Genel Başkan Cumhurbaşkanı

Genel Başkan Cumhurbaşkanı
27 Ocak 2017 17:50

Referanduma sunulacak ‘Anayasa’ isimli bu ucube metnin, hemen her maddesi sorunlu. Körün fili tarifi gibi, herkes kendine göre problemli bir maddesini öne çıkararak eleştiriyor. Aslında metnin tamamı hiçbir sorunumuza derman olmayacak, sorunlarımızı kat be kat arttıracak, Türkiye’yi Cumhuriyet öncesine, 200 yıl geriye götürecek garabetler içeriyor. Referandum tarihine kadar herkes bu garabetin öne çıkan sakıncalarını anlatacak. Ben, şimdilik “Partili Cumhurbaşkanı” yönünü paylaşmak istiyorum.

 

 

 

 

 

Av. Kemal AKKURT H&H YORUM

 

Mevcut Anayasa’nın 101. maddesinin son fıkrasına göre, “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve TBMM üyeliği sona erer”. Anayasa’nın esasen kastettiği, parlamenter sistemde Cumhurbaşkanı’nın mümkünse siyasi parti üyesi olmaması ve partiler üstü olmasıdır. Yani 80 milyonluk Türkiye’nin tamamının Cumhurbaşkanı olmasıdır. Siyasi parti üyesiyse, partisiyle ilişiği kesilsin ki objektif olabilsin, yine herkesin Cumhurbaşkanı olabilsin. Bugüne kadarki uygulamalara baktığımızda, seçilen tüm Cumhurbaşkanları, Atatürk’den Abdullah Gül’e kadar, Özal ve Demirel dahil, kamuoyu önünde tarafsız ve bağımsız bir görüntü verdiler. Herkesi kucaklamaya çalıştılar.

 

 

Kişilerden bağımsız olarak söyleyebiliriz ki, TBMM’den maalesef geçirilen bu ucube metin, referandumdan da geçecek olursa, artık tarafsız ve bağımsız bir Cumhurbaşkanı olmayacaktır. Bir siyasi partinin (örneğin AKP, CHP, HDP veya MHP’nin) genel başkanı, partisinin genel başkanlığına ilaveten “herkesin” Cumhurbaşkanı da seçilecektir. Bu ucube durum, yine kişilerden bağımsız olarak, fiilen ve hukuken mümkün değildir. Seçilen kişi, olsa olsa partisi adına tüm yetkileri kullanan bir genel başkan olabilir. 80 milyonun, yani “Cumhur”un başkanı olması kabul görmeyecektir. Yasama, yürütme ve yargı alanında bu kadar yetkilendirilen bir kişiye de çok büyük haksızlık yapılmış olacaktır.

 

 

Peki TBMM’den geçen mevcut metin (Allah korusun) halk oylamasından da geçerse, ne olacak?

 
– Seçilecek Cumhurbaşkanı, partisinin Genel Başkanı da olacaktır. Bu “tarafsız ve bağımsız” sıfatıyla partisinin milletvekillerini kendisi tayin edecektir. Partisinden milletvekili olmak isteyenler, partisinin il ve ilçe örgütlerine değil, partisinin Cumhurbaşkanı’na fiili başvurularını yapacaklardır. Yani partisinin Cumhurbaşkanı’nın onay verdiği kişiler milletvekili olabileceklerdir. Aynı durum partisinden Belediye Başkanı olacaklar için de geçerli. Hatta mahalle veya köy muhtarları bile, yasal olarak parti adına aday olamazlarken, fiilen partisinin Cumhurbaşkanı’ndan icazet almak isteyeceklerdir. Bu garip durumun uygar dünyada başka örneği olmadığını biliyoruz.

 

 

– Partili Cumhurbaşkanı, canı istediğinde veya ters düştüğünde TBMM’ni feshedebilecektir. Zaten TBMM’nin sadece tabelası duracak, hiçbir fonksiyonu kalmayacaktır.

 

 

– Partisinin Genel Başkanı da olabilecek yeni Cumhurbaşkanı, bütçeyi de hazırlayabilecektir. Artık ülke ihtiyaçları için hazırlanan bütçe ile ilgili TBMM’de hiç tartışma da izleyemeyeceğiz. Saraylarda hazırlanan bütçe ile idare edileceğiz.

 

 

– TBMM, sadece fiilen bitmiş olmayacaktır. Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile yasa yapılmasına da gerek kalmayacağı için, resmen de bitecektir. 15 Temmuz’dan bu yana fiilen yaşadığımız OHAL Kanun Hükmünde Kararnameler usulü, kalıcı hale gelecektir. Partisinin Genel Başkanı da olabilecek Cumhurbaşkanı, çıkaracağı Kararnamelerle ülkeyi yönetecektir. Bunun doğuracağı fiili durumu, geçenlerde TBMM tatile girmeden bir AKP’li milletvekili açık ve seçik dile getirdi zaten.

 

 

Mealen, “elektrik, su ve yemek israfına gerek yok, TBMM’ni tatile sokalım” dedi sayın milletvekili. Genel Kurul’da yapılan oylama ile Meclisin çalışmasına gerek görülmedi ve tatile sokuldu. Milletvekili aslında haklıydı. Memleketin ekonomik, sosyal ve hukuksal hiçbir sorununa Meclis’in çözüm olamayacağı kanaatine varıldı ve tatile girildi. Bu tasarı halk oylamasından geçirildiğinde, Meclis’e hiç ihtiyaç kalmayacak, tüm ülke Saray’da hazırlanan Kararnamelerle yönetilecektir.

 

 

İktidar partisi yetkilileri, yıllardır Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki tek parti uygulamalarını eleştiriyorlardı. Ancak temel bir fark var: Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki tek parti uygulamaları, saltanattan Cumhuriyet’e geçişe ilişkindi. Çok partili hayata geçince de seçimi kaybeden kurucu parti, iktidarı kendi elleriyle seçimi kazanan muhalefet partisine teslim etmişti. Şimdi ise çok partili Cumhuriyet’den parti devletine ve Saltanat’a dönüş çabaları görülüyor. Allah hiçbir ülkeye böyle “ileri demokrasi” nasip etmesin!..

 

 

(*) Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği Başkanı

[email protected]

 

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Emek ve Dayanışma Bayramı
Dünya Barış Günü
Avukatlar Günü