Diktatörlerin sonları ve Kuzey Kore diktatörü Kim Jong-Un

Diktatörlerin sonları ve Kuzey Kore diktatörü Kim Jong-Un
18 Eylül 2017 09:14

Diktatörlerin ortak noktaları ve ortak sonları vardır ve bunlar bilimsel yasalar gibidir.

 

 

 

 

İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

 

Her şeyden önce diktatörlüğün bir psikiyatrik rahatsızlık olduğunu kaydetmek zorundayız, aksi halde ortak karekterlere ve ortak sonlara neden sahip olduklarını açıklayamayız.

 

Diktatörlerin en önemli ortak noktası güç zehirlenmesi yaşamalarıdır.Gücü ele alınca muhaliflerini en acımasız şekilde bastırırlar.Hapishanelere tıkarlar, kanlarını dökerler, ellerindeki serveti alırlar, asla özgür düşünce ve söz hakkı tanımazlar.Muhaliflerine asla ödün vermezler, her gün her yerde hakaret ederler ve onların arkasından giden kitleleri en acımasız şekilde cezalandırırlar.Kendileri ülkenin tüm kaynaklarını hortumlayarak ve kanla üzerlerine geçirdikten sonra halkı açlığa ve yoksulluğa düçar ederek zulümlerini sürekli hale getirirler.Diktatörlerin önemli özelliklerinden biri de kendilerine ülkenin her tarafında saraylar yaptırmalarıdır.Sarayın diktatörlük dilinde anlamı ülkenin başında sürekli kalacağını ve kendisinden sonra çocuklarının halkı aynı zulümlerle yöneteceği demektir.

 

Diktatörler kanlı zulümlerin içine girince artık geri dönüşü olmayan şekilde bu zulümlerini her geçen gün artırırlar ve buna zorunludurlar.Çünkü kitleler artık ona azılı düşman olmuşlardır ve en ufak bir gevşekliğinde isyanla basıp ayaklarının altında çiğneyeceklerdir.Bu nedenle Adolf Hitler ‘’Diktatör bisiklete binen kişiye benzer, sürekli pedal çevirmek zorundadır’’ der.Diktatörün her şeyi eline aldığı güçlü zamanında kitlelerin onun arkasından coşarak gitmeleri tamamen aldatıcıdır çünkü en ufak bir tökezleme halinde bu yığınların onu çiğneyeceği kesindir ve hep böyle olmuştur ki, bu kitle psikoloji biliminin saptamasıdır.

 

Yakın seneler önce Mısır, Tunus, Irak, Romanya da olan hadiseler ile aşağıda anlattığımız diktatörlerin ülkelerindekiler de kitle psikolojisinin saptadığı doğrultıda olmuştur.Yani kitleler zalim kanlı diktatörler için her zaman patlamaya hazır bomba depolarıdır.Zulüm altında yaşayan kitleler bu hale aydınların fikir ve sözleriyle böyle ilk fırsatta patlamak üzere teyakkuz halinde bulunurlar.

 

Eğer bir diktatör ülkesinin rejimini kamuoyunun en büyük gücü aydınlara rağmen değiştirmeye devam ediyorsa aşırı korkusundadır, çünkü durduğu anda kitleler artık onun bittiğine hükmederler.O nedenle diktatör bunu çok bilinçli bir şekilde yapar.

 

Halkının olduğu gibi dünyanın da başına bela olan diktatörler vardır ve bunun prototip örneği Kuzey Kore diktatörü Kim Jong-un’dur.Bu aşağılık diktatör herkesin bildiği gibi birkaç gün önce fırlattığı balistik füze Japonya üzerinden Pasifik Okyanusu’na düştü ve 3700 km menzilli olup 770 km yüksekliğe çıktığı devletlerinin yetkililerince açıklandı.Kim Jong-un’un bu diktatörlüğü babadan oğula tevarüstür(miras) ve eminim ki, baba ölmeden önce oğluna nasıl diktatörce davranacağı derslerini vermiştir.En yakınlarını bile öldürtmekten çekinmeyen ve köpeklere parçalattıran-hala ve eniştelerini-bu hayvanaltı canlı halkına 21.Yüzyılın en zalim uygulamalarını yaşatmaktadır, öyle ki yanında buluna generaller korkudan altlarına çişlerini kaçırırcasına ellerinde kalem ağzından çıkam her sözü noktasını kaçırmadan not etmektedirler.Kuzey Kore’de yasalar işlemiyor, kurumları denetlemeye giden Kim Jong-un görevini ihmal eden herkesi öldürtmektedir.

