OHAL anayasası

OHAL anayasası
23 Aralık 2016 12:45

Ülke içinden ve dışından hemen her gün cenazelerin geldiği, kutuplaşmaların körüklendiği karanlık bir dönemden geçiyoruz. En temel insan haklarının ihlal edilmesinin de kanıksandığı bir ortamda, sanki tüm sorunların çözüm yolunun “Başkanlık” sisteminden geçtiği gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor.

 

 

 

Av. Kemal AKKURT H&H YORUM

 

 

Hemen her gün iktidar partisinin sözcüleri gibi TV ekranlarını dolduran ve hemen her konuda “bilgili” olduklarını sanan zavallılar da bu algı operasyonlarında kullanılmaktadır. Toplumun duyarlı, sorgulayan, entelektüel kesimleri, bu mide bulandırıcı şahısları dinlememek için artık TV bile seyredemez oldu. Belki istenen de budur.

 

 

 

İktidar partisinin, koltuk değneği olarak yanına aldığı Meclis’in 4. partisiyle birlikte rejim değişikliği içeren bir Anayasa değişikliği, böyle bir ortamda ve bu yolla yapılabilir mi? Demokratik hukuk devletlerinde böyle rejim değişiklikleri, yıllar süren açık tartışmalarla topluma anlatılır. Üniversitelerin, Baroların, STK’ların katılım ile de olgunlaştırılır. Bizde ise; Meclis’in 2. ve 3. partilerini dışlayarak, muhalif gazete ve TV’leri kapatarak, muhalefet edebilecek yüzlerce aydını, gazeteciyi ve siyasetçiyi içeri atarak rejim değişikliği yapılmak isteniyor. Toplumsal uzlaşmaya dayalı olmayan köklü değişikliklerin kalıcı olmadığını, Dünya ve Türkiye tarihi bize göstermektedir.

 

 

Anayasa tarihimize baktığımız zaman, yapılan köklü Anayasa değişikliklerinin yapıldığı dönemle anıldığını görürüz. Örneğin 1921 Anayasası “Meclis Anayasası”, 1924 Anayasası Cumhuriyet Anayasası, yapıldığı döneme göre en demokratik ve ilerici Anayasa olan 1961 Anayasası ile 1980 Darbesinin ürünü olan 1982 Anayasası “Darbe Anayasası” diye anılırlar. İktidar partisinin oldu bittiye getirmek istediği bu Anayasa değişikliğinin ismi hazır: OHAL Anayasası. Çünkü olağanüstü hal döneminde, yasaların bile Meclis’den kaçırılarak, yerine OHAL KHK’lerin çıkarıldığı, temel insan haklarının bile askıya alındığı bu kaos ortamında Anayasa yapılamayacağı konusunda objektif tüm hukukçular mutabıktır. Uygar ülkelerin örnekleri de bu yöndedir.

 

 

 

Getirilmek istenen rejim değişikliği ise, kesinlikle Başkanlık veya yarı Başkanlık değildir. Dünya’da böyle bir örnek yok. Sayın Adalet Bakanı’nın Meclis’deki deyimiyle, getirilmek istenen rejim değişikliği “Türk tipi, Türkiye’ye özgü bir sistem”miş…Demokrasisi gelişmiş, hukukun hakim olduğu uygar ülkelerde o ülkeye özgü rejim olmaz. Örneğin Alman usulü, Fransız usulü rejim olmaz. Olsa olsa Latin Amerika veya Ortadoğu ülkelerindeki otoriter veya totaliter rejimlerden bahsedilebilir. Oysa bu konuda 150-200 yıllık birikimi olan Türkiye’ye daha demokratik, hukuk devletine ve insan haklarına dayalı bir sistem önerilmeliydi…

 

 

 

Uygar ülkelerde, köklü sistem değişiklikleri kişilerden bağımsız olarak, ülkenin geleceği düşünülerek yapılır. Bizim gibi az gelişmiş ülkelerde ise ilelebet hayatta kalacaklarmış gibi, fanilere göre sistem geliştirilir. Gelişmiş ülkelerle az gelişmiş ülkeler farkı da budur.

 

 

 

“Türk tipi veya Türkiye’ye özgü sistem”e baktığımızda ise, yasamanın (TBMM), yürütmenin (Cumhurbaşkanlığı ve hükümetin) ve yargının “fiilen” tek bir kişiye bağlanmasının istendiğini görüyoruz. Bundan ne demokrasi, ne hukuk devleti ve ne de insan hakları çıkar…

 

 

 

 

Başkanlık sisteminin başarılı olduğu tek ülke olan ABD’de, Başkan’ın partisiyle ilişkisi kesilir. Çok keskin bir kuvvetler ayrılığı vardır. Yani Başkan’ın yasama organlarına ve yargıya müdahalesi kimsenin aklından geçmez. Temsilciler Meclisi ve Senato, özgür iradeleriyle Başkan’ı yönlendirir ve denetler. Yargı, tarafsız ve bağımsız yapısıyla, Başkan dahil herkesi ve her organı denetler. Yerinden yönetim nedeniyle, her eyalet kendi eyaletiyle ilgili olarak bağımsız kararlar verir. Yani bize dayatılmak istenen sistemin tam tersi geçerlidir Başkanlık sisteminde…

 

 

 

 

Getirilmek istenen bu ucube sistemle, mevcut OHAL kalıcı hale getirilmek isteniyor. Türkiye bir türlü huzura, güvene ve refaha kavuşamayacaktır. İşlevsiz hale gelecek Meclis’in sadece tabelası kalacaktır. Zaten sorunlu ve yetersiz olan denge ve denetleme sistemleri yerle bir edilecektir.

 

 

 

12 Eylül darbesinin ürünü olan 1982 Anayasası bile, kurulan Kurucu Meclis (Danışma Meclisi) tarafından darbeden itibaren 2 yıllık bir sürede hazırlandı. Şimdikinden görece daha özgür bir tartışma ortamında olgunlaştı. Şimdi hazırlanan rejim değişikliğini içeren Anayasa değişikliğini ise, iktidar partisi milletvekilleri bile tasarı Meclis’e gelince görebildiler. Kapalı kapılar ardında, yangından mal kaçırırcasına hazırlanan bu Anayasa’nın “toplumsal sözleşme” olması mümkün değildir.

 

 

 

Thomas Jefferson demiş ki; “Halk hükümetinden korktuğu zaman tiranlık; hükümet halkından korktuğu zaman özgürlük vardır”. Türkiye halkının da özgür olmaya, temel haklarını talep etmeye hakkı olmalıdır…

 

 

 

Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği Başkanı
[email protected]

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Emek ve Dayanışma Bayramı
Dünya Barış Günü
Avukatlar Günü