Merkel devri sona eriyor, Türkiye-Almanya ilişkileri zor döneme yelken açıyor!

Merkel devri sona eriyor, Türkiye-Almanya ilişkileri zor döneme yelken açıyor!
25 Eylül 2021 10:39

Aktif siyasete veda etmeye hazırlanan Merkel, Almanya için stratejik önem taşıyan Türkiye ile ilişkiler konusunda zorlu bir dosya miras bırakacak. Yeni Alman hükümetini, Erdoğan ile ilişkilerde zor kararlar bekliyor.

 

Haber: Değer Akal / © Deutsche Welle Türkçe

Katkıda bulunanlar: Luisa von Richthofen, Julia Hahn

 

Fotoğraf: AFP

 

 

Angela Merkel’ın 26 Eylül seçimlerinin ardından siyaset sahnesine veda edecek olması, Almanya-Türkiye ilişkilerinde de yeni bir dönemin kapılarını aralayacak.

Almanya’nın Türkiye’ye yönelik yeni politikası, seçimler sonrasında yeni koalisyon hükümetini kuracak partiler arasında yürütülecek müzakereler sonucunda şekillenecek.

Ancak şimdiden kesin olan bir şey var: Merkel’in koltuğunu devralacak yeni başbakan, aynı zamanda bir çok zorlu başlık içeren Türkiye dosyasını miras alacak.

 

 

Büyük ve zorlu sınamalar

 
16 yıllık başbakanlığı boyunca, Merkel’ı dış politikada en çok zorlayan konuların başında Türkiye ile ilişkiler bulunuyordu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın içerdeki otoriter ve anti-demokratik adımları, dış politikada Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’de tek yanlı askeri hamleleri, Merkel’ı zorlu kararlar almaya itti.

Türkiye’deki anayasa referandumu ve seçim kampanyası sürecinde Erdoğan’ın Almanya’yı hedef alan sert açıklamaları, yaptığı Nazi benzetmeleri, ilişkilerde derin yaralar açtı, güven bunalımını derinleştirdi. Almanya’nın bir NATO müttefiki olan Türkiye’deki İncirlik Üssü’nden askerlerini çekmek zorunda kalması, Türkiye’de gazeteci Deniz Yücel ve Peter Steudtner gibi Alman vatandaşlarının hukuki dayanak olmadan tutuklanmaları, yakın döneme damgasını vuran krizlerden sadece bazıları…

Merkel Hükümeti, bu süre zarfında AB’nin Türkiye’ye karşı sınırlı ve akıllı yaptırımlarına destek verirken, aynı zamanda NATO müttefiki olan Türkiye’ye silah satışlarını sınırlandırdı. Türkiye’deki iç siyasi kutuplaşmanın kendi topraklarına taşınmasına tepki olarak da Türk siyasetçilerin Almanya’da siyasi kampanya yürütmesini yasakladı.

 

 

İplerin kopmasını Merkel önledi

 
Bununla birlikte Merkel, Avrupalı ortaklarının yoğun baskısı ve muhalefetin sert eleştirilerine rağmen, Türkiye’ye daha ağır yaptırım uygulanmasına direndi. Siyasi kulislerde bu strateji, “Türkiye Erdoğan’dan ibaret değil” sözleriyle savunuldu.

Türkiye’nin Almanya için stratejik öneme sahip olduğuna, diyalog kanallarının açık tutulması gerektiğine vurgu yapan Merkel, Almanya’nın çıkarlarıyla örtüştüğü ölçüde Erdoğan ile işbirliği yapmaya odaklandı.

Angela Merkel, Avrupalı devlet ve hükümet başkanları arasında Erdoğan ile zor da olsa diyaloğu sürdürebilen az sayıdaki liderlerden biri oldu. Hatta Türkiye Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Fransa gibi AB üyesi ülkelerle askeri bir ihtilafın eşiğine geldiğinde de gerilimin düşürülmesi için devreye giren o oldu.

Şimdi birçokları, Almanya’nın yeni başbakanı olacak ismin, nasıl bir tavır izleyeceğini merak ediyor. Almanya’nın yeni başbakanı, Merkel’in soğukkanlı dış politika çizgisini sürdürebilecek mi? Bu sorunun yanıtını önümüzdeki aylar gösterecek.

 

 

Merkel için de kolay olmadı

 
Avrupa’nın en uzun süre görev yapan iki lideri konumunda bulunan Merkel ve Erdoğan’ın baştan itibaren birbirlerinden pek haz etmedikleri bir sır değil. Bunu yakından gözlemleyenlerden biri de Merkel’ın başbakanlığı üstlendiği ilk yıllarda Almanya’nın Ankara Büyükelçisi olarak görev yapan Eckart Cuntz.

Cuntz, DW Türkçe’nin sorularını yanıtlarken, tanıklık ettiği bu ilişki için “birbirinden çok ama çok farklı karaktere sahip Merkel ile Erdoğan’ın kimyası başlarda öyle pek de uyumlu değildi” ifadelerini kullandı.

