Hatay’da analar kan ağlıyor

Hatay’da analar kan ağlıyor
16 Eylül 2013 09:52

Gezi sürecinde oğullarını yitiren Antakyalı 3 anne faillerin korunmasına isyan ediyor.

 

 

Hatay Armutlu, Gezi eylemleri ile başlayan süreçte 3 genç insanın cenazelerinin kalktığı acılı, yaslı bir mahalle. Ali İsmail Korkmaz, Abdullah Cömert ve Ahmet Atakan’ın ölüm haberiyle hayatlarında onarılamaz yaralar açılan anneleri, oğullarının aslında kim olduğunu ve içinde bulundukları ruh halini gazetemize anlattı. Atakan ailesinin evinde bir araya geldiğimiz anneler, oğullarının kaybıyla kan ağlıyordu.

 

Ayrımcılığa dayanamıyordu

Ahmet Atakan’ın annesi Emsal Atakan, oğlunun Gezi süresince yaşanan ölümlere çok tepki gösterdiğini anlatıyor. Eylemlere destek verme nedenini ise “Son zamanlarda bizlere yapılan ayrımcılığa dayanamıyordu” sözleriyle ifade ediyor.

 

Ahmet evden çıkarken, size ne söylüyordu, onu eylemlere iten neydi?

 

Medeni Yıldırım, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz’ın ölümlerini duyduğunda, onların analarının ağladığını gördüğünde evdeki eşyaları kırdı, sabahlara kadar uyuyamaz oldu. Çok üzüldü ve çok tepkiliydi yaşananlara. Alanlara giderken oğlumun tek bir inancı vardı: Barış.

 

Neden biliyor musunuz? Benim oğlumun bebekliğinden son gününe kadar yaşadığı yer “Hatay Medeniyetler Kenti”, duyduğu tek söz barış. O alanlara giderken ben de peşinden giderdim, çünkü biliyordum ki polis öldürmek için vuruyor, oğluma da bunu söylüyor, dikkat etmesini tembihliyordum. O da “Korkma anne bir şey olmaz biz hakkımızı arıyoruz” diyordu, “Bu ülkede huzur içinde yaşamak istediğimiz için gidiyoruz” diyordu.

 

İnsanlarla, çevresiyle ilişkisi nasıldı?

 

Ahmet’in Kürt, Türk, Alevi, Sünni, Hıristiyan hiç fark etmez, her dinden her mezhepten her ırktan arkadaşı vardı. Manisa’da 4. sınıf öğrencisiydi ve yaşadığı evdeki ev arkadaşları farklı kimliklerden insanlardı. İşte buydu zaten benim oğlumun alanlara gitmesine neden olan; bugün Türkiye’de AKP’nin yaptığı ayrımcılığı kaldıramamasıydı. Son zamanlarda “Neden şehrimizde gittiğimiz hastanede artık bizimle ilgilenilmiyor”, “Neden bize ayrımcılık yapılıyor”, “Neden şehir ikiye bölünüyor”, dahası, “Neden Hatay’da terörist kampları kurulmasına izin veriliyor” diye tepki veriyordu. Çünkü bizim ölen gençlerimize bakarsanız hiçbiri cahil değil, hepsi aydın gençler.

 

Polis, gençleri çığrından çıkardı

 

Gezi eylemleri süresince Armutlu hep görmezden gelinmeye çalışıldı ama en fazla kayıp da buradan verildi. Sizin gözünüzle, Armutlu’da nasıl bir atmosfer vardı?

 

Gezi eylemleri sürecinde Antakya’nın merkezine gitmelerini yasakladılar gençlerin ve bu nedenle gençler daha da çıldırdı. Polisin uyguladığı aşırı şiddet olayları çığrından çıkardı. Polis gençleri galeyana getirdi, 100 kişilik oturma eylemine dahi 10 TOMA geliyordu. Ve şimdi… Ben yıllarca emek verdim, büyüttüm, gözbebeğim gibi baktım evladıma ve sonra biri gelip çocuğumu aldı benden! Bu çocuklar herkesin gözü önünde öldürüldü ve her şey örtbas edildi. Ve benim oğlumun ölümünün üzerinden daha yarım saat geçmeden düşüp öldüğü kesin bir dille verildi.

