Özel yetkili görevliler

Özel yetkili görevliler
24 Eylül 2012 11:01

Hilmi SARAL H&H YORUM

Nasrettin Hoca’ya sormuşlar:
_Hocam, hiçbir icat yaptın mı?
_Yaptım, demiş Hoca.
_Neyi, diye sormuşlar.
_Karla ekmek yemeyi, diye yanıtlamış Hoca.
_Aman Hocam, hiç karla ekmek yenir mi? diye itiraz etmişler. Hoca:
_Ben yaptım oldu, demiş.
 
İleri demokrasimiz meyvelerini vermeye başladı. Balyoz davası kararı ilk meyveyi tatmamızı sağladı. İleri demokrasi nedir diye birçoğumuzun kafası karışıktı. Hani aşk’ın, şiir’in tek tanımı yoktur ya; herkes kendine göre tanımlar onları. İleri demokrasi de öyleydi. Dünyada örneği yoktu ki oralara bakıp da ne olduğunu anlasak. Zorunlu olarak uygulamalarını beklememiz gerekti.
 
Balyoz davası en önemli uygulamalardan biridir. Özetleyelim: Birincisi, bu dava Mehmet Baransu adlı gazetecinin bavulundan çıkmıştır. İkincisi, bavuldan çıkan belgeler kendi kendini yalanlayan çelişkilerle doludur. Üçüncüsü, sanıkların hemen hepsi TSK mensubudur. Dördüncüsü, komuta kademesi de sanıklar arasındadır. Beşincisi, avukatların duruşmalardaki   önerilerinin hiçbiri dikkate alınmamıştır. Sanıkların gösterdiği tanıklar dinlenmemiştir.
 
Özel Yetkili Mahkemeler diye yazacaktım ama uluslar1arası ölçütlere göre ortada bir mahkeme yoktur. Bir mahkeme dört zorunlu unsurdan oluşur. Birincisi, şikayet edilen bir konu; ikincisi, şikayeti gündeme getiren savcı; üçüncüsü, şikayetçiye karşı sanığı savunan avukat; dördüncüsü, ilk üç unsurun ortaya koyduklarını yasalara göre değerlendirip vicdanına göre kanaat oluşturan hakim.
 
Balyoz davasında savunma, mahkeme başladığından beri engellenmiştir. Yasal haklarını kullanamayan avukatlar duruşmalara girmelerinin anlamsızlığını anlatabilmek için duruşmaları terk etmiş ve bu yüzden kendileri de yargılanmak durumunda kalmışlardır. Savunmanın olmadığı yerin mahkeme olması mümkün değildir. Onun için “özel yetkili görevliler” ifadesi daha uygun olur. Uygun olur çünkü geçen hafta Başbakanın yaptığı “daha ne belgeler var elimizde” açıklaması Balyoz davasının sipariş bir dava olduğunu göstermektedir. Sipariş üzerine karar verilen yerde hakim olmaz, görevliler olur. Hakimin ve avukatın olmadığı yere de “mahkeme” denmez.
 
Ayrıca “daha ne belgeler var elimizde” dendiğine göre, delillerin hepsi toplanmadan karar verildiği kabul edilmiş ve açıklanmış oluyor zaten. Sadece bu açıklama bu kararın bozulmasını gerektirir. Toplanan delillerin değerlendirilmesine izin vermeyeceksiniz, delillerin hepsini toplamayacaksınız, tanıkları dinlemeyeceksiniz, ondan sonra da adil karar verip adalet dağıttığınızı söyleyeceksiniz.
 
Davanın en önemli tanığı olması gereken ve çağrılıp dinlenmeyen, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök de kararı değerlendirirken “Adil yargılama yapılmadı diyemem.” dedi. Biliyorum çoğunuz bundan “Adil yargılama yapıldı.” dediğini anlayacaksınız ama ben öyle anlamıyorum. Hilmi Özkök, “Adil yargılama yapılmadı diyemem, korkarım. Beni de alırlar.” demek istemiştir.
 
Özel yetkili görevliler, bütün bu olup bitenleri kendi vicdanınıza kabul ettirmiş olabilirsiniz ama adına karar verdiğiniz Yüce Türk Milleti’nin vicdanı kabul etmez, kusar ve hesabını da sizden sorar.  
 
Nasrettin Hoca gibi: Ben yaptım oldu, diyemezsiniz.
 
[email protected]