Emekli Alman büyükelçi, özellikle Suriye kaynaklı mülteci krizinin ardından, her iki liderin işbirliği yapabilmenin bir yolunu bulmak zorunda kaldıklarını söyledi ve şöyle devam etti:

“Merkel, bazı sorunları Türkiye olmaksızın, Erdoğan’ı muhatap almaksızın çözüme kavuşturamayacağının farkına vardı, Erdoğan da güçlü bir Avrupalı ortağa ihtiyacı olduğunu anladı. Türkiye iç politikasındaki gelişmeler, dış politikasındaki hamleler hoşunuza gitmese de diyalog kaçınılmaz. Örneğin zamanında eğer Türkiye ile daha etkin bir diyalog yürütülseydi, kanımca Suriye’de bazı felaketler önlenebilirdi. Şimdi de Afganistan meselesinde önemli bir aktör olan Türkiye’ye ihtiyaç var. Yeni başbakanın da, Merkel gibi, kriz anlarında doğrudan Türkiye cumhurbaşkanı ile görüşmek için kırmızı hatta ihtiyacı olacak…”

Erdoğan, “işbirliği yapılması zor bir lider” olarak nitelendirilse de Türkiye, jeostratejik konumu itibariyle Almanya için önemli bir ülke. Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika’dan Avrupa’ya göçün kavşağını kontrol eden konumuyla Türkiye, hem terörle hem de uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadelede, hem de AB’nin sınır güvenliği bakımından kilit öneme sahip olmayı sürdürüyor.

 

 

Türkiye ile yeni gündem: Afganistan

 
Taliban’ın kontrolü ele geçirmesi nedeniyle Afganistan kaynaklı yeni bir sığınmacı krizinin yaşanması ihtimali, Avrupa ülkelerini ve Almanya’yı endişelendiren konuların başında geliyor.

Ayrıca İdlib’deki gelişmeler de Türkiye’ye yeni bir mülteci akını yaşanması ihtimali nedeniyle, Berlin tarafından yakından izleniyor. Almanya’da yeni kurulacak hükümetin, tıpkı Merkel döneminde olduğu gibi, düzensiz göçle mücadele ve güvenlik konularında Türkiye ile yakın işbirliğini sürdürmesi bekleniyor.

Almanya-Türkiye ilişkilerini yakından izleyen uzmanlardan olan Yaşar Aydın, DW Türkçe’ye, “Türkiye konumu itibariyle Afgan sığınmacı akınını kontrol edebilecek durumda ve Alman Hükümeti büyük bir ihtimalle Türkiye-AB mülteci mutabakatını Afganları kapsayacak şekilde genişletmeye çalışacaktır” değerlendirmesini aktardı.

 

 

Cihatçı akımlar endişe yaratıyor

 
Yeni Alman Hükümeti’nin Türkiye ile gündeminde yer alacak bir diğer konuyu da aşırılık yanlısı gruplar ve terörle mücadele oluşturuyor. ABD’nin Afganistan’da çekilmesi ve Taliban’ın yeniden kontrolü ele geçirmesi, radikal İslamcı hareketler, cihatçı grupları ve bölgedeki terör örgütlerini yeniden harekete geçirebilecek bir gelişme olarak görülüyor.

Uzmanlar, terör gruplarının önümüzdeki dönemde daha büyük bir tehlike arz edebileceği, muhtemel yeni oluşumların çok daha büyük bir tehdit haline gelebileceği uyarısında bulunuyor. Özellikle Suriye’nin kuzeyindeki terör grupları, hem Türkiye hem Avrupa ülkeleri için ciddi bir kaygı nedeni oluşturuyor. Ayrıca Taliban’ın hapishanelerden saldığı bazı militanların, Afganistan, İran, Irak, Suriye ve Türkiye üzerinden yeni geçiş güzergahları oluşturabilecekleri, bunun Avrupa için olduğu kadar Türkiye için de büyük risk oluşturduğu belirtiliyor.

Bu kapsamda Almanya için Türkiye ile bu alanda işbirliği çok daha önem kazanıyor. Ancak Türkiye ile AB arasında terörün tanımı ve terörle mücadeledeki öncelikler gibi konularda yaşanan görüş ayrılıklarının geçmişte olduğu gibi gelecekte de işbirliğini zorlaştıran faktörler arasında yer alıyor.

Erdoğan hükümetinin terörü geniş ve muğlak bir şekilde tanımlaması, siyasi muhalifler için terörist tanımının kullanılması, demokratik siyasi hareketlerin baskı altına alınması, Berlin ile anlaşmazlık konusu olmaya devam ediyor.

 

 

Demokrasi öncelikli gündem olacak mı?

 
Almanya’da seçimler sonrası kurulacak yeni hükümette Yeşiller’in de yer alması durumunda, koalisyon hükümetinin Türkiye politikasında demokrasi, insan hakları konularının daha ağırlıklı yer tutması, Ankara’ya yönelik eleştirilerin sertleşmesi bekleniyor.

