İzmir Depremi: Bir yılın ardından nereye gelindi?

İzmir Depremi: Bir yılın ardından nereye gelindi?
30 Ekim 2021 10:09

İzmir’de 117 kişinin öldüğü depremin ardından tam bir yıl geçti. Depremde ağır hasar gören binaların yerine şimdi yeni binalar yükseliyor. Ancak bazı depremzedelerin itirazları var.

 

Deniz Barış Narlı /  Deutsche Welle Türkçe

Fotoğraf: İlker Kahraman

 

İzmir’in Seferihisar ilçesi açıklarında 6.9 büyüklüğünde meydana gelen 16 saniyelik deprem 117 kişinin hayatın kaybetmesine, 1034 kişinin de yaralanmasına yol açmıştı. Depremin üzerinden tam bir yıl geçti. Peki, o günden bugüne ne değişti?

Depremde ağır hasar gören Ali Çolakoğlu Apartmanı’nın yöneticisi Taner Duman’a göre bir yılda değişen çok bir şey yok: “Yardımlar söz verildiği gibi yapılmadı. Birçok insanın eşyaları içerde kaldı. Bazı insanlar içerde kalan eşyaları için yardım alamadı. Esnafa verilen hibe sözü tutulmadı. İnsanlar proje süreçleriyle ilgili bilgilendirilmedi. Ancak söz verildiği gibi inşaatlar bir yılda tamamlandı.”

Depremin ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın onayıyla yıkılan evlerin yerine yeni binaların yapılması için çalışılmaya başlanmıştı. Bakanlık tarafından proje alanı olarak ilan edilen yedi bölgede şimdiye kadar bin dört yüzün üzerinde bağımsız bölüm inşa edildi. Bunun yanında ek konutların inşa edildiği bir de “rezerv” konut alanı bulunuyor. Söz konusu inşaatların bir kısmı tamamlanırken bir kısmı da tamamlanma aşamasında. İnşaatı tamamlanan binaların depremin birinci yıl dönümünde konut olarak teslim edilmesi bekleniyor.

 

 

‘Mülkiyet hakkımız ihlal edildi’

 
Ancak proje alanında evi bulunan depremzedelerden, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yürütülen proje ve inşaat sürece itiraz edenler var. Kendisi de depremzede olan ve bir kısım depremzedelerin vekilliğini üstelenen avukat Nalan Özbek Akın, proje alanında evi bulunan vatandaşların “mülkiyet haklarının ihlal edildiğini” savunuyor.

7269 sayılı Afetler Kanun ve Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmelik gereğince, hak sahipliği, afet sebebiyle yıkılan veya ağır hasar gören ya da muhtemel afetlerden etkilenebilecek binalarla olan mülkiyet ilişkilerini belgeleyebilen kişileri kapsıyor. Bu kişiler, yeniden yapılacak binalardan ve verilecek konut kredilerinden faizsiz olarak yararlanabiliyorlar.

DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan avukat Özbek Akın, “Proje alanındaki binalarda ağır hasarlı olanlara hak sahipliği verilirken, ağır hasarlı olmayan binalardakilere ‘sen hak sahibi değilsin’ dendi. İyi de benim evimi sen yıktın. Arsamı da aldın. Sonra bana diyorsun ki hak sahibi değilsin. Madem ağır hasarlı değildi, o zaman neden aldın arsamı? Böylesine bir mantık geliştirildi” diyor.

 

 

‘Bedel alınıyorsa sorgulamak hakkımız’

 
Öte yandan depremzedeler proje alanında eskiye göre daha az katlı ve daha az sayıda konutun inşa edilmesinden şikayetçi. Avukat Özbek Akın, kendi apartmanında üç oda bir salon dairesi varken şimdi iki odalı ve metrekaresi çok daha düşük bir evi olacağını söylüyor. Söz konusu bölgede birden fazla evi olanların da mağdur olduğuna dikkat çeken Özbek Akın, “Birden fazla evi olan kişilere de daireleri kadar hak sahipliği verilmiş değil. Yani on tane eviniz var ve yıkıldı. Sadece bir tanesi için hak sahipliği alabiliyorsunuz” diyor.

 

 

DW Türkçe’nin konuştuğu depremzedeler sürecin kapsayıcı ve şeffaf olmamasından şikayetçi. Taner Duman, depremzedelerin hangi evleri alacağının da belirsiz olduğunun altını çizerek, “Eğer devlet bedel almasaydı sorgulamasını yapmazdık. Ancak hem insanların evini alıp hem de evlerini borçlandırarak geri veriyorlar. Vatandaş para ödediği şeyi sorgulamakta haklı” yorumunu yapıyor.

