Gezi Parkı hareketi terör örgütü korkusuna feda edilmemeli

Gezi Parkı hareketi terör örgütü korkusuna feda edilmemeli
8 Haziran 2013 01:00

Şu anda şöyle bir temel soru var…

Safile USUL H&H YORUM

Gezi Parkı eylemleri tüm Türkiye çapına yayılan bir sivil toplum hareketi.

Ancak terör örgütleri bunu örnek göstererek veya burdan çıkışla çeşitli silahlı isyan olaylarına doğru gitmenin yolunu bulmaya çalışırlar mı ve bu durumdan dolayı ortaya insan hayatını tehdit eden çatışmalar çıkar mı?

Tahminimce bu tür kaygılardan hareketle Bahçeli bugün, “Gezi Parkı’nın arkasında PKK var, orada PKK intifadasının hazırlık çalışmasını yapıyorlar.” dedi.

Gezi Parkı eksenli sivil toplum hareketinin PKK ile hiçbir ilgisi olmadığını herkes biliyor ve Bahçeli bu cümleyi MHP’lilerin Gezi Parkı alakasını kontrol altına almak için söylüyor ama…
“PKK intifadasına hazırlık yapıyorlar.” sözü üzerinde şu şekilde durulabilir…

Gerçekten de PKK ileride, “Biz meydanları işgal ediyoruz.” gibi bir çıkış yapabilir.

Her toplumda modelleme vardır. Siyasi olarak da davranış tarzı modellemesi de toplumlarda hep görülür.

Ancak Gezi Parkı eylemleri bu korkuya feda edilmemeli…

Şu nedenlerle…

1-Şu anda Taksim Gezi Parkındaki atmosferin kontrolü tamamen sivil toplum hareketçilerinin yönetiminde. Bu böyle adı konmuş bir yönetim değil ama ordaki psikolojik hava bunu zaten kendiliğinden oluşturuyor. Nitekim önceki akşam ABD ve İsrail bayrağı yakılmasına engel oldular. Hatta ısrar etmelerine bile gerek kalmadı, bayrak yakmak isteyenler ilk tepki oluşur oluşmaz hiç itiraz etmeden bundan vazgeçtiler. Tabii, Taksim meydanına gelenler arasında belki silahlı terör örgütü mensupları da vardır ama onların bu alanı domine etmesi, etkilemesi mümkün değil. Onlar da ordaki psikolojik ortama uyuyorlar çünkü uymazlar ve silah gibi şeyler kullanırlarsa, gelecek bir polis müdahalesinde kendilerini koruyacak bir toplum desteği bulamazlar.

2-PKK ilerde meydanlarda silahlı gerilim tırmandırma gibi bir tavra girerse bu sivil hareket orda olmaz çünkü bu sivil hareket, “çatışalım da insanlar ölsün”e fersah fersah uzak bir yapı ve psikoloji taşıyor.

3-Bu sivil toplum hareketi kendi dinamikleri ve kendi çağdaş ölçütleri içersinde olağanüstü bir dönüşüme sebep oldu ve bu demokrasi hareketinden beslenmeye Türkiye’nin ihtiyacı hala daha var.

Şimdi bir de…

Gezi Parkı hareketi korkulara feda edilmemesinin yanı sıra ve bunun da ötesinde, Taksim’de yerleşik hale gelirse çok iyi olur.

Şöyle ki…

Bu sivil hareketin mensupları ve onların oluşturduğu kütüphane, çadır, yiyecek dağıtan masalar, şarkı söyleyen gruplar vs. artık Taksim Gezi Parkı’nın yerleşik parçaları haline gelmeli.

Yani, orda durmalı, tıpkı dünyadaki büyük metropollerin meydanlarında yerleşik hale gelmiş yumuşak yüzlü, sevimli, rahatlık ve güven veren gruplar ve insan dostu liberal semboller  gibi.
Ki, onlar Taksim Parkı yoluyla Türkiye’ye ve dünyaya damgalarını vurarak tarihe geçtiler.

