MGK yerel yönetim şerhini kaldırmaz

MGK yerel yönetim şerhini kaldırmaz
14 Ocak 2013 00:20

Bir dahaki MGK toplantısı önemli bir gösterge olacak.


Safile USUL H&H YORUM

Şöyle ki…
 
Hükümet yürüttüğü Öcalan-PKK görüşmelerinin sınırlarını kamuoyuna söylemiyor ve göstermiyor.
 
Bu kapsamda çeşitli haberler yansıyor, demeçler oluyor vs. ama orda ne döndüğünü gerçekliğiyle bir ayna gibi bilen kimse yok.
 
Çıkan haberlerden birisi de, Öcalan’ın özerklik istemediği, bunun yerine Türkiye’nin 1989’da imzaladığı Avrupa Yerel Yönetimler Şartı’na koyduğu şerhin kaldırılmasını yeterli bulduğu ve Hükümet’in de bunu kabul ettiği yönünde idi.
 
Buna göre tabii, bu şerh kalkacaksa MGK’da görüşülerek kalkacak.
 
Yani, eğer bu tür bir anlaşma varsa, daha doğrusu Hükümet bunu gerçekten yapacaksa biz bunu MGK toplantısından sonra anlayacağız.
 
Şimdiden ama şunu öngörmek mümkün ki, bu şerh kalkmayacak.
 
Şimdi önce, MGK’nın güncel yapısına ve güncel havasına bakarsak…
 
MGK’daki askerler kanımca şu dönemde pek fazla görüş belirtmiyorlar.
 
Mesela MGK’nın eski dönemine dair okuduğumuz haberler şunu gösteriyor ki, bundan birkaç sene evveline kadar askerler MGK’da her konuda görüşlerini beyan eder, hatta Hükümet üyeleri ile tartışırmış bile.
 
Fakat bunun şu anda böyle olduğunu sanmıyorum.
 
MGK’nın asker üyeleri bir zamandır askerin görüşünü pek açıktan yansıtmıyorlar, daha doğrusu itiraz etmiyorlar pek Hükümet tarafından söylenenlere, kanımca.
 
Ancak Hükümet buna rağmen, askerin, örneğin, Yerel Yönetimler Şartına konulan şerhin kalkmasını istemediklerini (“istememek” gerçi çok hafif ve eksik bir tabir oldu ama) biliyor.
 
Çünkü bu şerhin kalkması birçok Güneydoğu şehrinde Kürt belediyelerin özerk mali kaynağa sahip olması ve dolayısıyla siyasi olarak özerk bir güç ve dolayısıyla kopuş baskısına imkan yaratma sonucunu doğuracak.
 
Üstelik böyle bir sonucu nasıl yöneteceğini Hükümetin kendisi de bilmiyor ve bundan çekiniyor.
 
Dolayısıyla bu şerhin şu dönemde kalkacağını sanmıyorum.
 
O halde Hükümet bunların gündeme gelmesine ve toplumsal dalga oluşturmasına neden izin veriyor?
 
Çünkü kendisini yumuşak göstermeyi Kürt seçmenle iletişimde bir araç olarak kullanıyor.
 
Ama bu seçim taktiğinin sonucu birçok Kürt için bile çok zorlayıcı oluyor.
 
Zira Hükümet bunlarla oynadıkça PKK’nın şahin kanadının baskısı artıyor ve bu kanat kendi yaptırım gücünü ispatlamak için silaha ve Ortadoğu ittifaklarına daha da çok yanaşıyor.
 
Ve, bu silah gücünü ılımlı Kürtlere karşı kullanmayı da artırma eğilimine giriyor.
 
Yani, Hükümet kan ile oynuyor.
 

TÜRKİYE’DE HANGİ KÜRT NE İSTER?
 
Bu sorunun geniş yelpazeli bir cevabı var.
 
Lafı uzatmadan somut örneklerle anlatalım.
 
BDP’den başlayalım…
 
BDP’li Ahmet Türk, Aysel Tuğluk, Sırrı Sakık, Ayla Akat gibi isimler Türkiye içinde kalmayı isterler.
 
Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak gibi isimler de bunu isterler ama Kuzey Irak ve Ortadoğu’da yaşayan diğer Kürtlerle siyasal ve yaşamsal bir yakınlığa da çok önem verirler.
 
Seçmen kitlesi olarak Kürtlere gelince.
 
Tüm Kürt nüfusun sayısını bilmiyorum.
 
Ama 8-10 milyon civarında olduğunu varsayarak konuşursak…
 
BDP Türkiye’de 2 milyon civarında oy alıyor.
 
Geri kalan Kürtler AKP’den tutun, CHP’ye ve diğer partilere kadar bir yelpazede oy veriyorlar.
 
BDP’ye oy veren 2 milyon seçmenin Kürt kimliği hassasiyeti yüksek olmakla beraber, bunların ne kadarının bunu sosyo-psikolojik bir hassasiyet olarak taşıdığı, ne kadarının ise Türkiye’den bir kopuşu arzulayacak olduğunu da bilmiyoruz.
 
Kaldı ki, geri kalan Kürt nüfusun Türkiye devletinden vatandaşlık kapsamında koruma beklediğini düşünmek lazım.
 
Emeklilikten tutun, yaşam tercihine kadar çok sayıda faktör var ve bu faktörlere uymamak her devleti suçlu hale getirir.
 
Yani, Türkiye, “Ben bu Kürtlere devlet etmiyorum” diyemez.
 
O Kürtler, “Allah belanızı versin, sizi ve devletliğinizi istemiyoruz” demediği sürece, ki böyle dediklerinin ispatı için en azından bir referandum lazım, Türkiye de, “Size bakmıyorum artık.” diyemez.
 
Vatandaşlık ve devlet hukuku denen birşey de var çünkü.
 
Bu arada bir de, dikkatimi çeken birşey oldu…
 
Selahattin Demirtaş Paris’deki ölümlerden sonra ilk olarak Gültan Kışanak’la birlikte Türkiye’yi suçlayan ifadelerde bulunmuştu.
 
Ancak Fransız polisinden gelen haberlerden sonra bu suçlama tutumu yerini bir hüzne ve üzüntüye bıraktı. (Demirtaş’ın havalimanında verdiği demeci izleyin)
 
Sanırım Demirtaş ve Kışanak da olayın PKK’dan olacağını anladılar ve bu onlarda bir üzüntü ve çaresizlik duygusu yarattı ve artık, “Türk derin devleti” filan anlamına gelen sözleri bıraktılar.


Yazarın Son Yazıları:
Köfteden de gitti birkaç puan
İstanbul’a alındı gözüyle bakabiliriz
Gökhan Zan ve ses kaydı