Hukuk katliamı

Hukuk katliamı
16 Eylül 2014 15:52

Günümüzden 66 yıl önce kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB)’nde, her şahsın toplanma, düşünce ve ifade özgürlüğüne sahip olduğu kabul edilmiştir.

 

 

Kemal AKKURT H&H YORUM

 

Tarafı olduğumuz ve mevzuatımızın bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’ne göre; herkesin özgürce toplantılara katılması, örgütlenmesi, düşünce ve ifade özgürlüğüne sahip olması, temel insan haklarındandır.

 

 

Darbe Anayasası olarak küçümsediğimiz 1982 Anayasası’nda bile, herkesin düşünce ve ifade özgürlüğüne sahip olduğu, düşüncelerini tek başına veya topluca söz, yazı, resim veya başka yollarla açıklama hakkının olduğu düzenlenmiştir. Bu özgürlükler, resmi makamların müdahalesi olmaksızın, haber veya fikir almak ya da vermek özgürlüğünü de kapsar. Herkesin önceden izin almaksızın, şiddetsiz toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğu da yine Anayasa ile düzenlenmiştir.

 

 

Dikkat edilirse gerek İHEB, gerek AİHS ve gerekse mevcut Anayasa’da, temel hak ve özgürlükler tanımlanırken, cümleye “herkes” diye başlanıyor. Yani ‘iktidara yakın olanlar, iktidarın hoşlandığı toplantı ve gösterilere katılırlar’ denmiyor! Zira, iktidar icraatlarından memnun kesimlerin bir rahatsızlığı veya memnuniyetsizliği söz konusu olamaz. Tam tersine, iktidarın icraatlarından rahatsız olup, memnun olmayanlar esas olarak bu hak ve özgürlükleri kullanırlar.

 

 

Geçen yılın Mayıs ayında, sivil vatandaşlar ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarından oluşan bir grup, İstanbul’daki Taksim Gezi Parkı’nın yerine yapılacağı açıklanan Topçu Kışlası’nı ve ağaçların sökülmesini protesto için toplandılar. Barışçıl bir şekilde süren toplantılar, polisin orantısız güç kullanması sonucu, ülke geneline yayılan protestolara dönüşmüştür. Olayların büyümesinde siyasi iktidarın ötekileştiren, küçümseyen ve aşağılayan söz ve tutumları da etkili olmuştur. Polis şiddeti sonucu 7 gencimiz yaşamını yitirmiş, binlercesi yaralanmıştır.

 

 

“Gezi Olayları” olarak adlandırılan bu olaylarda, başta yaşam hakkı olmak üzere, çevre hakkı, toplanma ve örgütlenme hakkı, ifade özgürlüğü, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı gibi pek çok temel insan hakkı ihlal edilmiştir. Bu temel haklar, güya Anayasa ve Uluslararası Sözleşmelerle güvence altına alınan haklardır. Türkiye’de Anayasa’nın, yasaların ve uluslararası sözleşmelerin bile çok fazla önemi olmadığı anlaşıldı. Bu nedenledir ki, uluslararası camiada insan hakları karnemiz hep kırıklarla dolmaktadır.

 

 

Son günlerde basından takip ettiğimiz Gezi Olayları ile ilgili gelişmeler, insanın kanını donduran cinsten. Gezi protestolarına katılan Beşiktaş Spor Kulübü’nün taraftar grubu olan “Çarşı” üyeleri hakkında “darbe”, “hükümeti devirmek” gibi iddialarla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarının istendiğini öğreniyoruz. İddianame, tam bir hukuk katliamıdır. Bu iddianamenin mahkemeden dönmesini beklerken, mahkemece iddianamenin kabulüne karar verilmesi haberi, hukukçuların ve insan hakları savunucularının şaşkınlığını daha da arttırmıştır. Böylece Türkiye, uluslararası camiada ve uluslararası kuruluşlar nezdinde çok daha fazla itibar kaybedecektir.

 

 

Basından incelediğimize göre Savcılık, polislerin düzenlediği fezlekeleri alıp, iddianame olarak kopyalamış. Türkiye’nin her yerinde, birbirini tanımayan, kendiliğinden bir araya gelip toplanan bu insanların “örgüt” kurdukları iddia edilerek, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile yargılanmaları, tam bir hukuk katliamıdır. Mevzuatımızda idam cezası kaldırılmasaydı, muhtemelen idamları istenecekti bu insanların. Tıpkı 12 Eylül’de yapılan hukuksuz yargılamalar gibi.

 

 

Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı her dönemde problemli olmuştur. Ancak yargıda son yıllarda yapılan dizayn çalışmaları ile tarafsızlık ve bağımsızlık dibe vurmuştur. Bir ülkeye ancak bu kadar kötülük yapılabilir…

 

 

 

[email protected]

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Emek ve Dayanışma Bayramı
Dünya Barış Günü
Avukatlar Günü