Faşist Roma, Kemalist Ankara

Faşist Roma, Kemalist Ankara
29 Kasım 2012 21:26

‘Faşist Roma Kemalist Tiran’ Falih Rıfkı Atay’ın 1931 yılında basılan gezi kitabının adı. O dönemin aydınları dünyayı dolaşıp hem yeni Cumhuriyeti tanıtıyorlar hem de gözlemlerini yazarak faydalı olmaya çalışıyordular.

Mustafa MERSİNOĞLU H&H YORUM


O zaman ki kısıtlı imkanlardan dolayı  bu tür gezebilenler azdı. ‘Ulus Devlet İnşasında Bir Aydın: Falih Rıfkı Atay’ adı yazında  Funda Selçuk Şirin bunu şöyle dile getirmiş ‘Geziler hem ulus devlet inşasında genç Cumhuriyet için en iyi örneği bulmak noktasında hem de halkın faklı rejimlere ve ülkelere dair bilgi kaynağı olması bakımından önemli bir yere sahipti.’ Aynı yazıda ‘Aslında Atay, bir aydın olarak iktidar ile mevcut olan ilişkisi açısından Gramsci’nin organik aydınının özelliklerini gösterir. Gramsci’ye göre sosyo-ekonomik alanı oluşturan altyapı ile politik ve ideolojik öğelerin oluşturduğu üstyapı organik bir bütünlük içinde tarihsel bloğu yaratır. Bu iki yapı arasındaki bağı ise, ilerici sınıf adına konuşan, üreten organik aydınlar sağlar. Organik aydınların rolü ise, kültürel, siyasal ve ekonomik alanda homojen bir özbilinç kazandırmak ve toplum yaratmaktır. Kısacası
kültürel ve toplumsal bir birliktelik yaratmaktır’ Antonia Gramsci 1891 Sardunyada doğmuş ve  1937’de Roma’da ölen İtalyan bir düşünür, siyasetçi ve sosyalist kuramcı. İtalyan Komünist Partisi kurucu üyesi ve bir süre lideri. Mussolini’nin Faşist rejimince hapsedildi. http://turkoloji.cu.edu.tr/GENEL/fss_atay/fss_atay.htm  
 
 

 
Bugünlerde affedersiniz kabız olsalar bunu bile Kemalizm’den bulanlar  bu kitabı Kemalizmin Faşizimden örnek aldığına kanıt olarak gösteriyorlar. Bunlar zaten Kemalizmi donuk bir şekilde kendileri tarif edip kendileri eleştiriyorlar. ‘Atatürk : Radikal, Hümanist, Pozitivist: Kemalist Türkiye’de İdeoloji Arayışı : 1919-1939’ incelemede, Feroz Ahmad en bilimsel şekilde bu konuyu irdeliyor. http://www.merih.net/ata/wata/wfakemalizm.htm
 
 

 
14 – 20 Kasım arası kızımla yaptığım İtalya gezisinde ilk üç günü Roma’da geçirdik. Roma artık faşist değildi ama İtalya tüm dünya gibi derin bir ekonomik bunalımda idi. İtalya, Yunanistan ve İspanya, Avrupa’da dibe vuranların başını çekiyorlar. 14 Kasım günü tüm Avrupa’da Protesto günü ilan edilmişti, Roma’da da büyük bir yürüyüş oldu hatta bazı küçük yürüyüşlerde ertesi günlerde devam etti. Bazı Avrupa hava alanları  bile kapandı.  

 

 
ROMA’DA TRAVASTERE’DE KAPATILAN BİR SİNEMA HALK TARAFINDAN İŞGAL ALTINDA

Geçen Yaz kırk yıllık bir İtalyan arkadaşımla yıllar sonra bir araya geldiğimizde bana başbakan Erdoğan’ı nasıl bulduğumu sordu. Ben de sana şöyle izah edeyim, ‘Berlosconi’nin boynuna sarılırım’ dedim ve hemen anladı. 