 

Bu durumda bu tür diktatörlerden nasıl kurtulunabilir sorusu gündeme gelmektedir.Diktatörlerin doğaları gereği, adalet ve hak talep etmek onun kanlı zulmünü her an artırmaktadır.Aşağıda örneklerini göreceğimiz gibi diktatörler normal bir ölümle bu dünyadan göçüp gitmemektedirler.Ya kitlelerin ayakları altında can vermekte, ya kurşuna dizilmekte, ya da kaçıp gittiği sürgünde sefil ve perişan bir halde ölmektedirler.Yönettiği kitlenin hayrına olan diktatörün ölümü belli bir süreç içinde aydınların çabalarıyla kitlelerde biriken şiddetli öfkenin ani patlamasıyla oluşmaktadır.Kitlelerin kurtulması içinde diktatörün ölmesinden başka care de bulunmamaktadır yukarıda verdiğimiz bilgiler çerçevesinde.Diktatör ve onun zalim güruhundan kurtulmak içinde ölümünden/öldürülmesinden başka care yoktur.’’Çobanı öldür sürü dağılacaktır’’ sözü tamda diktatörlerden kurtulmanın çaresi olarak söylenmiştir.Şu çok iyi bilinmektedir ki, artık modern dünyada bildiğimiz klasik askeri darbeler yapılmıyor, bunun yerine kurtulunması gereken diktatör veya devletinin milletinin aleyhine çalışan lider suikastle yok ediliyor.Çünkü demokratik yollardan diktatörün gitmiyeceği ay ve güneş kadar meydanda.Halk ve asker yıpranmadan tereyağından kıl çeker gibi iş kolay ve ucuza kotarılıyor.

 

Bu bağlamda olmak üzere halkının ve dünyanın başına bela olan Kuzey Kore’nin hayvanaltı beyinsiz diktatörün sonu aşağıda anlattığım prototip diktatörler gibi olacaktır.Bu bir sosyal yasadır ve bundan kurtuluş kesinlikle bulunmamaktadır.

 

Şimdi saptadığımız 11 beyinsiz diktatörün iğrenç sonlarını özet olarak aktaralım.

 

1-Adolf Hitler-Sovyetler Berlin’e girince intihar etti.

Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP)’nin kurucusu ve başkanıydı. Almanya‘nın başına geçince önce iç temizliğe girişerek muhaliflerini vahşice katletti. Geri kalanları da hapishanelere tıktı. Ardından hem 6 milyon Yahudi’nin katledildiği Yahudi Soykırımı’nın hem de on milyonlarca insanın hayatını kaybettiği ikinci dünya savaşının fitilini ateşledi. Tarihin en kanlı faşist diktatörlerinden biriydi. Savaşı kaybettiği kesinleşince ve Sovyet ordusu Berlin’e girince, yeni evlendiği Eva Braun ile birlikte intihar etti. Braun, siyanür kapsülünü ısırarak saniyeler içinde öldü. Hitler ise önce siyanür kapsülünü ısırdı, ardından aynı anda silahıyla kendisini kafasından vurarak öldü.

 

  1. Benito Mussolini – Kurşuna dizildi ve cesedi Loreto Meydanı’nda teşhir edildi.

 

Avrupa’nın ilk faşist lideri olan Benito Mussolini, İtalya‘nın başına geçtiği 1922 yılından sonra terör estirmeye başladı. Faşist parti dışındaki partileri kapatmak, gazetelere sansür uygulamak, sendikaları yasa dışı ilan etmek gibi pek çok faşizan politikayla halkı bezdirdi. Adolf Hitler ile müttefik olan faşist diktatör, saldırgan iç ve dış politikaları nedeniyle 400 bin insanın ölümünden sorumluydu. Roma İmparatorluğu’nu yeniden canlandıracağını iddia ediyordu. Cephelerdeki ve iç siyasetteki başarısızlıklarıyla başlayan çöküşünün ardından 25 Nisan 1945’te komünist partizanlar tarafından yakalandı. 28 Nisan’da metresi Clara Petacci ile birlikte kurşuna dizilerek öldürüldü. Ertesi gün Mussolini’nin, sevgilisinin ve birkaç yandaşının cesedi Milano’da Loreto Meydanı’ndaki Esso benzin istasyonunun çatısından başaşağı sallandırıldı.

 

  1. Nikolay Çavuşesku – Eşiyle birlikte kurşuna dizildi…

 

1965’te Romanya‘nın başına geçen Nikolay Çavuşesku, düşünce ve ifade özgürlüğüne karşı savaş açtı. Kendisi servet içinde yüzüp oldukça lüks bir hayat yaşarken, halk yiyecek ekmek bulmakta bile zorlanıyordu. 1989’da başlayan barışçıl gösteriler sırasında eylemcilerin üzerine ateş açılmasıyla olaylar daha da büyüdü ve ordunun da dahil olduğu bir ihtilale dönüştü. Kaçmaya çalışan Nikolay Çavuşesku ve eşi Elena Çavuşesku, 25 Aralık 1989’da yargılanarak kurşuna dizildiler.