Taksim’e, Gezi Parkına ve Türkiye’nin doğasına, demokrasiye, dost bir şehircilik kültürüne olan uyumları nedeniyle de buna çok uygunlar.

Sizsiz bir Taksim bana artık çok çorak gelir.

O maziyi taçlandıran çocuklar, sanatçılar, gençler, yetişkinler; sizsiz olmaz artık orası.

TOPÇU KIŞLASI ERDOĞAN İÇİN BİR SEMBOL MÜ?

Tabii, başından beri bu Topçu Kışlası tartışmasını izliyoruz ama bunun rant yönü dışındaki tarihi sembol yönünü ben daha yeni öğrendim.

Topçu Kışlası 1909’da, yapılan bazı reformlar üzerine “Şeriat elden gidiyor” diye ayaklanmış ve ordaki isyanı bastırmakla o zamanlar çok genç bir yüzbaşı olan Atatürk görevlendirilmiş.

Sonradan da herhalde işlevsiz de kaldığı için yıkılmış.

Fakat burda dikkat çeken şu…

Erdoğan Topçu Kışlası ısrarına ilişkin, dün dedi ki..

“Ben 1994’de İBB Başkanı iken bir arkadaşım bana Topçu Kışlasını anlattı, ben de o zaman öğrendim.”

O arkadaşı ona nasıl anlattı Topçu Kışlasını acaba?

Mesela, “Topçu Kışlasını laik kefereler yıktı, biz yeniden yapalım” mı dedi?

Burasını bilmemekle beraber…

Erdoğan’ın sürekli olarak Cumhuriyet sembolleri ile Osmanlı sembollerini karşı karşıya getirdiğini biliyoruz.

Ama bu çok kötü bir şey.

Çünkü kimi kiminle karşı karşıya getiriyorsun ki?

O zaman bu topraklarda Osmanlı vardı, şimdi de Cumhuriyet.

Bununla neden uğraşıyorsun?

NOT: Rant demişken, Ertuğrul Günay’ın, “Ben arkadaşlara çoktan söyledim; İstanbul’un rant lobisi hesabımızı görecek dedim” açıklaması dikkatinizi çekmiştir.

HÜLYA AVŞAR OUT, YENİ SANATÇILAR İN

Hülya Avşar, “Gezi’ye değil, Başbakan’a gidelim” çağrısı  yapmış.

Hülya Avşar Emine Erdoğan’ın bayağı yakın dostu, bu da insanın aklına Erdoğanlar’a destek çabasını getirmiyor değil.

Ama aslolan şu ki…

Türkiye yeni bir sanatçı kuşağı yarattı.

Ve, onlar Gezi Parkı’nda hep.

Yalan Dünya’nın Vasfiye Teyze’si, Kuzey Güney’in Ali’si, Muhteşem Yüzyıl’ın Süleyman’ı, dizi senaristi Çoşkun Irmak’ı, Ece Yörenç’i, Gülse Birsel’i, Tuba Büyüküstün’ü, Beren Saat’i, Onur Saylak’ı, Öykü Karayel’i, Mehmet Ali Alabora’sı ve daha onlarcası. (bunlar Emek sinemasına da çok destek vermişlerdi ama orda sonuç alınamadı ama ordaki acı da Gezi Parkı’na eklendi)
Ve, bu yeni tarz sanatçılar hem yaptıkları şeylerle bu koca ülkeyi besliyorlar hem de saygın bir kültürü temsil ediyorlar.

İnsan, kadın, öğrenci  hakları konusunda duyarlı ve akıllılar, kenar mahalle ağzı kullanmıyorlar, toplum özgürlükleri, birey hakları, insani sorumluluk vs. alanlarında duyarlılar.

Hülya Avşar tarzı da, Erdoğan tarzı gibi eskilerde kaldı sanırım.


Yazarın Son Yazıları:
Rüzgar yeniden kırmızı ve toprak esiyor
Köfteden de gitti birkaç puan
İstanbul’a alındı gözüyle bakabiliriz