Dinciler neden Amerika’ya taparcasına aşıktırlar ve neden işbirliği yaparlar?

Dinciler neden Amerika’ya taparcasına aşıktırlar ve neden işbirliği yaparlar?
18 Şubat 2013 00:06

Değerli okuyucular, çok önemli bir konuyu ele aldığımın ayırtında olduğumu iyi biliyorum.

 


 


İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM


 


 


Çok iyi bildiğiniz gibi, ben bu köşemde siyaset konusunu işliyorum, analizler yapıyorum.



Siyasetle uğraşanların genelde toplumların ve spesifik olarak da seçmenin ”Zihin haritaları’‘nı çok iyi bilmesi ve anlaması gerekir.



Toplumların zihin haritalarını bilmeden yapılan siyaset, karanlıkta rakiplerine kılıç sallamaktan başka birşey değildir.



Geçenlerde ”CHP’nin, AKP’nin neden bu kadar fazla oy aldığına dair bir siyasal iletişim çalışması başlattığını” okudum ki, fevkalede yerinde bir çalışmadır.



Ama önemli olan, bu işe nereden başlanacağı sorusudur.



Tabii ki, öncelikle karşıt siyaset gruplarının ve onların seçmen hedef kitlesinin ”Zihin haritaları’‘nı okumaktan başlanmalıdır.



Daha sonra buna göre bir ”Strateji’‘ ve takiben ”Taktik” uygulanır.


 


 



 


 



Yazımın başlığı çok dikkat çekici değil mi?


Ama inanın bu bir gerçek.



Bakın nasıl?



Öncelikle bir tespiti yerine oturtalım.



Genel de ”Şarklı toplumlar” ve spesifik olarak da ”Müslüman toplumlar” dinsel veri ve dinsel duygularla hareket ederler.



Siyasal olarak yönelişleride dinsel verilere dayanır.


Çoğu zamanda bunu toplumsal bir bilinçle değil, bilakis toplumsal bilinçaltı ile yaparlar.



Sadece din paradigması (Düşünce modeli, bilgi formatı) ile siyaset yapanlar ile legal veya illegal bir toplumsal harekette bulunanlar bunu çok bilinçli olarak yaparlar.



Bunların arkasından gidenlerin bir kısmı ki orantısal olarak çok azdır, bilinçli olarak destek verirken, ezici bir çoğunluğu bilinçaltı ile hareket edip, hiç sorgulamadan destek veya siyasal bir partiyse oy verirler.


 


 



 


 


 



Çünkü toplumların dinsel nedenlerle siyasal organizasyonlara veya hareketlere destek vermesinde yüzyılların birikmiş ”Bilinçaltı dolgu maddesi” vardır beyinlerinde.



Bu siyasal organizasyonlar ve takipçileri karşıt dinleri o kadar çarpık yorumlarlar ki, mensuplarını çoğu zaman cehennemin dibine soktukları halde, birçok zaman da bilhassa yöneticiler, yine kendi dinlerinden çıkardıkları delillerle onlarla işbirliği yapılması gerektiğine inanır ve arkalarındaki milyonlarca fertlerden oluşan kitleyi de buna inandırırlar.


Zaten arkalarındaki kitlenin buna inanması için ek bir çabaya gereksinim yoktur.



Çünkü bu milyonlar yüzyılların birikimi ile ”Biat kültürü’‘nden gelmektedir.



Peşinden gittikleri liderin veya din önderinin tek bir sözcük söylemeden bir fikre, bir harekete  yönelişi, karşıt din mensuplarıyla ilişkisi, ”Dinsel kitleler” için yeterlidir.



Kuran-ı Kerim’in aklı ön plana çıkarıp, Yusuf Suresi’ndeki ”Allah, aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır” ayetine ve yine akılla ilgili bir yığın ayetine rağmen, Müslüman toplumlarda maalesef 1500 senenin getirdiği bir yığın hata ve kasıt nedeniyle biat kültürü oluşmuş, akıl dışı davranış ve yönelişlerle bugün kendi çıkarlarını ve siyasal istikbalini düşünen din tüccarı siyasetçilerin peşine takılarak kendini perişan etmiştir.



