Özkök’ün sözü AİHM savunması için önemli

Özkök’ün sözü AİHM savunması için önemli
26 Eylül 2012 09:30

Şu anda aceleyle yazıyorum ve içim tam da karışık dünya gibi, Neşet Ertaş’dan bir türkü var fonda; o bizim ortak ve çok derin mazimizin bir parçası ve onun ölümü bugün bende, “ortak mazimiz kaybolacak mı, yoksa direnecek mi?” düşüncesini de çağrıştırıyor.

 
 

Ah, yalan ve de sahici dünya, Allah gani gani rahmet eylesin Neşet Ertaş’a.
 
Bu arada, Neşet Ertaş hakkında bilmediğim bazı şeyleri de bugün öğrendim.
 
Ölüm en azından bu anlamda hayatın devamı, insanlarla ölümünden sonra daha iyi tanışıyoruz.
 
Onlar küskün ölürken bazen, ardlarından nasıl bir tanışma merasimi gerçekleştiğini muhtemelen bilmiyorlar.
 
Evet, ah, yalan dünya.
 
Şimdi ise, hızla yazmak istediğim bir iki konu var.
 
Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök’le ilgili süregelen tepkileri vs. bir yana bırakırsak…
 
Onun dün söylemiş olduğu bazı şeylere balyoz mahkumlarının avukatlarının dikkat etmesinde çok fayda var.
 
Çünkü bu sözler Yargıtay’ı bilmem ama AİHM safhasında çok etkili bir savunma unsuru olur.
 
Hilmi Özkök Fikret Bila’ya verdiği demeçte diyor ki…
 
“Ben rütbelere göre daha kademeli, daha yaygın bir dağılım olabilir diye düşünüyordum, hepsinin aynı aralığa, 15-20 yıl ceza aralığına sokulduğu anlaşılıyor. Emri aldığında onun kanuna uygun olup olmadığını sorgulamaz, sorgulamaya vakti de olmaz, emri yerine getirir. Böyle yetiştirilmiştir. Şimdi bu olayda da yüzbaşı var, binbaşı var, yarbay var, albay var, şimdi tuğgeneral olsa bile o tarihte bu alt rütbelerde subaylar var. Bunların sorumluluğu ile emir verenlerinki aynı düşünülmemeli”
 
Özkök yine son günlerde başka bir demecinde de, askeri mahkemenin bunu daha iyi değerlendirebilecek bir donanımda olduğunu, sivil mahkemenin ordu hiyerarşisi ve işlerliğini değerlendirme konusunda yeterli ehliyette olmadığını ifade eden bir açıklama yaptı.
 
Şimdi.
 
Bu husus, yani alt rütbenin üst rütbeye hiyerarşik bağlılığı ve bağımlılığı, ordu içindeki emir-komuta olayının başka hiçbir kurumdakine benzemediği ve benzeyemeyeceği, bir ordu yapısı içinde görev yapan kişilerin o ordunun işlerliğine, alışıldık yapısına tabii olduğunu, yaptıkları görevin normal bir demokratik iç sistem işlerliği içinde yapılamaz oluşuna vs. savunmada yer verildiğinde bu muhakkak çok etkili bir savunma unsuru olur. Çünkü Avrupa anayasalarında bu var ve AİHM bu işleri çok iyi biliyor.
 
Ayrıca…
 
TSK’da görev yapan ve mahkum olanların bu tutuklamalar anında halen aslında askeri mahkeme işlerliğine tabii olduğu, Hükümet’in bir gece yarısı operasyonuyla askerleri özel yetkili mahkeme alanına soktuğu ancak bunun toplumda yeterince transparent hale gelmediği, yani Hükümetin bu işi gizli ve gece yarısı TBMM’den geçirerek yaptığı, dolayısıyla toplumda suç tanımının şeffaflığı ve bilinirliğinin sağlanmamış olduğu, sert disiplinli olan askeri bir yapıda görev yapan kişilerin bu tür transparent olmayan bir süreç neticesinde yaptıkları seminer vs. tipi işlerin değerlendirilmesinde tecrübe, gelenek ve ehliyet taşımayan ve ortaya yeni çıkmış ve kadroları çok yeni olan ve yeni kurulmuş bir özel yetkili mahkemenin eline verildiği (hakimler zaten eskiden beri o mahkemede değildi, hepsi özel olarak atandı, o mahkeme de zaten yeni oluşmuştu) hususlarının da savunmada ön plana çıkması AİHM üzerinde çok etkili olur.
 
MEZAR AÇILSIN MADEM
 
İnsanın ihtirası aklının ve vicdanının önüne geçmesin.
 
Geçince Semra Özal durumuna düşüyor çünkü.
 
“Turgut Özal zehirlendi” dedi durdular, şimdi de basına, “Mezar açılacak diye Semra Özal hastalandı” haberi yayıyorlar.
 
Yani, “Semra Özal’ın asil vicdanı” hissi uyandırılacak.
 
Ama bence o öyle değil, şöyle…
 
Semra Özal büyük oğlu Ahmet’le mevcut Hükümet’in, “bize kadar herşey kontrgerilla idi” propagandasına destek çıkarak bol akçeli iş yapabilmek için (Kuzey Irak vs.), “Turgut Özal zehirlendi” sözünü piyasaya sürdüler.
 
Bu söz epey bir yayıldı ve mevcut siyasal ortamda çok muteber oldu.
 
Bundan vazife çıkaran yargı da işin içine girince olay tabii mezar açılması aşamasına geldi.
 
Fakat bu sefer küçük oğul Efe ve kız Zeynep bu işten çok hoşlanmadı ve anne ile büyük abiye tepki gösterdiler.
 
Anne ve büyük oğul bu sefer zor durumda kaldılar çünkü, “adamı mezarında bile rahat bırakmadılar” sözü bizim kültürümüzde çok etkilidir ve küçük oğul ile kızın tepkisine karşı koymak bu nedenle zordur.
 
Bunun üzerine Semra Özal “vicdan yaptı” ve “hastalandı”.
 
Olay bundan ibaret.
 
Ama ben de diyorum ki, ben bir yakınımın mezarına kimseyi yaklaştırmayacak biriolsam da…
 
Madem bu kadar inanıyordunuz Özal’ın zehirlendiğine…
 
Bırakın mezar açılsın muhakkak ve Özal zehirlendiyse bunu görelim.
 
Gerçek gömülmesin.


Yazarın Son Yazıları:
Rüzgar yeniden kırmızı ve toprak esiyor
Köfteden de gitti birkaç puan
İstanbul’a alındı gözüyle bakabiliriz