 

Benim oğlum düşüp öldüyse dahi onu yine polis öldürdü, yine Erdoğan öldürdü, çünkü bu olayların zıvanadan çıkmasına onlar neden oldu. Mısır halkına ağlayan Erdoğan bizim evlatlarımızın ölümüne ağlamıyor, hükümetten hiç kimse bizi arayıp da başsağlığı bile dilemiyor, neden! Biz onların düşmanı mıyız? Bir kere şunu bilsinler, biz Erdoğan sayesinde Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşamıyoruz.

 

Bir anne olarak bundan sonraki süreç konusunda endişeli misiniz?

 

Elbette. Benim evladımın suçu “savaşa hayır” demek mi? Bütün Türkiye’nin annelerine sesleniyorum buradan, evlatlarını kaybetmek istemiyorlarsa çok iyi düşünsünler. Benim yüreğim yandı, anaların yürekleri yandı, başka anaların yürekleri yanmasın, evlatlarına sahip çıksınlar. Onların da evlatları bir gün “savaşa hayır” diyebilir, bunun karşılığında öldürülmeleri mi gerekir? En büyük acı evlat acısıymış ve bunu bize yaşattılar.

 

ABDULLAH’IN ANNESİ HATİCE CÖMERT:

Saçının ucunu gösterdiler

Abdullah Cömert’in annesi Hatice Cömert, “Ben oğlumu kaybettim ama kendimi de gömdüm o toprağa. Her sabah pencerenin dibinde oturup oğlumu bekliyorum, hâlâ gelir diye umudum var” sözleriyle anlatıyor içinde bulunduğu ruh halini. “Benim oğlum ne yaptı da öldürüldü, arkadaşlarıyla direnişe gitmekten başka?” diye soruyor.

 

Abdullah’ın nasıl bir hayatı vardı?

Biz sıcakta çalışıp, kuru ekmek yiyip oğlumuzu bugünlere getirdik. 22 yaşına gelene kadar hakkında tek bir şikâyet olmadı. Arkadaşlarını çok seven, gezmeyi seven, atılgan, konuşkan, güler yüzlü bir çocuktu. İşçiydi, iki ay sonra askere gidecekti, bu ülkeye vatani görevini yapacaktı. O, bu ülkeyi koruyacaktı ama bu ülkenin polisleri onu öldürdüler.

 

Abdullah’ın öldürüldüğü gün neler yaşadınız?

Oğlumun öldürüldüğü gün polisin çok sert olacağının duyumunu almıştık. Gerçek silah kullanılacağı, bir ölümün kesin olacağı konuşuluyordu. Bir AKP milletvekili, o gün Erdoğan’ın, polisin gerçek silah kullanmasına izin verdiğini söylemişti. Ben de oğluma da gitme dedim, yalvardım. Zaten gece kötü rüya da görmüştüm. Dinlemedi, gitti, “Ne yapalım anne, ölürsem de benim için üzülme” dedi giderken. Duramadım, ben de peşinden gittim. Meydanda baktım binlerce kişi var içim biraz rahatladı, korkulacak bir şey yok gibiydi. Bir süre sonra eve dönelim diye Abdullah’ı aradım ama cevap vermedi. Sonra eve döndüm ve tekrar tekrar aradık.

