra kriz çıkacağını söyleyen Başbakan’ın kendi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli oldu. Başbakan, Başbakan Yardımcısı, Maliye Bakanı, Ekonomi Bakanı ve parti yetkilileri birbirnden farklı açıklamalar yapıyor. Biri ‘harcayın’ diyor, öbürü ‘harcamayın.’ Sıcak paraya teslim olan bir ekonomi. Başkasından aldığımız borçla yaşam standardımızı yükselttik. Ama 9 yılda ciddi bir yatırım yok. O yüzden zaten ihracatımızın yapısı sıkıntılı. Avrupa’da oto lastiği üreten en güçlü ülke olan Türkiye dışarıdan ithal etme noktasında şimdi. 800 bin mükellef taksitini ödeyemedi: Vergi affı çıkardılar. Maliye Bakanı, 800 bin kişinin taksitleri ödeyemediği için bundan yararlanamama noktasına geldiğini açıklıyor. 800 bin kişi borcunu ödeyemiyor. Niçin? İzlenen ekonomi politikası yüzünden. Yoksa kim istemez aftan yararlanıp borcunu ödemeyi.

 

UTKU ÇAKIRÖZER/ EMİNE KAPLAN-Cumhuriyet