Hacıbektaş Belediye Başkanı: Ergenekon davası toplumda kaos ortamı oluşturdu

Hacıbektaş Belediye Başkanı: Ergenekon davası toplumda kaos ortamı oluşturdu
14 Ağustos 2013 13:56

Nevşehir’in Hacıbektaş İlçesi Belediye Başkanı emekli Tuğgeneral Ali Rıza Selmanpakoğlu, “Ergenekon davası nedeniyle yatan bilim adamları, gazeteciler, komutanlar ve yazarlara dayanarak toplumu baskı altında tutmanın kaos ortamı oluşturduğu ortadadır” dedi.

 

Belediyedeki makam odasında basın mensuplarının gündeme dair sorularını yanıtlayan CHP’li Belediye başkanı Selmanpakoğlu, Ergenekon Davası ile ilgili düşüncelerinin sorulması üzerine, “ Davayla alakalı olarak herkes konuştuğu için ben de konuşabilirim. En kolay yol, yargıya taşınmıştır, yargıyı bekleyelim. Ergenekon olayı, Silahlı Kuvvetler’in en önde gelen komuta kademesinin ve özellikle terörle mücadelede başarı elde eden çok sayıda subay ve astsubayın çok ağır cezalara çarptırıldığı bir mahkeme olarak önümüzde durmaktadır. Bunların belgeleri ortaya konmuyor. Dijital ortamdaki belgelerin düzmece, tarih anlamında farklılık doğurduğunu basından takip ediyoruz. Tutukluluk süresi de mahkeme tarafından alabildiğine uzatılmıştır. Bütün bunlar Türkiye’nin hukuk devleti olması bakımından güven ortamını sarsmıştır. Suçu olan hukuk devletinde yargılanacak ve cezaya çarptırılacaktır. Ama yargılamalar mahkemeler tarafından uzatılarak bir noktadan sonra da sanki siyasalmış gibi ortaya konması bir takım şaibeleri de beraberinde getiriyor. Ne demek gizli tanık. Gizli tanık diye ortaya çıkan adam yıllardır PKK’nın davulunu çalan, birçok askerimizin katledilmesine neden olmuş kişidir. Bunun karşısındaki komutanı savunacak hali yoktur. Özel yetkili mahkemelerin çağdaş hukukta yerinin olduğuna inanmıyorum. Normal mahkemelerde yargılanmalı ve kısa sürede kararlar alınmalıydı. Orada yatan bilim adamları, gazeteciler, komutanlar, yazarlara dayanarak toplumu baskı altında tutmaların kaos ortamı oluşturduğu ortadadır. Bunun sonucu dolaylı yollardan da olsa işte Gezi olaylarında çıktı. Gezi olaylarındaki gençler geleceklerinden emin olsalardı kalkıp da iki tane ağaç kesildi diye ortaya çıkmazlardı” dedi.

HÜKÜMETTEN ALEVİLERİN BEKLENTİLERİ

Hükümetin alevilerle ilgili çalışmalarının sorulması üzerine ise geçmişte alevi kurultaylarının şimdiki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olan o zamanki Devlet Bakanı Faruk Çelik’in katıldığı ve olumlu olarak bakılabilecek bir ortamda düzenlendiğini kaydeden Ali Rıza Selmanpakoğlu ancak önemli gördükleri ana unsurlarda hükümetin adım atmadığını söyledi. Selmanpakoğlu, sonuç raporlarını okuduğunda büyük bir değişimi hükümetin algılamadığını veya algıladıysa da hayata geçirmesinin belirli bir zaman sürecine bağlı olduğu kanaatinin hasıl olduğunu kaydetti.

Raporlarda cemevlerinin ibadet yeri olarak resmiyet kazanması konusunun ince manevralarla ifade edildiğini ve kabul edilir görülmediği sonucunu çıkardığını ifade eden Selmanpakoğlu,“Zaten bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın vermiş olduğu fetvaya bağlı olarak da Yargıtay ‘cemevleri ibadet yeri değildir’ diye karar verdi. Yargıtay gibi bir adalet mekanizmasının inanç konusunda tamamen hükümetin istediği noktada karar vermesi bizim gibi Alevi Bektaşiler arasında yadırgandı. Cemevleri, Alevi-Bektaşiler için ibadet yeri olarak kabul edilmelidir. Bundan bütün Alevi-Bektaşiler cemevlerine gidiyor anlamı çıkmaz. Bazıları hiçbir yere gitmez. Burada aslolan yüzyıllardır gelen geleneklerin yasal statü içerisinde hiçbir baskı olmaksızın, özgürce yapılabilmesidir. Bu da ülkede birlik, beraberlik açısından, kimsenin birbirini ötekileştirmemesi açısından çok önemli bir konudur. Zaten cemevleri ibadethane olarak faaliyettedir. Kimse de gidip kapatmaya kalkmıyor. Ama yasal güvencesi yok, bu yapılmalı” dedi.

