Gübre, tekellere emanet edildi! ‘Yüzde 9o oranında dışa bağımlıyız’

Gübre, tekellere emanet edildi! ‘Yüzde 9o oranında dışa bağımlıyız’
22 Mayıs 2021 10:01

Ülke geneline yaygın olmakla beraber özellikle ülkenin doğusunda derinleşen afet büyüklüğünde kuraklık nedeniyle çiftçi zor günlerden geçiyor. Arpa, buğday üretiminde rekolte kaybı yüzde 80’lere ulaşmış durumda.

 

 

Birgün’den Ozan Gündoğdu’nun haberine göre afet ilan edilmesi halinde çiftçiye ilave ödeme yapması gereken hükümet ise çiftçinin feryadına henüz kulak kabartmış değil. Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı TARSİM Genel Müdürü Serpil Günal ve beraberindeki heyet 17 Mayıs’ta bölgeye bir ziyaret gerçekleştirmiş olsa da henüz kuraklığa karşı çiftçinin zararını telafi edecek bir takvim açıklanmadı.

 

 

ARTIŞTA 25 AYIN ZİRVESİ GÖRÜNDÜ

 

 

Kuraklıkla mücadele eden çiftçinin, belini bir yandan da artan girdi maliyetleri büküyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) dün, mart ayına ilişkin tarımsal girdi fiyatları endeksini açıkladı. Tarımsal girdide 1 yıllık fiyat artışı yüzde 21,03. Bu oran 2019’un Şubat ayından bu yana yani son 25 ayın en yüksek yıllık fiyat artışına karşılık geliyor. Alt kalemlerde ise en yüksek artış gübrede yaşanıyor. Üretim maliyetinin en önemli kalemlerinden biri olan gübrede yıllık fiyat artışı yüzde 39,13. Ancak bu oranı duyan çiftçiler TÜİK’in verilerine inanmıyor. O kadar ki, devletin diğer kurumları da gübredeki fiyat artışına ilişkin farklı oranlar açıklıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın verilerine göre mart ayında ÜRE gübresinde yaşanan yıllık artış oranı yüzde 55,40. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) ise yine mart ayında ÜRE gübresinde yaşanan yıllık fiyat artışının yüzde 75 olduğunu söylüyor. Veriler birbiriyle çelişse de kamu kurumlarının beceriksizliği gübre krizindeki en önemli sonuçlardan biri.

 

YÜZDE 90 ORANINDA DIŞA BAĞIMLI

 

 

Gübre fiyatlarındaki artış büyük ölçüde Türk Lirası’ndaki değer kaybından kaynaklanıyor. Çiftçi büyük ölçüde kimyasal gübre kullanmak zorunda. Zira organik gübrenin üretimi yeterli olmadığı gibi, üretim maliyetleri de kimyasal gübreden yüksek. Ancak kimyasal gübrede hammadde kaynakları bulunmadığı için gübre sektörü yüzde 90’ın üzerinde dışa bağımlı durumda. TÜİK’in verilerine göre 2013 yılındaki gübre ithalatı 1,61 milyar dolar. Bu tutarın o yıl için TL karşılığı 3,05 milyar TL. 2019 yılındaki gübre ithalatı ise 1,42 milyar dolar. Ancak bu tutarın o yıl için TL karşılığı 8,03 milyar TL. Çok açık biçimde maliyet artışı bir krize dönüşmüş durumda. Devletin resmi kaynakları gübre fiyatlarındaki artışın ne kadar olduğunu tespit dahi edemiyor ve kurumlar birbiriyle çelişiyor.

 

 

SORUN AKP İLE BOYUT KAZANIYOR

 

 

Türk Lirası uzun yıllardır istikrarsız. Ancak buradan hareketle “Gübredeki fiyat istikrarsızlığı on yıllardır sürüyor” demek doğru değil. Sorunun temelinde Özal dönemiyle birlikte başlayıp Erdoğan dönemiyle birlikte derinleşen piyasalaşma süreci yatıyor.

Kente göçle birlikte tarım üretiminin azalması, beraberinde nüfus artışıyla beraber tüketimin artması 1950’li yıllarla birlikte ülkenin tarımsal verimliliğini artırmak zorunda bıraktı. Bunla birlikte gübre kullanımı da önem kazanmaya başladı. Böylece Türkiye’nin ilk suni gübre fabrikası GÜBRETAŞ, 1954’te İskenderun’da kuruldu. 1961 yılından itibaren gübrenin fabrika çıkış fiyatı Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tavsiyesiyle hükümet tarafından tespit edilmeye başlandı. Gübrenin dağıtımında yetkili kurumlar ise Türkiye Zirai Donatım Kurumu (TZDK) ve Şeker Fabrikaları’ydı. Yani zaten kamunun elindeki GÜBRETAŞ’ın çiftçiye satacağı gübrenin fiyatını hükümet belirleyebiliyor, böylece fiyat istikrarsızlığına karşı çiftçi kamu tarafından korunabiliyordu. Bu düzen yıllarca devam etti. 1974’te patlak veren petrol krizinin yarattığı maliyet artışlarına ilişkin çiftçinin korunmasını sağlayan da bu kamu düzeni oldu.

 

 

GÜBRE, TEKELLERE EMANET EDİLDİ

 

 

Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü’nün (TAGEM) 2018-2022 yılları arasını kapsayan “Gübre sektör politika belgesi”ne göre sektörde ithalatçı veya üretici tam 1284 firma bulunuyor. Bu durum ilk bakışta sorunsuz işleyen bir tam rekabet piyasası görüntüsü verse de, işin iç yüzü daha farklı. Aynı belgeye göre Toros, İgsaş, Bogfaş, Ege Gübre, Gemlik ve Gübretaş’tan oluşan 6 şirket piyasanın yüzde 80’ini temsil ediyor. Yani 1284 firmanın 1278’i piyasanın yüzde 20’sini paylaşırken, 6’sı yüzde 80’i elinde tutuyor. Bu 6 şirket içinde TEKFEN Holding’e bağlı Toros Gübre, klasik gübrelerde Türkiye’nin üretim kapasitesinin yüzde 38’ine sahip.

Öte yandan gübre piyasasında Türkiye’nin ithalatçı konumda olması, ülkenin gübre şirketleri, Toprak Mahsülleri Ofisi ve küresel gübre şirketleri arasında bir bağımlılık üçgeninin kurulmasına da neden oluyor. TAGEM raporuna göre dünyadaki gübre ihracatının yüzde 35’ini 10 adet gübre şirketi gerçekleştiriyor. (Bu şirketler ve ciroları tablo 1’de). Dolayısıyla Özal’la başlayıp Erdoğan’la devam eden piyasalaşma sürecinin sonunda ülke çiftçisi büyük oranda bu 10 şirketin müşterisi haline getiriliyor.

Yani kamu, gübre fiyatlarını belirlemek bir yana etki etmek konusunda bile etkili araçların tümünü piyasanın tekeline terk etmiş durumda. 2000’li yıllarda döviz kurunun istikrarlı seyri devam ederken fark edilmeyen bu sorun, son yıllarda gittikçe boyut kazanıyor. Gübre fiyatlarındaki en iyimser tahmin TÜİK’e ait. Bu kurum bile Mart 2016 ile Mart 2021 arasında gübredeki fiyat artışının yüzde 125 olduğunu ortaya koyuyor. Çiftçiler ise bu fiyat artışının son 5 yılda değil son 1,5 yılda gerçekleştiğini söylüyor.