Öte yandan proje alanı kapsamına sınırları dahilinde olmasa da evi ağır hasar gören diğer vatandaşlara da hak sahipliği verildi. Bu binalarda yaşayanlar inşaat firmaları ile anlaşıp kendi evlerini güçlendirebiliyor ya da yenileyebiliyorlar. Avukat Nalan Özbek Akın, depremzedelerin “proje alanındakiler ve dışındakiler” olarak sınıflandırıldığını savunarak. “Eşit haklara sahip değiliz. Depremin üzerinden üç yıl beş yıl sonra tüm mağduriyetler giderildiğinde, proje alanı dışındaki depremzedeler ile dışındakiler arasında mali durumları açısından çok ciddi farklar oluşacak. Örnek daireleri görüyoruz. İşçilikleri vasat. İki çocuklu aile yaşayamaz. Bir de bunun yanında kura çekilecek. Çok geniş bir alandan bahsediyoruz. Herkes adaletsiz bir şekilde kuraya girecek” diyor.

 

 

‘Delil yetersizliği içerisindeyiz’

 
Depremin hemen ardından soruşturma açan İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturmayı haziran ayında tamamladı. DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan İzmir Barosu Deprem Komisyonu’ndan avukat Afhan Topel, yargılama sürecinde özensizlikler olduğuna belirterek “Şu anda yargılama sürecine geçmiş olan davaların birçoğunda vefat eden veya yaralanan insanların olduğu davalar öne çıkıyor. Ölümlerin yaşandığı binalara nazaran, hiç ölümün olmadığı ancak daha sonra ağır hasar nedeniyle yıkılan binalara dair, mala gelmiş zarar nedeniyle açılmış, savcılıklarda dosyaların olmadığını görüyoruz. Bu ikisi arasında ayrım yapılması uygun elbette. Ancak diğer ağır hasar gören binaları hiç araştırmamak uygun değil” dedi. Topel sadece ölümlerin yaşandığı binalar üzerinden yargı sürecinin ilerlemesini “kamuoyuna mesaj verme amacı” olarak yorumluyor ve adaletin tam olarak tesis edilebilmesi için daha kapsamlı bir soruşturma yapılması gerektiğini ifade etti.

 

 
Öte yandan yeni inşaatların çok hızlı bir şekilde yapılması sebebiyle delil toplamanın sekteye uğradığını belirterek “Şu anda mahkemelerde görev yapan avukatlar olarak inanılmaz derece bir delil yetersizliği içerisindeyiz. Binalar yarı yıkılmış haldeyken içeriye kameralar sokulmamış, içeriye robot kameralar sokulabilirdi, o görüntüleri işleyerek biz bazı işler yapabilirdik. Hangi apartmanda hangi kurtarma ekibinin görev yaptığını bulamıyoruz. Onları bulsak onların tanıklıklarından yararlanabiliriz.” değerlendirmesini yapıyor. Bilirkişi raporlarının çok özensiz hazırlandığını söyleyen Topel, “1975 tarihli yönetmeliğe göre yapılmış binalarda 1998 ve 2018 tarihli yönetmelikteki unsurların arandığını, bu unsurların yokluğundan bahisle, bu projeleri çizenlerin suçlu ve kusurlu olduğunun iddia edildiği bilirkişi raporları var” yorumunu yapıyor.

 

 

‘Depreme hazır değil’

 
Bu arada depremin ardından İzmir genelindeki yapılarla ilgili İzmir Büyükşehir Belediyesi inisiyatifi ile çalışma başlatıldı. İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer, depremin ardından kentteki yapıların incelenmesi ve bir yapı envanteri çıkarılması vaadinde bulunmuştu. İzmir genelindeki 869 bin yapıdan şu ana kadar 33 bin 100’ünün saha ve arşiv çalışması tamamlandı. Belediye ile birlikle çalışmayı yürüten İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar, DW Türkçe’ye “Bu çalışma sonunda bazı binalar önceliklendirildi ve bir liste çıktı. Listenin başındaki binaları güçlendirilmesi veya yeniden yapılması gereken binalar olarak görebiliriz” bilgisini verdi.

 
“İzmir’in kendisi İstanbul’dan daha riskli”

 
Ayatar, inşaat maliyetlerindeki artış ve vatandaşın alım gücündeki azalma sebebiyle insanların evlerini yenilemek veya güçlendirmekte de zorlandığına dikkat çekerken, “30 Ekim depremi bize depremlere hazır olmadığımızı gösterdi. İzmir merkezli bir depremi düşünürken, 70 kilometre uzağındaki bir depremle binaların yıkılmış olması İzmir’in depreme karşı dirençli olmadığını gösteriyor” uyarısını yaptı.

Yapı envanteri çalışmalarının önümüzdeki birkaç yıl içinde tamamlanması planlanıyor.

İzmirli depremzedeler her ne kadar yapılan çalışmalardan ötürü memnun olduklarını dile getirseler de mağduriyetlerinin bir an önce giderilmesini istiyorlar.