Kadın gözüyle Atatürk döneminde  CHP

Kadın gözüyle Atatürk döneminde CHP
24 Temmuz 2012 09:43

Yıl 1930 ortaları iki kadın, biri Türk biri Alman kitapları yayınlanıyor, bu kitapların konusu uluslararasında onurlu yeri olan Türkiye Cumhuriyeti. Türk kadının adı Meliha Avni Sözen. 1936 yılında yayınlanan kitabının adı ‘Bir Ses’.

 
 
 
Alman kadının adı Lilo Linke. 1937 yılında İngilizce yayınlanan kitabının adı ‘Allah Dethroned’ alt adı ‘ A Journey through Modern Turkey’. Türkçesi ‘Tahtından edilen Allah’ ve alt adı ‘Modern Türkiye’de bir Yolculuk’. 


 
Ferit Avni Sözen Eğitim vakfı sitesinde Meliha Avni Sözen söyle tanıtılıyor, kısaltarak:
‘Meliha Avni Sözen 1905 yılında Orduda doğmuştur.
Bu eşsiz kadınımız, bütün meziyetlerini aldığı eşsiz bir ana olan Ayşe Saliha Sözen ve inkılâplarımıza maddi, manevi bütün desteğini vermiş bir işadamı olan Hüseyin Avni Bey’in kızıdır.
Meliha Avni Sözen Amerikan Kız kolejinde okudu. Öğrenciyken yaptığı konuşmalarla dikkat çeken Meliha Avni’yi Florya Köşkü’ne çağırarak dinleyen Atatürk onu çağdaş Türk kadınları için örnek göstermiştir.  
 
 
 
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitirdikten sonra, Kadıköy Ortaokulunda ve İnönü Kız Lisesinde İngilizce öğretmenliği yapmıştır.
……..
Meliha Avni Sözen emsalsiz bir hatip, heyecan uyandıran bir yazar olduğu gibi, Atatürk devrimleri doğrultusunda tam bir milliyetçi ve vatanseverdir. Birçok anma ve kutlama günlerinde meydanlarda büyük kalabalıklara konuşmalar yapmış, bunlardan birçoğu radyolarda, o dönemin dergi ve gazetelerinde yayınlanmıştır. Özellikle 1930’larda Çanakkale’yi ziyarete gelen İngiliz Sydney Kruvazör’ünde Amiral ve Komutanlara “Bir Ulusun Yeniden Uyanışı” hakkında verdiği İngilizce nutukla ünlüdür.


 
Ünlü Şair Ahmet Hamdi Tanpınar, bu eşsiz cumhuriyet kadınını şu dizeleriyle anlatmıştır. “ Yine bir çağlayan yine bir ummansın, gönüller hasretinle keremler gibi yansın”  
   
Bugün kendisini iftiharla andığımız Meliha Avni Sözen, Türk toprağının en genç yazar ve eşsiz hatibidir. Bu Türk kızı duygularını, düşüncelerini anlatırken muhakkak olan şeylerden biri de sizi kendi inandıklarınızdan ayırmasıdır. Onu radyoda, Taksim ve Beyazıt meydanlarında dinleyenlerin yeminleri, bir yürek halinde birden kopardıkları sürekli ve coşkun alkışlar onun kudretinin işaretidir. 


 
 
……………
Vatansever, çalışkan, idealist Türk kadını Meliha Avni Sözen’i 29 Mart 1993’de kaybettik. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde kadın milletvekilleri ve kadın başkanlar varsa bunu, Meliha Avni Sözen ve Halide Edip Adıvar gibi toplum eğitimcilerine borçluyuz.’
Vikipedia’dan özetleyerek Lilo Linke’yi şöyle tanıtabiliriz:
Lilo Linke 1906 yılında Berlin’de doğmuştur.
O bir yazar ve gazeteciydi.


BEN VE ARKADAŞLARIM ERZİNCAN’DA
 
1925’ten beri, Genç Demokratlar partisi üyesiydi ve bu yüzden başkentte bir çok politikacı ile tanıştı. 1930 yılında Radikal Demokrat Parti’nin kurucu üyesi oldu. Bu partinin başarısızlığı belli olunca Sosyal Demokrat Partiye geçti.  1931 yılında İngiltere’ye bir yolculuk yaptı burada İngiliz yazar ve daha sonra PEN İngiltere şubesi başkanı olacak  ve kendisini iki  yıl sonra  İngiltere’ye davet eden yazar Margaret Storm Jameson ile tanıştı. Bu daveti kabul edip İngiltere’de sürgün yaşamına başladı. Londra’da yazdığı Huzursuz Bayraklar ve diğer kitaplarıyla sürgünler ve edebi çevrelerde tanındı. 1939 yılında Panama’ya gitti 1945 yılında Ekvator vatandaşı oldu. Atina’dan Londra’ya bir uçuş esnasında kalp krizi sonucu Nisan 1963’te öldü.  
 