Öncelikle, gerçek dindarları, din tüccarı dincilerden ayırdığımı belirterek, ”Fıkhus-Sünne” denilen ve İslam fıkhının bir kolu olan tabiri açıklamamız gerekmektedir.



Bu tabir, ”Müslüman’ın günlük yaşamında yapılması ve yapılmaması gerekenleri, Kur’an, Sünnet ve selef-i salihinden (Peygamber’den hemen sonra gelen iyi insanlar) örnekler alarak uygulamak” anlamındadır.



İşte bu nedenden dolayı, din eksenli siyaset yapan siyasetçi ve toplumsal hareket yapan din önderleri yukarıda tarifini yaptığım bu ”Fıkhus-Sünne” konusuna göre, işlerine ve çıkarlarına öyle uygun düştüğü için, diğer menedici ayet ve hadisleri hiç göz önüne almadan ve gündeme getirmeden, gerektiğinde yabancı güçlerle ve karşıt din mensupları ve başka devletlerle işbirliğine hiç vicdanları sızlamadan giderler ve bunu bizzat ‘Peygamberimiz yapmıştır’ diyerek delillendirirler. (haşa)



Dinciler neden Amerika’ya taparcasına aşıktırlar ve neden onlarla büyük bir iştahla işbirliği yaparlar?


 


 



 


 


 



Daha açık bir soruyla , neden ”Amerika” ile işbirliği yapar, oranın yardım ve şefaatine sığınırlar?



Bunun nedeni ”Fıkhus-Sünne” denilen olay, yani güya Hz.Peygamber’i taklit etmek.



Hz.Peygamber zamanında Müslümanların ilk hicreti, Mekke’den Medine’ye olan hicret değildir.


Ondan yıllarca önce ilk hicret miladi 615 senesinde, o zaman Hıristiyan ve güçlü bir devlet olan ”Habeşistan”a yapılmıştır.



Bu hicrette 12 si kadın, 4 ü erkek 16 Müslüman Hırıstiyan Habeşistan’a gidiyor ve orada 3 ay kalıyorlar.



Öyle ki, bu hicrette Hz.Osman ve eşi Rukiyye’de varlar.



Bunlar 3 ay sonra, Mekke müşrikleri Müslümanlara işkence yapmaktan vazgeçtiklerine dair yanlış bilgi alınca geri dönüyorlar kendiliklerinden.



Fakat geri döndüklerinde, aynı işkencelere tabi tutulurlar Mekke müşriklerince ve tekrar daha büyük bir çoğunlukta, 616 senesinde ikinci defa 77 erkek, 13 kadın olmak üzere 90 Müslüman tekrar ”Hıristiyan Habeşistan Devleti’‘ne hicret ederler ki, o zaman bunların kafile reisi Cafer denilen bir sahabidir. (Peygamber’in arkadaşı)



Bu ikinci hicretin ardından Mekke müşrikleri, kendilerine sığınan Müslümanları teslim etmeleri için Habeşistan’a giderler.



Koyu bir Hıristiyan olan ”Necaşi Ashame”nin huzuruna çıkarlar.



O zaman Habeş krallarına Necaşi deniyor.



Hatta krala, yani Necaşi Ashame’ye kıymetli hediyeler götürürler Mekke müşrikleri.



Kral, gelen heyeti dinledikten sonra Müslümanları huzuruna alır ve sorguladıktan sonra dinleri hakkında bilgi edinir.



Müslümanları dinledikten sonra ”Hz.İsa ile sizin dedikleriniz arasında şu çöp kadar bile fark yok. Sizi ve Peygamberinizi tebrik ederim. Şahitlik ederim ki, o zat hak peygamberdir. O’nu Hz.İsa müjdelemiştir.” dedikten sonra ”Ülkemde özgür bir şekilde yaşayabilir ve ibadetlerinizi istediğiniz gibi yapabilirsiniz, korkmanıza gerek yok, serbestsiniz” gibi rahatlatıcı sözlerde ekleyerek Müslümanları kendilerine teslim etmesini isteyen Mekke müşriklerine dönerek, ”Peygamberlerini yalanlayan bir kavmin hediyesi bana lazım değil” diyerek onları huzurundan kovuyor ve onlarda eli boş olarak geri dönüyorlar.