 

Geleceğim dedi ama gelmedi. Sonra bir arkadaşı açtı telefonu, Abdullah’ın vurulduğunu ama hafif yaralı olduğunu söyledi. Koştuk hastaneye gittik, ama hastanede kimse bize bir şey söylemedi, kimse bana oğlumu göstermedi! Bir süre sonra bize kapıları açtılar ki oğlum ölmüş! Ama bana oğlumun yüzünü göstermediler. Ağladım yalvardım, yine de oğlumu bana göstermediler. Abdullah’ı hızla önümden kaçırdılar. Yüzü örtülmüş, sadece saçlarının ucunu gördüm. Savcı bana şikâyetçi misiniz diye sordu, tabii ki şikâyetçiyim dedim. “Neden şikâyetçisin” diye sordu bana biliyor musunuz? Neden şikâyetçiymişim, oğlum öldürüldü benim!

 

Faillerin ortaya çıkarılmaması size ne hissettiriyor?

O Vali, Emniyet Müdürü, savcı hepsi birlik olmuş katilleri gizliyorlar. İsteseler benim oğlumun katillerini hemen bulurlar ama istemiyorlar. Benim oğlum hakkını aradı, barış istedi, karşılığında katilleri saklanıyor. Beşşar Esad’a katil diyorlar, onlar katil değil mi?

 

ALİ İSMAİL’İN ANNESİ EMEL KORKMAZ:

Faillerin saklanması içimizi yaktı

Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz da, oğlunun ölümüne duyduğu acı kadar, faillerin uzun bir süre saklanmış olmasından dolayı acı çekiyor. “Çocuklarımızın katillerini bildikleri halde gizliyorlar, bu daha bir yakıyor içimizi” ifadelerini kullanıyor.

 

Ali İsmail’in failleri, çok sancılı bir sürecin ardından ortaya çıktı. Bundan sonrası için ne bekliyorsunuz?

Benim oğlum darp edildikten sonra 38 gün boyunca direndi yaşayabilmek için. Ne bu ülkeyi yönetenler ne vali ne emniyet müdürü, kimse ağzını açmadı bu süreçte. Ne zaman ki Ali İsmail gözlerini açamayacak duruma geldi, Eskişehir Valisi arkadaşları dövdü diye bir açıklama yaptı. Bir kere İslam dininde ölünün arkasından konuşulmaz, bunlar her ölen çocuğun arkasından konuşuyor! Sonra çok şükür ki görüntüler ortaya çıktı. Ali İsmail belki biraz daha şanslı bu konuda çünkü failleri bulundu ama şimdi sonucu da çok merak ediyoruz. Umutla bekliyoruz cezalarını almaları için. Çünkü Türkiye bir hukuk devleti değil ve bu yüzden korkuyoruz, endişe duyuyoruz, katillerin gerekli cezayı almayacağından şüpheleniyoruz.

 

Geleceğe yönelik hayalleri, idealleri nelerdi?

İngilizce öğretmenliği okuyordu, mütercim tercüman olmayı, dünyayı dolaşmayı hayal ediyordu. Hayat dolu, doğayı, hayvanları ve çocukları çok seven bir insandı. Çocukları toplayıp onlara kitap okuturdu, en iyi özet çıkarana kendi harçlığından hediye alırdı.

 

Gezi eylemlerine katılmasındaki amaç neydi?

Ali İsmail her zaman yanlışa karşıydı. Evdeyken de, 85 yaşındaki dedesi bile yanlış bir şey söylediğinde en başta Ali İsmail karşı çıkardı. Bizi de her konuda uyarırdı. Ali İsmail o gün yeni eve taşınmak için kontrat imzalamaya çıkmış. Dönüşte eylemcileri görüp onlara takılmış, hatta bir arkadaşı ısrarla eve gidelim demiş ama o eylemde kalmak istemiş. Çünkü barış, demokrasi, özgürlük söylemlerini, bunun için bir şeyler yapmayı bırakıp gitmeyi kendine yedirememiş. Zaten 14 yaşındayken açık kalp ameliyatı oldu benim oğlum, kendini biber gazından koruması gerektiğini biliyordu. Zarar görmemek için o sokağa geçti. Ölümünden sonra evimize gelen gençler anlattı bunu. Biz çocuklarımızı sevgiyle büyüttük ve onlar sevgisizliğe yenildi.

 

Cumhuriyet