Koç Grubunun yerinde olsaydım…

Koç Grubunun yerinde olsaydım…
26 Eylül 2013 17:30

Bu sabah gazetelerde Hükümetin Maliyesi’nin Koç grubuna karşı başlattığı işkence hareketini anlatan haberleri okuduktan sonra kendi kendime, “Koç grubunun yerinde olsaydım ne yapardım?” diye düşündüm.

 

 

Safile USUL H&H YORUM

 

 

Tam bir sinir harbi ve size manevra alanı sağlayabilecek toplumsal mekanizmalar da iktidar tarafından tıkanmış.

 

Kendi kendime ve kendimi Koç grubunun yerine koyarak düşündüm; ben böyle bir durumda ne yapardım diye…

 

İktidar partisine sempati duymuyorum…

 

Yerleşik ve standartları oturmuş bir kültürden geliyorum…

 

Sermayedarım, bir sürü fabrikam, şirketim var, dünyaya ihracat yapıyorum, Ermenistan’da bile benim buzdolaplarım satılıyor.

 

Ödediğim verginin miktarı, Türkiye’de öyle veya böyle, çarpık veya düzgün yüzbinlerce kişiye ve onların ailelerine ekmek kapısı olduğumu da gösteriyor.

 

Ki, Türkiye’de İSO standartlarında istihdam sağlayan bir iki gruptan bir tanesiyim.

 

Bir diğeri de Sabancı grubudur muhtemelen.

 

Lakin mevcut Hükümet tipim değil…

 

Siyasi bakış olarak tipim değil, yaşam kültürü olarak tipim değil, konuşma dili olarak tipim değil, disiplin olarak kültürüm değil, AB hizası olarak tipim değil…

 

Hiç tipim değil, bir de iklimi beni boğuyor, havası, afrası tafrası, dar-ül harpçi şark kurnazlığı vs.’si beni boğuyor.

 

Başka bir hükümet istiyorum ama o da olmuyor işte şu anda.

 

Ama ben Türkiye Cumhuriyeti’nde, nerdeyse onun tarihi boyunca, varım, bu ülkede doğmuşum, büyümüşüm, olmuşum, daha da gelişmek ve ilerlemek istiyorum.

 

Bunun için de Hükümet’e karşı gelişen toplumsal protestolara sempati ile bakıyorum.

 

Toplumsal protestolar esnasında hiç tipim olmayan Hükümetin emrindeki polisten kaçan vatandaşlara da otelimin kapısını açıp, onları biber gazı denen lanetten bir parça olsun korumaya çalışıyorum.

 

Zaten hiç tipim olmayan Hükümet buna öylesine kızıyor, öylesine kızıyor ki…

 

Ülkemin Anayasası ile koruma altında olan, olması gereken kişisel haklarım ile sermaye haklarım ağır bir tehdit altına sokuluyor…

 

Hükümetin Maliyesi üzerime gelmeye başlıyor…

 

Şirketlerimi incelemek için mahkeme kararı çıkarıp şirketlerime yerleşiyorlar…

 

Bir de 200 kişilik özel ekip oluşturmuşlar bana karşı, ki…

 

Bir Dr. Jivago çilesine girmiş gibiyim.

 

Şimdi düşünüyorum…

 

Acaba otelimin kapısını kapatsa mıydım?

 

Ama… Hayır…

 

Bu da tam bir esaret benim için…

 

Yani, ben otelime 3-5 vatandaşı soktuysam buna kim karışabilir? Ben köle miyim?

 

Ben bu kadar parayı köle olmak için mi kazanıyorum?

 

Göklerde uçmayı çok seven ben, kapistalist oluşumu esaret şeklinde yaşamak zorunda neden olayım?

 

Fakat, bu sinir harbi… Bununla nasıl başa çıkacağım?

 

Her gün şirketlerimde benin enseme çökmek için kanun gücüyle tepemde tef çalan bu kişilere nasıl dayanacağım?

 

Şirketlerimin aylar, seneler boyu inceleniyor olması bana sermaye zararı da verecek…

 

Ben ki, şirket disiplini konusunda Türkiye’nin belki de en iyisiyim ve bu kadar vergi kaçırılan bir düzende ilk incelenmesi gereken kişi kesinlikle değilim…

 

Belki de gözden kaçan küçük bir hatamı oya oya beni çukura çekecekler…

 

Nerden bileyim ve de bu işkenceye nasıl dayanayım?

 

Acaba otelin kapısını açmasa mıydım gerçekten?

 

Off, iki ucu tutulmaz değnek….

 

İşte, sabah gazetelerdeki Koç grubu haberini okurken bunlar geldi aklıma…

 

Tabii, kimse kimsenin yerinde olamaz…

 

Ama bana öyle geliyor ki…

 

Ben Koç grubunun yerinde olsaydım, bir defa çok çok disiplinli olur ve mesaimin önemli bir bölümünü hata yapmamak için çabaya ayırırdım. (ki, bunu Koç grubu yapmıştır zaten ama bence Türkiye’de Hükümetle arası iyi olmayan işadam- ve kadınlarının bundan daha da fazla dikkatli ve disiplinli olması gerekir, yani, en küçük hata bile yapmamak için tam konsantre olmaları gerekir)

 

Diyelim ki, hata yapmadım ama yine de geldi Hükümet tayfası tepeme..

 

O zaman işte, çok alttan alıcı bir üslup takınmaz ve onları sürekli olarak anayasal haklarımın ihlaline karşı uyarırdım…

 

PR yapar, halka ve işçilerime durumu anlatırdım…

 

Sonra kendi kendime, “sabret, geçecek” derdim…

 

Bol bol dişlerimi yine de sıkardım tabii…

 

Bir de İstanbul veya Ankara’da uluslararası bir maliye sempozyumu düzenler ve vergi incelemeleri ve cezaları istatistiği üzerinden bizdeki Hükümetin selektif (yani düşman bellediklerini seçerek, onları fokuslama) politikasını gözler önüne serer, Avrupa ülke maliyelerinden de konuşmacı çağırır, onların inceleme ve ceza politikalarını anlattırırdım.

 

Zaten bu sempozyumda Hükümet kabak gibi çıkardı ortaya…

 

Ama tabii, bunlar zor işler, yani Allah kimseyi demokrasi ve hukuk devleti suyu içmemiş bir hükümetin eline düşürmesin.

 

Bu arada bu yazdıklarımdan dolayı sakın, “Safile acaba sermaye danışmanlığına mı özendi?” diye düşünmeyin.

 

Ben çünkü sadece kamu için çalışırım, benim yapacağım siyaset ve yazarlıktır, yani, bu kadar.

 

Ama haksızlığa dayanamam, hakkına tecavüz edilen her kesimin hakkı için düşünürüm.

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Köfteden de gitti birkaç puan
İstanbul’a alındı gözüyle bakabiliriz
Gökhan Zan ve ses kaydı