Evet Berlosconi çeşitli konularda mahkemelikti. Bazılarından zaman aşımı bazılarından aflardan dolayı şimdilik yırtmıştı ama henüz tümü sonuçlanmadı. Neyse biz onu kendi kaderine ve Bunga Bunga partilerine bırakalım, tarihi Roma’da yürüyüşçülerle birlikte dolaşalım.  


 
PARTİ ZAMANI

Roma trafiği ile alay edilir Avrupa’da ama herhalde alay edenler bizde ki keşmekeşi görmemişler. Az çok yaya geçitlerinde duruyorlar. Şehir temiz ve bakımlı, yeşil alanlar korunmuş, bir de yüksek yapılar yapıp tarihi dokuyu bozmamışlar. Cumhuriyet Meydanında Türk Turizim Bürosunu görmek hoştu, ancak acı bir şey, iki yaşlı kadın bir trafik adasında orada olduğumuz üç gün boyunca gece gündüz yaşıyorlardı. Hatta bir sabah biz geçerken kaldıkları kaldırım adayı paspaslıyıp temizliyorlardı.  
 
 
 
ROMA’DA CUMHURİYET MEYDANINDA İKİ KADIN

 
Burada bir de eski kitapçılar tezgahları vardı. Hemen daldım ve Luca Pietromarchi’nin ‘Turchia Vecchia E Nuova’ adlı 1965 baskılı kitabını buldum. Çevirisi ‘Eski ve Yeni Türkiye’. Yazarı 1950 ve 1958 arasında Ankara’da Büyükelçilik yapmış. Bir de İtalyanca bilseydim keyfime diyecek olmazdı ama yine de dayanamadım aldım.  
 

 
 
İtalya’da Cumhuriyet daha yeni, 2 Haziran 1946’da ilan edilmiş. Bugün Cumhuriyet Günü olarak kutlanıyormuş, henüz yasaklamaya fırsat bulamamışlar. İtalya’nın birleşmesi de bir çok Avrupa ülkesine göre geç olmuş. Bunun başını çeken  Garibaldi ve Mazzini 1830’larda İstanbul’a gelip sürgün kalmışlar ve beraber hala aynı yerde olan Società Operaia Italiana di Mutuo Soccorso kurmuşlar. Buraya yakın Garibaldi Bar eşimle tanışmamda önemli bir yer almıştı. Risorgimento, birleşmenin Meçhul Asker anıtında bir müzesi var. Burada Garibaldi’nin meşhur kırmızı gömleği de sergileniyor.

Bunu görünce teyzem aklıma geldi çünkü ilk Garibaldi ismini ondan ‘Garibaldi kırmızısı’ diye duymuştum, kendisi evden terzilik yapardı. Evet ülkelerin birleşmesi kolay olmamış, İtalya’da epey kan dökülmüş, yıllar sürmüş. İşte bu savaşlarda ve bir çok savaşta ölenlerin anısana yapılan bu anıtın önünde sönmeyen iki ateş yanıyor ve iki asker nöbet bekliyor ama kızım bana ‘bak baba bir asker saatine bakıyor biri de esniyor’ dedi. Gelenler de öyle pek anlamı var gibi gezmiyorlar, büyük çoğunluk turist,  zaten pek İtalyan ziyaretçi de yok.  Yine de dikkatimi çekti görevliler haklı olarak saygılı davranış bekleyip merdivenlerde oturtmuyorlar, yiyecek yedirmiyorlar.  
 

 
Roma’ya gelince Vatikan’ı gezmeden olmuyor ama ben annem babamla çocukken  geldiğimde kısa pantolum olduğu için alımamıştım babamın ısrarına rağmen onun pantolonunu giymemiş inatla gezmemiştim ve ayrıca St Peter Meydanın çevreleyen çıplak heykelleri gösterip bunlar var da benim kısa pantonum mu sorun demiş olduğumu anımsıyorum.  
 