İşte değerli okuyucu, İslam tarihindeki bu olay bugün din tüccarı dincilerin, kendilerinin emperyalist batı ülkeleri bilhassa ABD ile ilişkilerinde ilke edindikleri bir fıkıh kuralı yani yukarıda açıkladığım ”Fıkhus-Sünne” olarak bilirler ve uygulamaktan çekinmedikleri gibi Peygamber’in bir sünnetini yerine getirdikleri için sevap kazandıklarına inanırlar.



Bakın bu konuda nasıl bir yargıya varıyorlar?



Peygamber zamanındaki Müslümanlar nasıl ki, o zaman kendilerini koruması için Hıristiyan bir devlet olan Habeşistan’a, Hıristiyan bir kral olan Necaşi Ashame’ye sığındıysa bizde bugün dinsel özgürlüğümüzü elimizden alan, istediğimiz gibi ibadet etmemizi engelleyen, yaşam tarzımıza karışan, kadınlarımızın başörtülerini örtmesini engelleyen dinsiz laiklerin şerrinden güçlü Hıristiyan Amerika Birleşik Devletleri’ne, koyu Hıristiyan olan George Bush’a, Clinton’a, George W.Bush’a, Barack Obama’ya sığınıyor ve onlarla bu İslami deliller nedeniyle her türlü işbirliği yapıyoruz.


 


 



 


 



Hele birde Kuran-ı Kerim’in Maide suresi 82.ayetindeki ”Ey Muhammed, iman edenlere düşmanlık etmede, insanların en şiddetlisinin kesinlikle Yahudiler ile Müşrikler olduğunu görürsün. Yine onların iman edenlere sevgi bakımından en yakınının da ‘Biz Hıristiyanlarız’ diyenler olduğunu mutlaka görürsün. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır. Onlar büyüklük taslamazlar” açıklamaları esas alırlar ki, ABD ve diğer emperyalistlerle haince işbirliği yapmayı kim durdurabilir?



Çünkü onlara göre Hıristiyanların bu ayette belirtildiği gibi Müslümanlara sevgi beslediği açıklanıyor.



Hiçte öyle değil.



Ama onların çıkarlarına ve siyasal istikballerine bu tür yorumlar uygun düşüyor.



Niyetleri farklı, dinci dinsizlerin.



Herkesin bildiği gibi Peygamber zamanının koşulları ile şimdiki koşullar tamamen farklı.



O zaman Müslümanlar büyük işkence altında ve ibadetlerini gizlice yapıyorlar ama şimdi tam özgür olarak ve günde beş vakit minarelerinde ezan okunan camilerinde, devletin maaşlarını verdiği imamların arkasında namaz kılarak serbestçe ibadetlerini yapıyorlar.



Üstelik yukarıda belirttiğim ama başka nedenlerden dolayı inmiş ayete karşın, Maide Suresi 51.ayetindeki ”Ey inananlar! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez” ifadeleri çok açık bir tarzda ortada dururken.



Ama bu ayete hiç aldırmazlar.



Şunu da ifade edeyim ki, dinsel paradigmalarla bu din tüccarları çıkarlarına uygun tarzda hareket etmektedirler.



Din, Allah ile kulu arasında ki ilişkiler yumağıdır; ben hiçbir zaman iç ve dış siyaset ile toplumsal devinimleri dinsel düşüncelerle yönetmem.



Tüm gerçek dindarlarca bu böyledir.



Siyasette dini referans olarak kullananlar çıkarcı din esnafıdır ki, bunlar büyük ve küresel çaptaki çıkarları adına hem dinlerini hem vatanlarını hem de yurttaşlarının varlıklarını emperyalistlere peşkeş çekerler.



Değerli okuyucu, bu anlattıklarım tamamen din literatürüne ait bilgilerdir.