ZORUNLU DİN DERSLERİ KALDIRILMALI

Alevi-Bektaşiler için bir diğer önemli konunun zorunlu din dersleri olduğunu belirten Hacıbektaş Belediye Başkanı Selmanpakoğlu, “ Dünyanın hiçbir yerinde bırakın dini anlamda herhangi bir dini simge ile bile okullarda bir taraf görüntüsü ortaya koymak gelişmiş ülkelerde mümkün değildir. Amerika’da boynunuzda haçla okula gidemezsiniz. Avrupa’da da böyledir. Bizde ise okullarda zorunlu olarak sünni anlayış okutulmaktadır. Alevi-Bektaşilik Orta Asya’dan Türkmen geleneklerinden katıksız olarak gelen, Hz. Ali ve Hz. Muhammed dönemindeki son derece özgürce kendi gelenekleriyle İslamiyet’i birleştirmesinden kaynaklanan bir anlayıştır. Bunun temelinde de sevgi yatar, korku yatmaz. Din derslerinde siz sevgiyi mi korkuyu mu anlatacaksınız ? Her ayetin sonundaki yüzde 99 olan o korkuyu nasıl ifade edeceksiniz ? İşte Alevi-Bektaşi olayının din derslerinde ortaya çıkaracağı en önemli sorun budur. Alevi-Bektaşiler Tanrı’ya korku ile değil sevgiyle bağlıdır. Zorunlu din dersleri kaldırılsın diyoruz ama buna hükümet yanaşmıyor” diye konuştu.
MADIMAK OTELİ İNSANLIK MÜZESİ’NE ÇEVRİLMELİ

Tarihte Alevi- Bektaşilerin zulüm görmesinin örneklerinin çok olduğunu, yakın geçmişte ise Kahramanmaraş’ta, Sivas’ta ve Çorum’da toplu katliamların yapıldığını belirten Selmanpakoğlu, “Sivas’taki katliam Alevi-Sünni ayrışması ile ilgili değildir. Tamamen aydınlarla aydın olmayanlar arasındaki bir konudur. Aydın olmayanların aydınları katletmesidir. Orada katledilenlerin 17’si Alevi, gerisi Sünni’ydi. Yargı süreci başladı. Çok kişi yurtdışına kaçtı, bazıları Sivas’ta karakolun dibinde oturup da görmezden gelinerek yakalanmadı ve yargı önüne çıkarılmadı. Sonra da zaman aşımı bahanesi ile affedildi. Bu Alevi-Bektaşilerde olduğu gibi tüm aydınlarında yüreğinde yaradır. Bunun giderilmesi için Madımak Oteli’nin İnsanlık Müzesi’ne çevrilmesi görüşü Aydınlarda ve Alevi-Bektaşilerde hakim olmuştur. Fakat bu da halledilemedi, bekleniliyor. Bu yapıldığında yargıya güvende artacak. Bir toplumda yargıya güven sarsılırsa o toplumu yok etmek, parçalamak, anarşi oluşturmak çok daha kolaydır” dedi.

KÖPRÜYE YAVUZ SULTAN SELİM ADI VERİLMEMELİ

Üçüncü Boğaz Köprüsü yapılmasının başka bir konu, yapılacak köprüye daha ortada bir şey yokken hemen Yavuz Sultan Selim adının veriliyor olmasının ve ilan edilmesinin başka bir şey olduğunu kaydeden Selmanpakoğlu şöyle konuştu:

“Bu durum Alevi ve Bektaşilerin son derece üzülmesine neden olmuştur. Bu sünnilerle aramızda zor oluşan birlik, beraberlik, kardeşlik ve dostluk duygularının yerini önceden olan yaraların kabuklarının kaldırılmasına neden olacak bir davranıştır. Konu sanıyorum ki alevi veya diğer aydınlarla görüşülmeden hükümet tarafından aceleyle alınmış bir karar olarak düşünüyorum. Yoksa art niyetli olarak değerlendirmek son derece sakıncalıdır. Yavuz Sultan Selim tarihte babasını tahttan indirerek yerine geçen ve babasını Dimetoka’ya sürgüne gönderirken yolda öldürten tek padişahtır. Halifeliği getirmiştir. Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olma temellerine oturtulunca halifelik kaldırılmıştır. Aleviler tarafından köprüye isminin verilmesi halifeliğin kaldırılmasının rövanşı gibi algılanıyor. Yavuz Sultan Selim, Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük fetihçilerinden birisidir. Bunu kabul edeceğiz. Bu ayrı bir özelliktir. Yavuz Sultan Selim, Şeyhülislamı olan Ebussuud’a ve altında çalışan Şeyh Hamza’ya özel fetvalar verdirerek Alevi ve Bektaşiliği aşağılayarak 40 bin alevinin öldürülmesine neden olmuştur. Onun için oraya ‘Barış, Kardeşlik, Dostluk Köprüsü deyin ama birlik ve beraberliğimizi sıkıntıya düşürecek bir isim vermeyin’ diyoruz. Bir de alevi köylerine cami yaptırma sevdasından da vazgeçilmelidir.”