Marmara’daki büyük felaket Kanal İstanbul’u iptal ettirir mi?

Marmara’daki büyük felaket Kanal İstanbul’u iptal ettirir mi?
5 Haziran 2021 10:17

Marmara Denizi’nden yaşanan müsilaj felaketini değerlendiren Emekli Deniz Kurmay Albay Cahit Armağan Dilek, tehlikenin Kanal İstanbul projesine etkisini değerlendirdi.

 

 

Fotoğraf: Twitter/@mustafasari_van

 

Korkusuz yazarı Ahmet Takan bugünkü köşe yazısında Marmar Denizi’nde baş gösteren müsilaj sorununa dikkat çekti.

 

 

Takan, büyük felaketi emekli Deniz Kurmay Albay Cahit Armağan Dilek’e sordu. Dilek, tehlikenin Erdoğan inatla yapacağını söylediği Kanal İstanbul projesine etkisini değerlendirdi. Atıkların da sebep olduğunu söyleyen Dilek, Kanal İstanbul projesiyle birlikte yeni atıklarına oluşacağına dikkat çekerek projenin iptal edilmesi gerektiğine belirtti.

Takan, Dilek ile görüşmesini köşesinden şöyle aktardı:

Denizlerimizde meydana gelen büyük felaketi deneyimli denizci, savunma, güvenlik, dış politika analisti, emekli Deniz Kurmay Albay Cahit Armağan Dilek ile konuştum. Dilek, “Marmara adeta kustu” diyerek söze başladı ve şunları söyledi;

“Deniz salyasının iki temel nedeni var. Deniz suyu sıcaklığının yükselmesi ve deniz kirliliği. Deniz suyunun ısınmasının nedenlerinden biri iklim değişikliği çerçevesindeki küresel ısınma, diğeri ise deniz kirliliğinin neden olduğu ısınma. Deniz kirliliğinin sebebi ise Marmara Denizi’nin bir foseptik çukuru gibi kullanılmasıdır. Sanayi atıkları, kimyasal atıklar, evsel atıklar, derin deşarjlar, Ergene havzasından akan atıklar vs. Marmara’yı nefessiz bıraktı”.

-Peki ne yapılmalı?.

“Şu anda somut olarak yapılabilecek ilk ve belki de tek şey deniz yüzeyindeki salyayı toplayıp temizlemek. Denize biraz nefes aldırabilmek. Ve sonrasında ise son 30 yıldaki uygulamaları, hataları tespit edip bunlardan kaçınmak ve restorasyon için yol haritası belirlemek, amasız fakatsız, toleranssız. Yani Marmara’nın foseptik çukuruna dönmesine neden olan atıkların denize ulaşmasını önlemek. Bu uzun ve maliyetli bir iş ama sıfır toleransla uygulanmalıdır. Yoksa sadece Marmara değil çevre denizlerimizin hepsi ölecektir.”

 

Marmara denizinde yaşanan büyük felaket Kanal İstanbul projesini akla getiriyor mu?.. Cahit Armağan Dilek’in uyarısına mutlaka kulak verilmeli;

“Krizler bazen fırsatta yaratır. İşte bu deniz salyası krizi Kanal İstanbul projesini de yeniden gözden geçirme uyarısı yapıyor. Karadeniz ile Marmara arasında seviye farkı nedeniyle İstanbul Boğazı’nda denizin üstündeki 15-20 metrede Karadeniz’den Marmara’ya doğru bir akıntı vardır. Karadeniz’deki bütün kirlilikler işte bu akıntıyla Marmara’ya gelmektedir. 20 metreden sonra ise tersine bir akıntı vardır. Kanal İstanbul yapıldığında sadece üst akıntı yani bütün kirliliklerin Marmara’ya akacağı ilave bir akıntı olacak. Bu Marmara’nın kirlenmesini hızlandıracaktır.

Cahit Armağan Dilek uyarılarını şöyle sürdürdü;

 

 

“Aynı müsilaj olayında olduğu gibi uzmanların yıllar öncesinden uyaran onlarca raporu olduğu gibi uluslar ve uluslararası mekanizmalar var. Aklı ve bilimi kullanarak bunları çalıştırmak gerekiyor. Denizlerin önemini anlatmak, denizlerdeki hak ve menfaatlerimizi koruma kollama konusunda farkındalık yaratmak için kullanılan Mavi Vatan ifadesi son yıllarda sadece güçlü donanma bağlamında ele alındı. Halbuki kastedilen denizlerin sağladığı her türlü kaynağın refah seviyemize sağladığı katkının hayati olduğuydu.

Su ve deniz insanlığın devamı için hayatidir. Su ve deniz kirliliği, ekosistemi tahrip etmesi yaşam koşullarının da yok olması demektir.

Bilim ve teknolojik imkanları geliştirip denizlerde kullanmalı, denizlerimizin çöle dönmesi önlenmeli.

Yaşananlar ve projeksiyonlar, Küresel ısınma ya da iklim değişikliğinin Korona salgınından daha büyük bir dalga ile dünyayı vurmaya geldiğini gösteriyor. Havada ve deniz suyunda artan sıcaklık yıllardır kirletilen deniz suyuyla girdiği etkileşimin ekosistemi değiştirmesiyle Marmara Denizi’ndeki deniz salyasının denizdeki hayatı bitirmesi bunun küçük bir örneğidir.

Bu nedenledir ki bilimsel verilerle hareket eden gelişmiş ülkeler iklim değişikliğini bir numaralı tehdit olarak kabul ediyor. Türkiye çok geç kalmasına rağmen ‘Çevre ve İklim Değişikliği’ni tehdit listesinin en başına yazmalı ve tedbirlerini hayata geçirmeye başlamalıdır. Aksi halde denizlerimiz çöle, mavi vatanımız kara toprağa dönüşecektir.”