Nasrettin Hoca’nın torunları

Nasrettin Hoca’nın torunları
20 Mart 2013 15:53

Nasrettin Hoca, bir kış günü akşamı bir köye gider.

 


 


 


 


 


 


Hilmi SARAL H&H YORUM


 


Köyün köpekleri Hoca’nın etrafını sarar ve hocaya havlar. Hoca kendini savunmak için yerden bir taş alıp köpeklere atmak ister. Yerler buz tuttuğu için taşı alamaz. Hoca çaresiz kendi kendine söylenir. Ne biçim memleket, taşları bağlamışlar, itleri salmışlar, diye.


 


Ülkemizde öyle olaylar oluyor ki Nasrettin Hoca’ya rahmet okutur. En son “Ergenekon Davası”nda savcının mütalaası bu fıkrayı anımsattı bize.


 


 


 



 


Düşünsenize Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı  “silahlı terör örgütü kurmak” suçuyla ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmak isteniyor. Peki, aleyhinde tanıklık yapan kim? PKK’nın üst düzey yöneticilerinden Şemdin Sakık! Bizim savcılar, PKK’lı tanığa itibar ediyorlar, Milli Savunma Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın imzalarıyla Genelkurmay Başkanlığına atanan ve onların emrinde görev yapan İlker Başbuğ’a inanmıyorlar.


 


Durun hele, bu daha ne ki? Bu dava öyle sizin bildiğiniz sıradan davalardan değil! Bu davada belge ve deliller tonlarca. Yüz yirmi milyon sayfa belge var bu davada. Üşenmeden oturup hesaplamışlar. Bu kadar sayfada yaklaşık kırk beş milyar beş yüz milyon sözcük olurmuş. Okuma hızı normal bir okuyucu dakikada yüz seksen sözcük okurmuş.


 


Gelin bu hesap üzerinden bir hesap da biz yapalım: Bir gün 24 saat, bir saat 60 dakika olduğuna göre; bir gün 1440 dakika eder. Bir dakikada 180 sözcük okunduğuna göre, bunu 1440 dakika ile çarpalım. 259.200 sözcük okunabiliyor 24 saat hiç ara vermeden. Bir yıl 365 gün olduğuna göre, 259.200 sözcüğü bununla çarpalım. Bu da 94.608.000 ediyor. Yani bir insan hiç başka bir şey yapmadan, yemeden, içmeden, uyumadan, dinlenmeden bütün zamanlarını okuyarak geçirebilse bu kadar okuyabiliyor.  Şimdi 45.500.000.000 sözcüğü bir yılda okunabilen 94.608.000 sözcüğe bölelim. Yaklaşık 480 yıl gerekiyor bu dosyayı okuyabilmek için.


 


 



 


Böyle bir durumda zamanın ne kadar önemli olduğu gün gibi belli. Onun için sanıkların bir kısmını duruşmalara sokmadılar. Nasılsa bu kadar belgeyi okumaları olanaklı değildir diye düşünmüş olacaklar ki avukatlarının konuşmalarını da beş dakika ile sınırladılar. Baktılar kendilerinin de bunları okumaya ömürleri yetmeyecek, en iyisi biz mütalaamızı belgeleri okumadan hazırlayalım dediler ve öyle de yaptılar. Okunmamış dosyalar üzerinden okunmuş gibi mütalaa hazırlanınca bu belgelerin sahte ve düzmece olduğunu da doğal olarak fark edemediler(!)


 


 


 



 


Çanakkale Zaferi’nin yıldönümüydü bu hafta. Başbakan, zaferle ilgili konuşurken zaferin şiirini yazan Mehmet Akif Ersoy’u haklı olarak övdü de, Zaferi kazanan komutan Mustafa Kemal’in adını bir kez olsun anmadı. Zaferi kazanmak mı önemli şiirini yazmak mı? Anlaşılmadı. Hele Başbakan İstiklal Marşı’nın bazı bölümlerini okurken korkudan ödüm patladı. Okuduğu bölümde “Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal” dizesi vardı ki  “eyvah” dedim içimden. Şimdi bu ırk sözcüğüne gelince Başbakan sayıp dökmeye başlar, “Bu  Mehmet Akif de ırkçı olmuş. İstiklal Marşı’nı da yasaklayın.” diye buyruk verir. Bereket versin ki fark etmedi o sözcüğü.


 


İstiklal Marşı deyince aklıma geldi. Artık terörü lanetlemek üzere elinize bayrak alıp sokağa çıkamıyorsunuz. Polislerimiz çok kızıyorlar. Antalya’da copladılar milleti. İlla bir gösteri yapmak istiyorsanız elinize Abdullah Öcalan posterleri almalısınız. Biliyorsunuz o artık bebek katili değil, barış meleği. Hem gençliğinde namazını kılıp orucunu da tutarmış. İnanmıyorsanız Bülent Arınca sorun.


 


Bu kadar mantıksız, garip işler olur mu diye şaşırmıyoruz. Nasrettin Hoca!nın torunlarıyız biz. Göle maya çalan, eşeğe ters binen dedenin torunları elbette bunlara bir açıklama bulabilirler. Ne de olsa taşları bağlamış, itleri salmışlar.


 


Değil mi?


 


[email protected]