Öngörüm: Başbakan, Köşk'e çıkmayacak, vakıf kuracak, başına geçecek

Öngörüm: Başbakan, Köşk'e çıkmayacak, vakıf kuracak, başına geçecek
27 Eylül 2012 08:57

Yaklaşık 4,5 yıl aradan sonra “Hay dilim kurusaydı” demek zorunda kaldığı 2008 yılının başlarında ettiği “Kasaptaki ete soğan doğramam” diyen…


Baki KARAKOL H&H YORUM

Genelkurmay Başkanlığı'nın ilk yıllarında makamında kendisini ziyaret eden ve “Şehit oğlumu her gece rüyamda görüyorum” diyen şehit anasına “Şehit oğluna benden selam söyle. De ki: Komutanının saıa selamı var” yanıtını veren… Önceki gün de, o şehit anasından “Şimdi de, hala her gece rüyamda gördüğüm şehit oğlumun, komutanına selamı var: Komutanım Özkök Paşa, komutan gibi dursun, komutan gibi davransın…” karşılığını alan emekli Orgeneral Hilmi Özkök'ü, Balyoz Davası'ndan tutuklu Koramiral Kadir Sağdıç'ın eşi Server Sağdıç telefonla arıyor. “Eşi ve karargâhta beraber görev yaptığı subaylara yönelik suçlamalara inanıp inanmadığı”nı soruyor. Özkök “Şüphelenseydim, o zaman soruşturma açtırırdım. Gazetelerde yazılanlar çarpıtılıyor” diyor.
 

Bi defa… “Gazetelerde yazılanlar çarpıtılıyor” tümcesi bozuk. Tümce sahibi Özkök'te, “Türkçe” ve “tümce kurma eksikliği var” demektir. Bozuk tümce, bu haliyle dahi, Özkök'ü haklı çıkarmıyor, “çarpıtma”nın alasını Özkök'ün kendisinin yaptığını işaretliyor.
 
Askerle ilgili davaların hangisine bakarsanız bakın, baştan sona, Hilmi Özkök'ün “çarpıtmaları”nı görürsünüz.. Zaten… “Komutan” olarak, Hilmi Özkök'ün o çarpıtmaları olmasaydı, bu davaların hiç biri olmayacaktı, kınalı kuzularımızı kendilerine güvenle, gururla emanet ettiğimiz komutanlar tutuklanmaz, hak etmedikleri suçlamalarla yargılanmaz, ağır cezalara çarpıtılmazlardı…
 
Özkök'ün Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Aytaç Arman da çıkıyor, telefonla aradığı Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya'ya “Türk Ordusu tek kişi değildir. Tek Genelkurmay Başkanı da değildir. Ucuz kahramanlık kimseye yakışmaz. Türk Ordusu demek “Kara Kuvvetleri Komutanlığı” demektir. Hilmi Paşa'nın kaç tane tankı, tüfeği vardı?” diyor, iddianamedeki tümcenin altını özenle ve özellikle çiziyor: “Darbeyi, Aytaç Yalman önlemiştir…”
 
Özkök ve Yalman'a en gerçekçi, en yürekli ses, Balyoz Davası'nın 1 Numaralı sağı yapılan, 20 yıl hapis cezasına çarptırılan 1'inci Ordu komutanı Orgeneral Çetin Doğan'ın eşi Nilgün Doğan'dan gelmiştir: “Lütfen susun artık, ne tür sıfata sahip olursanız olun, artık elinizi çekin Balyoz Davası'ndan…”  
 
Bu arada… Balyoz Davası ilgili, Genelkurmay Başkanlığı'nın “Genelkurmay internet sitesi”ninden yaptığı açıklama dikkatimi çekti. Şöyle ki: “Kamuoyunda 'Balyoz Davası' olarak adlandırılan davada İstanbul 10'uncu Ağır Ceza Mahkemesi'nce 324 muvazzaf ve emekli TSK personeli hakkında mahkûmiyet kararı verilmiştir” diye başlayan açıklamasında, “Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası, Hukuk Devleti olmanın erdemliliği ve Yüce Milletimize karşı olan sorumluluğumuz dikkate alınarak, TSK mensupları hakkında başlatılan soruşturma ve kovuşturmalar yakından takip edilmekle birlikte sabır, metanet, soğukkanlılık ve aklıselimle hareket edilerek yanlış anlaşılmalardan daima kaçınılmıştır” tümcesine yer veren Genelkurmay, hala “hukuk devleti olmanın erdemliği”nin var olduğunu mu sanıyor?! Sanıyorsa, AKP iktidarının “hukuk”u, “hukukun erdemliği”ni ayaklar altına aldığını, “hukuk devleti olma erdemliği”ni çöpe attığını ya görmüyor ya da görmezden geliyor!..
 
Açıklamada, “üçüncü paragraf” olarak geçen, “Yıllarca birlikte görev yaptığımız silah arkadaşlarımızın ve değerli ailelerinin yaşadıkları üzüntüyü derinden hissetmekte ve paylaşmaktayız” tümcesinin ardından, Genelkurmay'a tek sözcüklü sormak gerek: İçten misiniz?!. Genelkurmay'ın, “içten” olmasını arzularım… Genelkurmay gerçekten “içten” ise, “sözde” bırakmasın, “içtenliklerinin gereği”ni yapsın. Yani… “Hukuku”, “hukukun erdemliği”ni ayaklar altına alan, “hukuk devlet olmanın erdemliği”ni çöpe atan AKP'yi ve AKP hükümetini, bu “değerler”de, sonuç alıncaya kadar bilgilendirmeli, ikna etmeli. Ama… Genelkurmay, bu konuda, açıklamasının son paragrafındaki tümceyle “umut” vermiyor!.. Genelkurmay'ın o tümce şöyle: “TSK olarak, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da, hukukun üstünlüğüne saygının gereği olarak, adil yargılanma ilkesi çerçevesinde, söz konusu yargılamanın hakkaniyete uygun, kesin bir hükümle neticeleneceğine inanmaktayız.”
 