Şark ülkelerinde, özellikle onlardan daha erken dönemde demokrasiye geçmiş Türkiye’de siyaset yapanların, kitlelerin zihinsel haritasını değerlendirirken sosyoloji ile birlikte teolojiyi birlikte harmanlayarak ele alması kaçınılmazdır.



Bu yazımı okuduktan sonra 12-02-2013 tarihli ”DAR-UL HARPÇİ HIRSIZ, KATİL VE UÇKURCULAR” yazımı bir daha okumanızı özellikle istiyorum.


 


 


Dar-ul Harpçi Hırsız, Katil Ve Uçkurcular


 


 



Çünkü, her iki yazıda aslında birlikte, dinsel temelli siyaset yapan din esnafı dinciler ile çok masum olup bilgisizlik nedeniyle onlara oy veren yığınların zihinsel haritalarını çok açık bir şekilde açığa vurmaktadır, yukarıdaki izahlar bağlamında güya Peygamberi taklit ederek.



İşte bu nedenlerle Amerika’yı taparcasına seven, ülkeyi onlara bu uğurda peşkeş çeken, emperyalist uşağı dinci yöneticiler türemiştir İslam dünyasında.



Türkiye’de siyaset yapan veya toplumsal değişimleri yönetip Amerika’ya sığınanlar üzerinde, cemaatlerin piri olan Said-i Nursi’nin ”Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlup olan İsevilik ve İslamiyet ittihat (Birleşme,güçbirliği yapma) neticesinde,dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak” ve ”Cism-i beşerisiyle bulunan şahs-ı İsa, o din-i Hak cereyanın başına geçecektir” yani bugünkü Türkçe ile ve birazda açıklayarak, ”Fiziki görünümü ile hayatta olan İsa Peygamberin kişiliği,Hıristiyanlık ile İslamiyet birleştikten sonra bu birleşik dinin başına geçecektir” sözleri dincileri ABD ve Vatikan’a yaklaştırmış, adeta onlara tapar hale getirmiştir bir işbirliği içinde.



Çünkü İslam ilkelerine aykırı olan Said-i Nursi’nin bu sözlerine göre Hıristiyanlık ve İslam dinleri sonunda birleşecekmiş, Hz.İsa’da fiziki görünümü ile hayattaymış.



Kur’an ve Peygamber’in sahih hadislerinde hiç böyle ifadeler yok.



Bu sözler küfürdür; yok böyle bir şey.



İslam ilahiyatını okuyan herkes bunu çok iyi bilir.



Şimdi neden Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunulduğunu ve bu süper güçle işbirliği yapıldığını anladınız mı?



”Türk ulusu”nun varlığını,”Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nin bölünmez bütünlüğünü koruma kararlığında olan siyasetçiler, yaramız ve ”Din Tüccarları’‘nın, topluma dinsel deliller sürerek emperyalist ABD ile yaptıkları organizasyonlar çok büyük.



Bu nedenle siyasette toplumsal dalgalanmaları lehimize hızla yöneltecek bilgi eksenli çalışmak zorundayız.



Ben, yukarıda da bahsettiğim gibi çarpıtılan dinsel paradigmaların istikbalimizi ve bağımsızlığımızı nasıl olumsuz yönde etkilediğini ve seçmeni acımasızca nasıl manipüle ettiğini değişik bir açıdan ilk defa siyaset alanımıza aktararak bu hususta önlem alınması çabalarına bir katkıda bulunmak istedim.



Çarpıtılan dinsel paradigma, tahminimizden daha korkunç bir yöntemle milli varlığımızı yok edecek cürümlere neden oluyor.



Emperyalist ABD,dincilerin bu sahte paradigmalarını çok iyi biliyor ve Ortadoğu’daki küresel çıkarları için ”Yeşil Kuşak Projesi’’ için kullanıyor.


 


 



 


 



Bu dinciler, Müslümanları mahvetmesi planlanan ”Büyük Ortadoğu Projesi’’nin çıkarcı ve işbirlikçi taşeronlarıdır.



Bunları ne Allah ne millet ne de tarih affeder.



Gelecek nesiller bunları lanet ve gazapla anacaktır.


 


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!