Korkuya yenilmek

Korkuya yenilmek
6 Kasım 2015 13:10

7 Haziran seçimlerinin ardından, toplumun hemen her kesimi derin bir nefes almış ve rahatlamıştı. 13 yıldır iktidarda yorgun düşen bir tek parti iktidarı yerine, büyük bir uzlaşma ile koalisyon hükümeti kurulacak, temel hak ve özgürlükler genişleyecek, özgürlükçü ve demokratik bir Anayasa hazırlanacak, tek adama dayalı “Türk Tipi Başkanlık” talebi rafa kalkacaktı. “Milli irade”nin talebi buydu…

 

 

Av.Kemal AKKURT H&H YORUM

 

Oyalama ile geçen koalisyon (istikşafi) görüşmeleri fiyaskoyla sonuçlanmış, MHP’nin uzlaşmaz tutumu yüzünden seçim yorgunu ülke “tekrar seçime” götürülmüştür.

 

 

7 Haziran seçimlerinden 143 sonra yapılan tekrar seçime kadar, adil ve eşit koşullarda bir kampanya süreci yaşanamadı. İktidar partisi, Devletin tüm imkanlarını kullanarak, “Devlet partisi” olarak seçimlere hazırlandı. Üstelik toplumda adeta bir “korku imparatorluğu” yaratılarak, seyirci kalınan Suruç ve Ankara katliamları, hemen her gün gelen gencecik şehit cenazeleri, saldırıya uğrayan gazete binaları ve gazeteciler, mahiyetlerindeki personelden oluşan kayyumlara teslim edilen muhalif medya kuruluşları…Vatandaşın vergileriyle kurulan TRT, havuz medyasıyla birlikte adeta iktidar partisinin özel yayın kuruluna dönüştürülmüştür. İl ve ilçe başkanları gibi davranan “Devletin” valileri ve kaymakamları, bir dediklerini ikiletmeyen “tarafsız ve bağımsız” yargımız sayesinde, iktidar partisi istediği algıyı yaratmış ve istediği sonucu almıştır…

 

 

İktidar partisi, bu imkanların yanı sıra, 1 Kasım seçimlerine yurt içinde ve yurtdışında harıl harıl, ev ev gezerek çalışmış, bir yandan da 7 Haziran seçimlerindeki aday listelerini yarıya yakın oranda değiştirmiştir. Toplumda ve seçim bölgelerinde karşılığı olan isimlerden oluşan yeni bir listeyle seçime gitmiş ve 7 Haziran seçimlerine göre hemen her ilde ilave vekillerle seçimi kazanmıştır.

 

Ana muhalefet partisi CHP’nin örgütleri ise, seçimlerden çok, yaklaşan Kurultaya hazırlanmışlardır. 7 Haziran seçimlerine gittikleri listeyle seçime gitmeyi tercih etmişlerdir. Aynı yöntem ve araçlarla hareket edip, mümkün olmayacağı baştan belli olan farklı bir sonuç almayı istediler. Buğday ekip, darı biçmeyi beklediler. Adaylarının merkezden atananların bir kısmı sağdan devşirildi, kendi tabanlarında bile tepki çeken isimlerden oluşmasına sessiz kalındı. Genel Başkanı adeta çembere alan atanmış adayların büyük bir kısmının, toplumda ve tabanda bir karşılıklarının olmamasına aldırış edilmedi. “Demokrasi şöleni” olarak takdim edilen ön seçimde ise bölge, yöre ve mezhep belirleyici oldu aday belirlemede. Örneğin, Ankara’da Orta Anadolu’ya hitap edecek tek bir aday arayışı bile olmadı. Diğer bölgelerde de benzer hatalar yapılınca, sonuç değişmedi. Yani hapsedilen %25 çemberi aşılamadı. İktidarı değil, koalisyon ortağı olmayı hedefleyince, sonuçlar da sürpriz olmadı…

 

MHP’nin durumunu fazla konuşmaya gerek yok. “Sen, bilirsin” sloganıyla, kendi tabanına bile umut veremedi. Meclis Başkanlığını kendi elleriyle iktidar partisine sunmaları, 7 Haziran’da kendileriyle eşit milletvekili çıkaran, 6 milyon vatandaşın oyunu alan HDP’yi görmezden gelmeleri, koalisyon görüşmelerine kapılarını kapatmaları, altın tepsi içinde önerilen Başbakanlığı bile kendilerine hakaret sayan bir anlayışa toplum prim vermedi, 7 Haziran seçimlerinde verdiği desteği de geri çekti.

 

1 Kasım seçimlerinin asıl mağduru, HDP olmuştur. 7 Haziran seçimleri öncesi “Seni Başkan yaptırmayacağız” sloganı ile tek başına iktidar olmasına engel oldukları iktidar partisinin adeta hışmına uğramıştır. En çok oy aldıkları Doğu ve Güneydoğu bölgesinin birçok yerinin abluka altında tutulması, sokağa çıkma yasakları, cenazelerin buzdolaplarında saklanması gibi insanlık dışı uygulamalara, örgütün kazıdığı hendekler ve baskı da eklenince, yöre halkı korkuya teslim olmuştur. Yapılanların HDP ile hiçbir ilgisi olmamasına rağmen, oluşan terör ortamının, gelen cenazelerin ve yaşanan katliamların bile faturası bu partiye kesilmek istenmiştir. Bunun yanında iktidar partisinin “Biz kazanmazsak beyaz Toroslar gelir” tehdidinin de bölgede sonuç verdiği görülüyor. Bölge halkı artık terörden, baskıdan ve ablukadan bıkmış, “Stockholm sendromu” na yakalanmıştır. Toplum ve Türkiye halkları korkuya yenilmişlerdir.

 

İktidar partisi miting yapıp, emrindeki havuz medyası ve TRT aracılığıyla her gün propagandasını yaparken, HDP yetkilileri kampanya sürecini cenaze gömmek, yakınlarını kaybedenlere başsağlığı dilemek ve abluka altındaki yerlerin ablukalarının kalkması için uğraş vermekle geçirdiler. Böylesine adil ve eşit olmayan koşullarda yapılan bir seçimde, HDP yine de olağanüstü bir başarı göstermiştir. HDP’nin baraj altında kalması halinde, aldığı milletvekillerinin tamamı iktidar partisine gideceği için, bugün çok korkulan “Türk Tipi Başkanlık” sistemi otomatik olarak sağlanmış olacaktı. Bu nedenle HDP, önümüzdeki süreçte, yapıcı bir muhalefetle barışın, huzurun, demokrasinin ve insan haklarının yerleşmesinin anahtarı ve adresi olabilir…

 

Bismark diyor ki; “Siyaset, mümkün ve ulaşılabilir olanı gerçekleştirme sanatıdır”. Aristoteles ise, 2400 yıl önce demiş ki; “İstikrarlı olan tek devlet, tüm insanların hukuk önünde eşit olduğu devlettir”.

 

Dileriz, meydanlarda verilen sözler hiç unutulmaz, Türkiye hak ettiği çoğulcu, demokratik, hukuk devletine ve insan haklarına dayalı, evrensel ilkelere göre kurulacak bir yönetime kavuşur. Önyargılarımızdan kurtulabilir ve uzlaşma kültürünü içselleştirebilirsek, tüm olumsuzluklara rağmen enseyi karartmayabiliriz. Bunun için de Sivil Toplum Örgütlerine, insan hakları savunucularına ve vicdan sahibi idarecilere her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır …

 

 

 

[email protected]

 

 

 

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Emek ve Dayanışma Bayramı
Dünya Barış Günü
Avukatlar Günü