Merkel, bu konuda Erdoğan’ın politikalarını kimi zaman sert ifadelerle eleştirmiş olsa da mülteci mutabakatı gibi konularda işbirliğine zarar vermemek için, AB’nin sert ekonomik yaptırımlara başvurmasına karşı çıkmıştı.

Yeşiller’e yakınlığıyla bilinen Heinrich Böll Vakfı Türkiye Temsilcisi Kristian Brakel’a göre Merkel “ödenmesi muhtemel bedeli” göze almak istemedi.

Yeni Alman Hükümeti’nin de bir tercih yapmak durumunda kalacağına işaret eden Brakel, “Türk Hükümeti’ni otoriterleşme yolundan döndürmek mümkün gözükmüyor. Ama Alman Hükümeti, Erdoğan’a bu tutumunun bir sonucunun olacağı konusunda net bir mesaj verebilir” görüşünü dile getirdi.

Brakel’e göre, Almanya’nın daha net bir tavır alması, olumlu sonuçlar verebilir, örneğin tutukluluğu AİHM tarafından da haksız bulunan Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını sağlayabilir.

Brakel, “Bunun mümkün olabileceği görüşündeyim. Ama şimdi asıl soru, bir sonraki Alman Hükümeti’nin Merkel’den farklı olarak, bu tutumun yol açacağı olası sonuçları göğüslemeye hazır olup olmadığı” şeklinde konuştu.

 

 

Ekonomik ilişkilerin önemi

 
Almanya ile Türkiye arasında son 10 yılda birçok siyasi gerilim yaşanmasına rağmen, iki ülke arasında ekonomik ilişkiler gelişmeye devam etti.

Milyonlarca sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye’de ekonomik istikrarsızlık yaşanmasını istemeyen Merkel Hükümeti, derin krizlerin yaşandığı anlarda bile, muhalefetin ekonomik yaptırım çağrılarını geri çevirdi.

2016 yılındaki darbe girişimi sonrasında artan siyasi istikrarsızlık ve yargı bağımsızlığının ortadan kalkması nedeniyle, büyük Alman şirketleri Türkiye yatırımlarından vazgeçti ya da bu planlarını askıya aldı. Buna rağmen Almanya Türkiye’nin en önemli dış ticaret ortağı konumunda olmayı sürdürüyor ve halen Türkiye’de 7 bin 400’ü aşkın Alman sermayeli şirket faaliyet gösteriyor. 2020 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi 36,6 milyar euro olarak gerçekleşti.

Yaşar Aydın, yeni Alman hükümetinin Türkiye ile ilişkilere, ekonomik gerekçelerle de önem atfetmek durumunda olduğu görüşünde.

Aydın, “İhracata dayalı Alman ekonomisi için Asya- Pasifik ticaret güzergahı büyük önem taşıyor. Türkiye, Asya- Pasifik ticaret hattının geçtiği Ortadoğu’nun önemli bir bölgesel aktörü. Ayrıca Türkiye pazarı Alman ekonomisi için önemli. Çin kadar önemli olmasa da, mesela Japonya’dan daha önemli bir pazar Almanya için” diye konuştu.

 

 

Erdoğan sonrası Türkiye

 
Siyasi gözlemciler, Merkel sonrası Almanya-Türkiye ilişkilerinin geleceğini yorumlarken, ilişkilerin normalleşmesi, işbirliği adımlarının atılmasına yönelik beklentiler için gözlerin artık Erdoğan sonrası döneme çevrildiğini vurguluyorlar.

Türkiye demokratikleşme ve insan hakları alanlarında adım atmadıkça ve dış politikada tek yanlı adımlarına son vermedikçe ilişkilerde iyileşme beklenmemesi gerektiğini dile getiren uzmanlar, Almanya kamuoyunda Erdoğan’ın son derece olumsuz bir imaja sahip olduğuna dikkat çekerek, bunun yeni Alman hükümetinin Türkiye’ye yönelik yaklaşımını da etkileyeceğini dile getiriyorlar.

“Almanya’da, diğer Avrupa ülkelerinin başkentlerinde olduğu gibi herkes Erdoğan sonrası dönemi bekliyor” diyen Yaşar Aydın’ın bu tespiti, Berlin’in siyasi kulislerindeki Türkiye yaklaşımına da ışık tutuyor.

Türkiye’deki erken seçim tartışmaları, Erdoğan’a seçmen desteğinin çok ciddi olarak gerilediğini gösteren anketler, Erdoğan’ın tekrar aday olmayacağını iddia eden haberler, Berlin’de de çok yakından takip ediliyor.

Almanya’da kurulacak yeni hükümetin, Türkiye politikasında düzensiz göç gibi aciliyet gerektiren konular dışında çok da aceleci davranmayacağını dile getiren Yaşar Aydın, değerlendirmesini şu sözlerle tamamlıyor:

“Evet muhakkak ki Erdoğan sonuna kadar mücadele edecektir. Ancak muhalefet hiç olmadığı kadar güçlü görünüyor ve bu kez seçimleri kazanma ihtimalleri var. Alman siyasetçiler de bunun farkında ve o anın gelmesini beklediklerini görüyoruz.”