Fişlemeye yasal kılıf

Fişlemeye yasal kılıf
26 Şubat 2016 09:58

Bugün, dünyadaki tüm anayasalara ve uluslararası insan hakları belgelerine ilham kaynağı olan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde; kimsenin özel yaşamına, ailesine, konutuna ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamayacağı, şeref ve adına saldırılamayacağı, herkesin bu gibi saldırılara karşı yasalarla korunması hakkı olduğu yazılıdır (Madde:12). Yine Bildirge’den ilham alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’ne göre; herkes özel hayatına, aile hayatına, konutuna, haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir (Madde:8). Anayasamıza göre ise; herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini istemek hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz (Madde:20).

 

 

 

Av. Kemal AKKURT H&H YORUM

 

 

Dikkat edilirse, gerek Anayasa ve gerekse AİHS, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki hükmü aynen tekrarlamışlar ve pekiştirmişlerdir. Demek ki, yazılı kurallarda ve mevzuatta bir sorun yok. Sorun, demokrasinin, hukuk devletinin ve insan haklarının yaşamımıza sokulmaması ve içselleştirilmemesidir.

 

 

Demokrasiyi, hukuk devletini ve insan haklarını yaşamlarının bir parçası haline getiren gelişmiş ülkelerde, anayasaya ve uluslararası sözleşmelere tam olarak uyulur. Uymayanlar da cezalandırılır. O ülkelerde cezalar da caydırıcıdır. İngiltere gibi demokrasinin beşiği olan bir ülkede, yazılı anayasa bile yoktur. Ama İngiltere’nin demokrasisi, insan hakları ve hukuk devleti uygulaması, dünya sıralamasında hep üstlerde olmuştur. Demek ki, yazılı kuralları anayasalara, yasalara yazmak da yetmiyor. O kurallar yaşamın bir parçası haline getirilmez ve içselleştirilmezse, sadece kâğıt üzerinde kalıyor, hiçbir anlam ifade etmiyor.

 

Başta devleti yönetenler, iktidarı ve muhalefetiyle tüm siyasi partiler, kurum ve kurullar, uluslararası belgelere, anayasalara ve evrensel hukuka öncelikle kendileri uymak zorundadırlar. Uymayanlara prim vermemelidirler. Yasa dışı yol ve yöntemlerle veya Anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırı yasalarla özel hayata müdahale edilmemelidir. İnsanların özel yaşamları ve değerleri, lanet olası birkaç puanlık oya kurban edilmemelidir. Devlette ve kurumlarda aşınmaya, değersizleştirmeye, dejenerasyona meydan verilmemelidir. İnsanların mahrem kalması gereken özel yaşamı böyle ulu orta sergilendiği zaman, o toplumda ahlâk, erdem, sevgi ve saygı ile hukuka güven kalmıyor. Küçük hesaplarla bu değerlere saldırıldığında, kaybeden tüm toplum ve genelde insanlık oluyor.

 

Evrensel hukuka göre, kişilerin izlenmesi ve telefonlarının dinlenmesi, özel hayatın ihlali olarak görülüyor. Somut olayda, bu kuralı ihlal eden İngiltere’yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) mahkum etmiştir. AİHM’ne göre, telefon dinlemeye imkan veren yasanın varlığı bile, bu imkanı kullanan kişilerin denetimi ile ilgili bir hüküm içermediğinde, özel hayatın ihlali anlamına gelir (Halfard / İngiltere davası ).

 

Özürlü bir demokrasimiz ve yaralı bir hukuk devletimiz olduğu için, yetkililerin ancak özel sohbetlere konu olabilecek beyanları, kamu görevini yürüten görevlileri coşturabiliyor. Yetkililere yaranma amacıyla, herhangi bir yasal düzenleme dahi beklenmeden, özel sohbetleri bile emir sayıp harekete geçen kamu görevlileri, insan hak ve özgürlüklerinin gelişmesinin önündeki en önemli engelleri oluşturuyorlar. Vatandaşların vergileri ile maaşını alan kamu görevlileri, vatandaşlara küfredebiliyor, hakaret edebiliyorlar. Bu durum bile “ileri” demokrasimizin, hukuk devleti olma iddiamızın geldiği vahim durumu göstermektedir. İşin daha da kötüsü, hukuk ve yasa tanımayan bu görevlilerin, cezalandırılması yerine ödüllendirilmesidir. O zaman da, hak ihlalleri artarak devam ediyor ve kısır döngü sürüyor.