12
 
Bu meydana gelince insan Uğur Mumcu’yu anmadan edemiyor. ‘Papa, Mafya Ağca’ adlı kitabında tüm derinliği ile Papa II. Paul suikastını irdeliyor tümü delililere daynarak ve şöyle bir yorumda bulunuyor. “‘Bütün yollar Roma’ya Çıkar’”Bu özdeyiş en çok İtalyan mafyası için geçerlidir. Ancak, Roma’ya ulaşan yollar, İstanbul’dan da geçmektedir. Ağca olayı ile birlikte, Türkiye ile İtalya arasındaki kaçakçılık yolunu kilometre taşları ile izlemek zorundayız.” Bu sefer kızımla detaylıca bir turla gezdik. St Peter Kilisesinde rehberimiz yerde bir sembol gösterdi ve turdakilere Papa II Paul süikastını bilen var mı? Demez mi? Ben ‘biliyorum’ derken kızım dürttü, gülerek şimdi tam yeri değil bir dokun bin anlatmanın gibi, gülüştük, aslında bu iş Uğur Mumcu’nun deyimi ile ‘Arap şaçı’ gibi karışık diyecektim ve sonunda da ‘Papa ve Ağca öpüşüp barıştılar’ diye ekliyecektim. Bu sembol Meryemi vs ifade ediyormuş, bunun metalden olanı üstünde imiş kurşun buna çarpınca kurtulmuş. Aslında bu süikast üzerine yurtdışında çok iyi kaynak yok. 11 Kasım 1983 yılında bunu kitap imzalatırken devrim şehiti Uğur Mumcu’ya sormuştum. O da demişti ki ‘Yurtdışından istekler oldu ama güvenilir, çarpıtmıyacak bir yayınevi bulamadım’.  
 

 
 Aslında Vatikan iç karartıcı bir yer ve resimler de çoğunlukla vahşet tasvirleri. Ressam annem Michalengelo’nun meşhur Sistine Kilisesi tavan resmini göreyim istemişti ama o da bozulmasın diye ışıktan korunuyor pek de iyi göremiyorsunuz ve de abartılmış adeleli  figürlerde Floransa’da göreceğimiz David heykelinin zerafeti yoktu. Bu heykelin ayrıca Floransa Cumhuriyetinin özgürlüğünü sembolize etmesi de beni belki bu fikrimde etkiledi.  
 

BU DAVİD HAYKELİ KOPYA ASLI AKADEMİ GALERİSİNDE
Roma’dan Floransa’ya geçince İtalya’nın  birleşmesini daha iyi anlıyorsunuz çünkü Floransa eski baş şehir ve daha da önce en eski  Cumhuriyetlerden biri. Aydınlanmanın da bankacılığın da başladığı en önemli ve zengin başına buyruk Avrupanın küçük şehir devletçiklerindenmiş. Burada ve her yerde elimde olmadan herşeyi devamlı Türkiye ile karşılaştırıyorum hatta bazen kızımı da bıktırıyorum. Buranın tarihi Cumhuriyet’in neden fazilet ya da adam olmak olduğuna en güzel örnek. Bu küçük Cumhuriyet’te yetişenlerden bir kaç tanesini sayınca siz de fazla yoruma gerekmeden anlayacaksınız, ne demek istediğimi. Michalengelo, Leonarda da Vinci, Donizetti Paşa (İstanbul’da gömülü) Galileo, Dante, Boccaccio ve Machivelli bunlardan bir kaçı…  

Macchiavelli meşhur ‘Prens’ adlı eseriyle tanınır ve otoriter rejim taraftarı diye bilinir halbuki, diğer eseri bir çoklarınca daha olgun görülen Livy’nin Roma tarihi üzerine eleştirilerinde, bağımsız bir halkın dürüst destiği olan cumhuriyetlerin  en faziletli ve dayanıklı devlet şekli olduğunu savunur, ayrıca adaleti savunan yurttaşlardan oluşan orduların paralı ordulara daha üstün olduğunu söyler. Hatta Aristotle, Cicero ve Augustine’nin tersine Machivelli sınıflar arası mücadelenin devleti güçlendireceğini hak ve özgürlükleri genişleteceğini düşünür. Antonio Gramsci Prens’in halkı uyandırmak için yazıldığını düşünür çünkü bütün anlattığı yöntemleri yöneticiler zaten bilir ve halkı yönetmek için kullanırlar.  


