(Olmayan) Adalet ve Demokrasi Haftası

(Olmayan) Adalet ve Demokrasi Haftası
29 Ocak 2016 11:05

Ocak ayı, aydınların katliamlarla aramızdan alındığı bir ay.

 

 

Av. Kemal AKKURT H&H YORUM

 

 

Muammer Aksoy’u (31 Ocak 1990), Uğur Mumcu’yu (24 Ocak 1993), Onar Kutlar’ı (11 Ocak 1995), Metin Göktepe’yi (8 Ocak 1996) ve Hrant Dink’i (19 Ocak 2007) kasvetli bir Ocak ayında kaybettik. 1993 yılından beri her 24-31 Ocak haftası “Adalet ve Demokrasi Haftası” olarak çeşitli etkinliklerle anılmaktadır. Bu anmalar, aslında olmayan adaletin ve demokrasinin arayışlarıdır. Bu aydınların hepsi ve en son kaybettiğimiz sevgili Tahir Elçi, düşünceleri ve ifade özgürlüklerini kullandıkları için katledildiler. Hepsinin anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

 

 

Düşünce ve ifade özgürlüğü, artık halkın bilgilenme hakkı veya gerçekleri öğrenme hakkının elde edilmesini de sağlayan bir haktır. Bu anlamda basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğünün gerçekleştirilmesinde vazgeçilmez bir araç ve bir değerdir. Gerçek anlamda düşünce ve ifade özgürlüğünün sağlanması, özgür, doğru, yaygın bilgi ve haber dolaşımı ile, yani basın özgürlüğü ile mümkündür. Günümüzde “Devlet’in korunması” adına halkın bilgi edinme hakkının sınırlandırılması, terk edilen bir anlayıştır. Bu nedenle, gerçeğe uygun haber dolaşımının suçlanması, kabul edilemez. Demokrasilerde, hükümetlerin veya yönetimlerin halktan gizleyeceği bir şey olmamalıdır. Çünkü bireylerin bilgilenme hakkı, demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur. Devlet, bu özgürlüğü engelleyemez ve kullanılmasına müdahale ederek kısıtlama veya sınırlama getiremez. Devletin basın özgürlüğünü engellemeye yönelik baskı, tutum ve girişimleri, ancak despotik ve otoriter yönetimlerde söz konusu olabilir.

 

 

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM İçtihatları :

 

 

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 10.maddesinde, ifade özgürlüğü açık ve net olarak, yoruma meydan vermeyecek bir şekilde düzenlenmiştir. Madde ile herkesin ifade özgürlüğüne mutlak olarak sahip olduğu, bu hakkın kullanımında resmi makamların müdahalesinin olamayacağı, haber ve düşünce almak ya da vermek özgürlüğü düzenlenmiştir. Anayasanın 90. maddesi gereğince, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler ile yasaların çatışması durumunda, uluslararası sözleşmelerin esas alınacağı düzenlendiğine göre, bu konuda çıkarılacak tüm yasaların da bu sözleşmeye uygun olması gerekecektir. Aksi takdirde aykırı yasaların değil, sözleşmenin uygulanacağı Anayasanın emridir. Esasen bu özgürlükler, Anayasa ve kısmen Basın Yasasında da yer almaktadır.

 

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin basın özgürlüğü için anahtar rolü olan içtihatları, genellikle Türkiye ile ilgilidir. Bunların başında da Dink/Türkiye, Akçam/Türkiye, Tuşalp/Türkiye ve Özgür Gündem/Türkiye kararları gelmektedir. En son geçtiğimiz günlerde verilen Nokta Dergisi/Türkiye kararı ile, AİHM önceki içtihatlarını pekiştirmiştir.

 

 

Siyasal Eleştiri Hakkı ve Basın Özgürlüğü :

 

 

AİHM’e göre bu özgürlük, demokratik bir toplumun temel değerlerinden birini oluşturmaktadır. Basın, demokratik bir toplumda seçkin bir role sahiptir. Genel yarara ilişkin tüm konularda, haber ve fikirleri yayma zorunluluğu da yine basına düşmektedir. Basın özgürlüğü, belli bir dozda abartıyı ve hatta provokasyonu da içerir.

 

 

AİHM’e göre, siyasal söylem ve genel yarar ile ilgili görüşlere sınır getirilmemesi gerekir. Medya yoluyla siyasal eleştirileri dile getirme ve basın özgürlüğü hakkında sınırlandırma kabul edilemez. Ayrıca hükümete karşı kabul edilebilir eleştirinin sınırları, sıradan bir yurttaşa, hatta bir politikacıya göre çok daha geniştir. Hükümetin işgal ettiği baskın konum, özellikle de muhaliflerinden gelen, haklı olmayan saldırı ve eleştirilere cevap vermek için ceza-i yollar kullanılmamasını gerektirir. Kullanılan ifadeler şiddet, isyan ya da başkaldırıya teşvik içermediği sürece, ifade özgürlüğü engellenemez (Dink/Türkiye kararı).

 

 

Bu içtihatlarla, bir siyasetçinin kabul edilebilir eleştiri sınırlarının, sıradan bir şahsa kıyasla daha geniş olduğunun altı çizilmiş ve bu nedenle de siyasilerin daha büyük bir hoşgörü göstermesi gerektiği karara bağlanmıştır. Yazılan yazı ve görüşler, katı eleştirileri ve hicivli bir stili içerebilir. Bu bağlamda ifade özgürlüğü, sadece olumlu karşılanan veya zararsız ve tarafsız görülen bilgi ve fikirleri değil, demokratik bir toplumun gereklilikleri olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin parçası olan, rencide eden, şoke eden ve rahatsız eden bilgi ve fikirleri de koruma altına almıştır.

 

 

Tutuklu Gazeteciler :

 

 

Emrindeki Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB), MİT, İç Güvenlik Kanunu ve Sulh Ceza Hakimlikleri ile iyice güçlenen iktidar, 2015 yılı Ekim, Kasım, Aralık aylarında gazetecilere karşı baskılarını yoğunlaştırmıştır. Kendilerine muhalif medya temsilcilerini ve çalışanlarını “casusluk”, “darbecilik” ve “teröristlik” ile yaftalamakta bir sakınca görmemiştir.

 

 

Türkiye’de tutuklu olan 33 gazeteci ile birlikte, halen 250’ye yakın gazeteci, sırf gazetecilik faaliyetlerinden dolayı yargılanmaktadırlar. Türkiye, bu sicille basın özgürlüğü sıralamasında (Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün verilerine göre) 180 ülke arasında 149.sırada bulunmaktadır. Yani basın ve ifade özgürlüğü sıralamasında Katar’ın, Afganistan’ın ve Sudan’ın gerisinde olan bir ülkede yaşıyoruz. Bunun nedeni, sevgili Can Dündar’ın deyimiyle, Türkiyeli gazetecilerin suça bu kadar bulaşması değil, Türkiye’yi yönetenlerin eleştiriye tahammülsüz olmalarıdır. Mevcut yönetim, basın ve ifade özgürlüğünü baskı, sansür ve ağır cezalarla boğma siyaseti izliyor. Can Dündar ve Erdem Gül hakkında hazırlanan iddianame de bu anlamda hukukun katlidir…

 

 

(*) Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği Başkanı
[email protected]

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Emek ve Dayanışma Bayramı
Dünya Barış Günü
Avukatlar Günü