 

Fransa’da 1968 öğrenci olayları, tam da insanların özel yaşamlarına müdahale ile başlamış ve tüm dünyaya yayılmıştı. Ulusal kahraman olan De Gaulle ve hükümetini sarsan bu olaylar sonucu, hak ve özgürlüklerin (bizdeki gibi daha da kısıtlanması yerine) genişletilmesi, özel yaşama ve konut dokunulmazlığına saygının yaşama geçirilmesiyle, toplumsal tansiyon düşürülebilmiştir. Toplumsal alan, her zaman ve her coğrafyada bir defa kaynamaya başladığında, sonunda tencerenin kapağını deviriyor. Enerjinin yoğunlaştığı yerlerde, patlamalar meydana gelmeye başlıyor. Bunun üzerine baskıyla gidilmesi ise, sadece süreci çabuklaştırıyor. Günümüz Ortadoğu ülkeleri, bunun açık örnekleri.

 

Bugünlerde TBMM gündeminde olan “Kişisel Verilerin Korunması Kanun Tasarısı”, mevcut Anayasa’ya, başta AİHS olmak üzere, uluslararası insan hakları sözleşmelerine ve AİHM içtihatlarına açıkça aykırıdır. Yasa tasarısının ismine bakıp, kişisel verilerin korunacağı gibi bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır. İktidarın meclisteki çoğunluğu ve parmak hesabıyla bu yasa çıkacaktır. Umalım ki Anayasa Mahkemesi, Anayasa’ya açıkça aykırı bu yasayı iptal etsin. Aksi takdirde, umut yine ulusal üstü yargı AİHM ve uluslararası insan hakları kurumlarında aranacaktır.

 

Peki özel yaşamı aleni hale getirecek, kişisel verilerin bir meta olarak dolaşımını sağlayacak bu yasa neler getirecek?

 

– Başlangıçta özgürlük korunacakmış gibi, özel yaşamın, temel hak ve özgürlüklerin önemi vurgulanıyor. Ancak onlarca istisnayla, kaşıkla verilen hak ve özgürlükler, kepçelerle alınmaktadır. Bu yasa tekniği, başlı başına sorunludur.

 

– Kişilerin özgeçmişi, fotoğrafları, cep telefonu, sosyal medya hesapları, ailenin mahrem bilgileri, gen haritası , parmak izi, kan grubu, dini, mezhebi, kıyafeti, sosyal ve hukuki statüsü gibi “özel” bilgileri, yeni oluşturulacak “Kişisel Verileri Koruma Kurulu” tarafından “korunacak”mış.

 

– Vatandaşın açık (ve yazılı olması gereken) rızası olmaksızın, tüm özel bilgileri işlenebilecek, bir havuzda toplanıp, oluşturulan kurulun takdiri ile istendiği gibi kullanılabilecektir.

 

– Kişisel verilerin üçüncü kişilere ve yurt dışına servis edilmesinin yolu açılmaktadır.

 

– Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nun bağımsız, idarî ve mali özerkliğe sahip olması gerekirken , üç üyesini Cumhurbaşkanı’nın, dört üyesini de Bakanlar Kurulu’nun ataması ile kurul gayet “tarafsız ve bağımsız” hale getirilecekmiş. İnsanların aklıyla alay edercesine…

 

Ülkeyi yönetenlerin, medyanın, üniversitelerin ve duyarlı Sivil Toplum Örgütleri’nin, temel hak ve özgürlüklerin yok edilmesi karşısındaki duruşları, demokrasinin ve evrensel insan haklarının da ölçütü olacaktır…

 

(*) Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği Başkanı

[email protected]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Emek ve Dayanışma Bayramı
Dünya Barış Günü
Avukatlar Günü