 
 
FAŞİST İTALYA’DA SANAT ADLI SERGİNİN İLANI – AYNI DÖNEMDE ATATÜRK CUMHURİYETİNDE SANATÇILAR EL ÜSTÜNDE TUTULUYORDU AYRICA BİR ÇOK AVRUPALI SANTÇI TÜRKİYE CUMHURİYETİNE SIĞINMIŞTI.
 
 
 
 
Roma’da ve Floransa’da kızımla gençlerin kaldığı hostellerde kaldık. Pırıl pırıl odalar, cıvıl cıvıl gençler ucuz mu ucuz (20euro, mükemmel kahvatı ve akşam istediğiniz taze yapılmış pizza dahil, lobide satılan su marketten ucuz, bira 1euro vs), düzenli ve güvenli bir de üstüne bedava rehberli tur imkanı var. Rehberimiz sevimli bir İtalyan hanım en çok da gururla bu kişilerden bahsetti ve Dante’nin aşık olduğu Beatrice’in heykelinin bulunduğu kilisiye götürdü, evi olduğu söylenen binanın aslında evi olamıyacağını çünkü Dante ve ailesinin evlerinin devletçe yıkıldığını söyledi.  Dante’nin öneminin ne yazdığı, değil hangi dille yazdığı olduğunu üzerine basa basa söyledi. Bu dil İtalyanca idi, yani halkın kendi dili, yalnız papaz ve elitin anladığı latince değildi ve bu bir ilkti.  Ayrıca Papadan ve Roma’dan bağımsızlık ve Cumhuriyet taraftarı olduğu için de başa bela görülüp hem aforoz edilmiş ve sürülmüş hem de tüm sülalesinin evleri yerle bir edilmişti. Şimdi anlıyor musunuz niye hep Türkiye ile karşılaştırıyorum? Ve her yerde Türkiye ve tarihi karşıma çıkıyor. Ara sokaklarda dolaşırken tesadüfen bir sahafa rastlıyorum, kapı kilitli. Kapalı sanıyorum ama beni görünce gelip açıyorlar. ‘Turchia üzerine kitap var mı?’ diyorum, Orta Çağ karanlığını yırtıp atan bu her meydanı, her köşesi heykel ve 120 müze dolu şehre yakışırcasına aslında kitapların büyük çoğunluğu sanat üzerine, biraz kendi aralarında konuşuyorlar, kataloglarına bakıyorlar bir camlı raftan eski cilti yırtık bir kitap çıkarıp veriyorlar, fiyatı da ucuz (40 euro). İngilizce olan bu kitabın adı ‘ To Mezopotamia and Kurdistan in Disguise’, 1912 Londra baskılı bu kitapta E. B. Soane Mezopotamya ve Güney Kürdistanda nasıl gizli dolaştığını anlatıyor. Neden gizli onun yorumunu size bırakıyorum. Aslında bu kitabın tıpkı baskısı bende zaten vardı ama bu ilk baskısı ve iki kişiye sunulmuş biri 1916 yılında Londra’da Waterloo Tren istasyonunda biri 1963 yılında Venedik’te.  
Nereye gidersem gideyim doğduğum ve büyüdüğüm ülkemi  ve dilimi de yanımda götürüyorum. İtalya Cumhuriyeti güzel ama, 29 Ekim 2012 Kemalist Güzel Ankara’da Cumhuriyet Bayramı’nı çoşku ile kutladıktan Anıtkabir’i ziyaret ettikten iki hafta sonra  Roma dondurması yemek daha da güzel oluyor.  
 


Yazarın Son Yazıları:
İngiltere’deki yeni korona variyantının yayılmasına neoliberalizm dogmasının etkisi oldu mu?
Başımız sağ olsun! Halkın Habercisi’nin vicdanlı, vatansever yazarını kaybettik
Yabancı basında Karadeniz gazı