İki kadın yazarda modern Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetiminden sorumlu Cumhuriyet Halk Partisine kitaplarında geniş yer vermişlerdi. Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, Utkan Kocatürk’e göre  ‘9 Eylül 1923’te Atatürk tarafından kurulan ‘Halk Fırkası’ nizannamesi Türkiye Büyük Millet Meclisinde azaları tarafından onaylanmıştır.’ 1924 yılında başına ‘Cumhuriyet’ sözcüğü eklenmiş ve 1935 yılında ki 4. Kurultay’da Cumhuriyet Halk Partisi adını almıştır.


 
MELİHA AVNİ SÖZEN
‘Bir Ses’ Meliha Avni Sözen’in çeşitli yerlerde bir çok konuda söylediği söylevlerini kapsar:

Lilo Linke Türkiye’de Sosyal Değisiklikler adı altında Chatham House’da 4 Mart 1937 da verdiği konferansında,  ‘kitap bilgisi değil Türk Hükümetinin kendisine nazikçe verdiği izinle bir çok yabancıya güvenlik nedeniyle yasak olan bölgeleride içine alan  Karadeniz’den Güney’de Suriye sınırına Kuzey’de  Rus sınırından  İzmir’e kadar gezdim size onları anlatacağım’ diyor. Nermin ve Kasım’a ithaf ettiği kitabına ‘şans eseri  hakkında hiç bir şey bilmediğim bir ülke olan  Türkiye’ye   Mart 1935’te gittim’ diye başlıyor. 


 
KIZ KONUŞMACI VE SPOR GRUBU
Gazeteci, yazar ve en önemlisi bir kadın gözüyle neredeyse tüm Anadolu’yu geziyor halktan ve büroklardan bir çok insanla tanışıp sohbet ediyor. Halk Evlerini geziyor, konser dinliyor, kendi deyimi ile tuvaletlerine kadar  Samsun’da tütün fabrikasını teftiş ediyor, Kayseri’ de  Sümerbank  duvarlarında ‘Çok Yaşa Türk Rus Dostuğu’ yazan Bez Fabrikasını ve bir çok okulları geziyor  hatta bayrak törenine  katılıyor ve Onuncu Yıl marşını dinliyor-bu marşın tümünün çevirisini kitabına koymuş- ve şu çok önemli gözlemi yapıyor, özetliyorum: ‘okullarda demokratik ilkeler çok belirgin.. Bay Faruk bana sınıfta çocukları gösterdi ‘bakın şu valinin oğlu, onun önünde oturan şu kız  imamın yedinci çocuğu, şu çocuğun babası 1929 isyanında öldü, ve şuradaki Malatya’daki en iyi subaylarımızdan birinin biricik kızı…Kız erkek karışık okullarda kızlar dikiş kursu görürken erkek çocukları ya labrutuvarda ya da bahçede askerlik eğitimi görüyorlar. Bu beni dehşete düşürmeliydi. Askeri ve milli bir eğitim tek parti ve yüceltirilmiş bir lider – ben karşı çıkmadan bunları nasıl kabul ederdim ben  bunun için Nazi Almanyasını terk etmemiş miydim? Çünkü bunlar burada yapılanlar başka bir anlam ve ruh içinde yapılıyordu. Çünkü Türkiye eğitimle birlik isterken, Almanya terör estiriyordu. Çünkü Türk milliyetçiliği ilkel, köylü milyonlarca halkın ufkunu açıyor ve ülkelerinin sahibi yapıyordu, Alman milliyetçiliği halkı medeni dünyadan alıp dar görüşlü fanatik askeri ördek yürüyüşü yaptıran bir devlete dönüşüyordu. Çünkü Ay Yıldız hiç bir zaman düşmanca bir ruhla sınırları dışına taşmıyacakken, Swastika, kimse karşı çıkacak ruhu bulamazsa tüm Avrupa’yı topa tutacak. Hitlerizme bazı benzerlikler gösterse de Alman Cumhuriyetini bana anımsattı ve çocuklar hafta sonu için bayrak merasimi için dizilince yüreğim onlarla beraber çarptı.’
Lilo Linke kitabına bir çok fotograf koyduğu gibi bir çok da o zaman ki adı ile Cumhuriyet Halk Fıkrası afişi koymuş.  
 
 
 
 
Bir alt notunda Cumhuriyet Halk Partisi hakkında bilgi veriyor: ‘Atatürk tarafından 1923 yılında kuruldu ve tek parti. 1930 yılında küçük bir muhalif parti kurulmasını teşvik etti ama bu tecrübe ciddi karışıklıklara yol açınca çabucak terk edildi. Ancak Halk Partisinin anayasası ve programı bazı demokratik prensiplere dayanıyordu. Partinin sembolü altı ok her biri partinin programında bir temel ilkeyi temsil ediyor. 


 
Ekte verdiğim parti programına bakınız. Tüm hükümet üyeleri, vekiller, valiler ve diğer önemli mevkilerdeki etkili kişiler hepsi parti üyesi. 1936 yazında bu Devlet ve Parti ilişkisi daha da yakınlaştı. Parti sekreteri Şükrü Kaya , Genel Sekreter, İç İşleri Bakanı oldu ve valiler seçimle yerel kurullarla seçileceklerine otomatikman partinin illerdeki başkanı oldu, Bir vekil bu usulün Kemalizmi totaliter dönüştürecek  bir adım olabileceği için eleştirdi.’ 