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, hukukun üstünlüğüne olan saygınlığının, bağlılığının bilincindeyim; bundan da çok mutluyum. Ancak… Hukuk adına şu yaşatılanların, hukukla ne ilişkisi var?! Genelkurmay, “hukuk” diye yaşatılanlarla, üstünlüğüne ve erdemliğine saygı duyduğu hukuku nasıl örtüştürür?!. Kaldı ki… Genelkurmay, açıklamasındaki tümcelerle kendisi derin çelişkilere düşüyor. “… adil yargılanma ilkesi çerçevesinde, söz konusu yargılamanın hakkaniyete uygun, kesin bir hükümle neticeleneceğine inanmaktayız” denilerek, vurgulanmak istenen ne?!.  
 
Genelkurmay da, başkaları da, “Yargıtay evresi”ne “umut” bağlamasınlar! Oralardaki, AKP ve cemaat yandaşları “adil yargılama” yapmayacaklar, ufak tefek düzeltmelerle yetinecekler, o kadar! Gene de… Hukuka, hukukun erdemliğine, adil yargılamaya ve adil yargılamanın gerekliliğine vurgu yaptığı, AKP yargısı ile baş başa bıraktığı komutanlardan yana “sitem”ini dile getirdiği için Genelkurmay'a teşekkür etmek isterim.
….
 
Değinmeden, yazımı bitirmeyeceğim: Bu Pazar (30 Ekim 2012) günü AKP'nin –galiba 4'üncü- olağan kurultayı var. AKP'nin ve AKP hükümetinin başı Başbakan'ın yandaşları, yalakaları, kurultayı çok önemsiyorlar; kurultayın, AKP'nin “2023 vizyonu”na(!) göre yapılanmasını sağlayacağını yazıp çiziyor, konuşup duruyorlar. Başbakan'ın, Cumhurbaşkanlığı'na aday olacağını dilerinden düşürmüyorlar, yazılarından, çizgilerinden eksik etmiyorlar. Başbakan'ın, kendisinden sonra AKP'yi kimlere teslim edeceğinin, AKP Genel Başkanı'nın ve Başbakan'ın “kim” veya “kimler”in olabileceğinin falına bakarlar… Gerçi… Pazar akşamı ipuçları kendini gösterecek; Pazartesi sonrası süreçte de her şey apaçık ortaya çıkacak.  
Benim öngörülerim ise şöyle: AKP “dağılım” sürecinin içine girecek. Başbakan, tapulu malı bellediği AKP'yi, aileden birine, eşini ya da resmi dış gezilerinde dahi yanından ayırmadığı kızına teslim edecek. Başbakan'ın kendisi, parti tüzüğünde belirtilen “üç dönemlik Genel Başkanlık süresi”nin bitiminde, kuruluşunu başlatıp tamamlattığı “vakıf”ın başına geçecek. Başbakan, konuşmalarında, açılımını yapmadığı, adını da açıklamadığı “vakıf”tan sıkça söz etmiştir. Vakıf, Türkiye ile sınırlı kalmayacak; “vakıf” sınırlarına da sıkışmayacak; siyasadan, ekonomiye, ekinden (kültürden) dine, kısaca yaşamın her alanına girecek. Bir tür “Halifelik makamı”!..
 
Böyle bir “makam”ın özlemi içinde olan Başbakan'ın, yazılıp çizilmelerin, uzun uzun konuşmaların aksine “Türkiye Cumhuriyeti'nin 13'üncü Cumhurbaşkanı” olma gibi bir düşüncesi yoktur. -Hem… “13” rakamı, “uğursuzdur” (!)- Başbakan, aday olursa, halkın kendisini seçmeyeceğini biliyor. Her defasında yaptırdığı anketler, Başbakan'a umut vermemiş, aileden de gelen yoğun baskıların etkisiyle Başbakan “aday olmama”yı düşünmüş, “aday olmama” kararını almış. Yandaş yalakalar üzülüp kahrolacaklar ama… En son yapılan ve sonuçları Taraf Gazetesi'nde yayınlanan (26 Eylül 2012 Çarşamba) araştırmaya göre, AKP tabanının yüzde 51.6'sı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, yüzde 38.8'i de Başbakan'ın Cumhurbaşkanlığına aday olmasını istemiştir. İki seçenekle baş başa kalmaları durumunda, “Yeni CHP'lilerin yüzde 47.9'u Gül, yüzde 4.6'sı Başbakan” demiştir.
 
Şuna da değinmeden edemeyeceğim: Ünlü ve saygın sanatçı Neşet Ertaş'ın memleketi Kırşehir'deki cenaze törenine katılan Başbakan, Türk siyasi ve Türk İslam tarihinde “iki ilk”e imza attı. İlki; Başbakan, cenaze namazının hemen ardından, “siyasetçi” ve “Başbakan” olarak konuşma yaptı! İkincisi de; Başbakan konuşmasında “Yolun açık olsun diyorum üstat…” dedi!  
 
Allah aşkına… Toprağa girecek cenazeye “Yolun açık olsun” demek ve  cenaze namazından sonra “Başbakan” konumundaki siyasetçinin konuşması, konuşturulması neyin nesi?!. Din bilginleri ne derler?!.     
 
[email protected]


Yazarın Son Yazıları:
Molla Kasım
Başbakan diyor ama lafla 'sağlıklı millet inşa edilmez'
Birand, hastalığın mı, ihmalin mi, gündemin mi kurbanı?