 
Ekte verdiği,  4. Büyük Kongre tarafından 9 Mayıs 1935’te kabul edilmiş, Cumhuriyet Halk Partisi Programından yedi sayfa uzunluğundaki alıntının resmi bir İngilizce çevirisi. Bu yazarın C.H.P ‘ye verdiği önemi gösteriyor. Buna sonunda yazar bir not düşmüş:
‘Bu Programın önemi  Cumhuriyet Halk Partisi,  güçlü Türk Hükümetinin ilke ve eğilimlerini gösteriyor ve bunların gerçekleşmesi için çalışacağına inanılır. Aynı zamanda bu Program modern Türkiye’nin öncü kadrolarının zihniyetini yansıtıyor ve daha nelerin yapılması gerektiğini belirterek şu anki durum hakkında bir fikir veriyor. Bu beceriksiz çeviride kapsamlı Türk tarzının izlerini sürebiliyoruz.’
 

 


Kitabını ‘Yarı Başkent – Ankara’ dediği bölümle bitiriyor. Bu bölüm dönemin Ankara’sını  anlattığı gibi, Türkiye’de gördükleri ve hissetiklerinin yorumunu ve de eleştirisi yapıyor.  ‘Doğa yenilmiş bataklıklar kurtulmuş, sivrisinekler yok, uzak bir gölden şehre su getirilmiş. Büyük masraflar, ter ve para ile çöl yaşanılır hale getirilmiş. Her şey hükümet tarafından yaratılmış. Bir hafta Ankara’da kaldıktan sonra güneş ve yıldızlarında gökyüzüne Cumhuriyetin super insan gücüyle yerleştirildiğine inanacaktım’
 
Yazarın eleştirisine gelince, bütün bu çalışmalar biraz abartılı mı diye düşünüyor. Geniş yollar, binalar ve kızların en son dikiş ve modayı , Ziraat okulu öğrencilerinin pahalı makinaları öğrenmeleri, en ileri Avrupa hastahanelerinde bile zor bulunacak  en son tıbbi cihazlar,  hala büyük bir kısmı ilkel bir durumda yaşayan bu ülkede vergi paralarının harcanmasına değecek şeyler mi? ‘Ama sonunda  şöyle düşündüm, ben ben bunları eleştirmekte haksızdım, gerçi biraz dengesizdi. Ama bütün bunlar Türkiye’nin kendisinin ilerlemesine olan inancını göstermiyor muydu? Bunlar geleceğe olan inançlarını ve örnek olarak  kurulmalarını bizim hoş görüyle karşılamamız gerekmez miydi? Bir şekilde her kez Ankara’da bu geleceği planlayıp onun için çalışıyordu, ve Türkiye’nin tamamen moderleşmesini ve Avrupa medeniyetine katkıda bulunmasını hayal ediyorlardı. Ve nasıl bir hicivdir ki Türkiye bu amaçlara doğru uğraşırken, Avrupa hızla insanlığın bu büyük ideallerini  bir çok bakımdan terk ediyordu.’


 
 
İSMET İNÖNÜ O ZAMAN YABANCI BASINDA ÜLKESİNE HİZMET EDEN BİR GARSON OLARAK GÖSTERİLMİŞ.
 
Kitabını gözlerimi yaşartan Türk Hükümeti için çalışan Alman uzmanın karısıyla yaptığı konuşmayla bitiriyordu. ‘İki ay sonra Rhineland dönecek bu kadına dönme düşüncesi hiç mutluluk vermiyordu. Bana bakamadan yavaşca şöyle dedi ‘Bir Vatan ile iftihar etmek’ ‘bir çok özveri gerektirir, onlardan biri de yeni bir savaş olabilir. Ve o durumda—‘ Mavi gözlerinde karanlık bir endişe belirdi. Ama bu uzun boylu, sağlıklı enerjik, türüne haz gönlü yüce bu kadın biraz sonra gülümsedi ve dedi ki ‘ Benim küçük tek bir kızım var, ama inan bana bir Türk’le evli olsaydım, büyük bir istekle en az yarım düzene çocuk doğururdum, çünkü eminim her biri iyi bir eğitim alacaklar, onları iyi bir iş bekleyecek ve bir savaşta oğullarım katledilip yok olmayacaklar’
İşte size tarihten gerçek  tanıklar. Atatürk Cumhuriyeti ve CHP hakkında şimdi söylenen  kara propagandalarla bir de  o zaman yaşamış Türk ve Alman kadınların düşünce ve gözlemlerine bakın. İki kitabın da yeni baskıları yapılıp şimdi ki nesillerin okuması gerekli. 

Mustafa Mersinoğlu, Brighton, İngiltere
 24 temmuz 2012


Yazarın Son Yazıları:
İngiltere’deki yeni korona variyantının yayılmasına neoliberalizm dogmasının etkisi oldu mu?
Başımız sağ olsun! Halkın Habercisi’nin vicdanlı, vatansever yazarını kaybettik
Yabancı basında Karadeniz gazı