 

  1. Saddam Hüseyin – Asılarak idam edildi…

 

Irak‘ın 5. Cumhurbaşkanı (1973-2003). 1970’li yıllardan itibaren devleti kademe kademe ele geçirmeye başladı. Bu dönemde Irak nüfusunun yalnızca beşte birini oluşturmalarına rağmen Sünni Araplar pek çok kilit yönetim kademesine getirildi. Hükümeti devirmeye çalışan veya bağımsızlık çabasına girişen Şiiler ve Kürtlere karşı pek çok kez sindirme girişiminde bulundu. Bu süreçlerde 5 bin kişinin öldüğü Halepçe Katliamı’nda olduğu gibi kimyasal silahlara da başvurdu. 2003 yılında, ABD ve Britanya öncülüğündeki koalisyon güçleri Irak’ı işgal etti. Harekatın başlamasından üç hafta sonra, 9 Nisan 2003 tarihinde başkent Bağdat’ın koalisyon güçlerinin eline geçmesiyle Saddam Hüseyin iktidarı sona erdi, kısa süre sonra da Baas Partisi yasaklandı. Yaklaşık sekiz ay sonra saklandığı sığınakta yakalanan Hüseyin daha sonra yargılandı. 5 Kasım 2006’da, idam cezasına mahkûm edildiğinde yaklaşık 2 milyon insanın ölümünden sorumluydu. 30 Aralık 2006’da asılarak idam edildi.

 

  1. Muammer Kaddafi – Linç edildi…

 

 1969’da yaptığı darbe ile Libya’nın başına geçti. 2011 yılında başlayan iç savaşa kadar da ülkeyi yönetti. Petrol zengini ülke, komşularına nazaran daha zengin görünse de kendinden başka hiçkimseye iktidar şansı tanımayan Kaddafi’nin yasakları ve kısıtlamalarıyla boğuşmak zorunda kaldı. Muhalifleri bastırmada sık sık şiddete başvurdu. Son olarak 2011 yılında başlayan içsavaşla devrildi ve isyancılar tarafından linç edilerek öldürüldü.

 

  1. Hideki Tojo – Başarısız intihar girişiminin ardından asılarak idam edildi.

 

 Japon ordusunun Çin‘de ve Güneydoğu Asya’da işlediği insanlık suçlarının baş sorumlularından biri olan faşist general. Başbakanlığı döneminde Japonya‘nın etki alanlarında yapılan ve yaklaşık 8 milyon insanın öldüğü katliamların da sorumlusudur. II. Dünya Savaşı sonrası kurulan Uzak Doğu Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi tarafından A Sınıfı savaş suçlusu olarak hüküm giydi. Tutuklanması için evi kuşatıldığında kendini göğsünden vurarak intihar etmeye çalıştı ancak kurtarıldı. Daha sonra 23 Aralık 1948’de asılarak idam edildi.

 

  1. Pol Pot – Ev hapsinde öldü

 

Kurduğu ve yönettiği Kızıl Kmerler adlı radikal komünist hareket ile verdiği gerilla savaşı sonucu Kamboçya yönetimini ele geçirdi ve 1975-1979 yılları arasında yönetti. Kentlerde yaşayan milyonlarca insanı zor kullanarak köylere yerleştirerek çiftliklerde ve pirinç tarlalarında çalıştı. Yaklaşık 1.5 milyon insanın çekiç, balta ve kürekle öldürme emri verdi. İktidarda olduğu süre içinde 7 milyonluk Kamboçya nüfusunun 3 milyon 300 binini katletti. 1979’da devrilince Kamboçya’nın ormanlık bölgelerine kaçtı ve burada gerilla hareketine devam etti. 1997’de tekrar başkenti ele geçirmeye çalıştı ancak başarısız oldu. Bunun üzerine yandaşlarınca ömür boyu ev hapsine mahkum edildi. 1998’de kimi iddialara göre kalp krizi nedeniyle, Kızıl Kmerler’in iddialarına göre ise intihar ederek öldü.

 

  1. Mobutu Sese Seko – Canını zor kurtardı, sürgünde öldü.

 

32 yıl boyunca (1965–1997) o zamanki adıyla Zaire günümüzdeki adıyla Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin devlet başkanlığını yapmıştır. Yönetim süresi boyunca yanlış politikalarla zengin yeraltı kaynakları olan ülkeyi fakirleştirmiştir. Aynı zamanda demir yumrukla yönettiği ülkede aykırı seslere karşı da tolerans göstermemiştir. Kendisini sürekli ilahi bir güç olarak gösteriyor, bu şekilde tasvir ettiriyordu. 1994’ta yaşanan Ruanda soykırımı sırasında Hutuları desteklediği için Tutsilerin tepkisini çeken Mobutu, Kasım 1996’da ülkenin doğusundaki Tutsileri sınır dışı etmeye çalışması üzerine Uganda ve Ruanda hükümetlerinin desteğini alan Laurent-Désiré Kabila liderliğindeki Tutsiler ve diğer Mobutu muhalifi gruplar başkent Kinşasa’ya yürüyüşe geçti. Ne kanser hastası olan Mobutu ne de emrindeki silahlı kuvvetler direnecek durumda olmadığından Mobutu’nın isteği üzerine başlayan barış görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı. 16 Mayıs 1997’de Kinşasa’yı ele geçiren muhalif gruplar 32 yıllık Mobutu iktidarını devirdiler. Devrilen Mobutu sürgün olarak önce geçici olarak Togo’ya ardından Fas’a gitti. 7 Eylül 1997’de sürgündeyken prostat kanseri’nden yaşamını yitirdi ve Fas’ta defnedildi.

 

  1. Alfredo Stroessner – Ülkesinden kaçtı, sürgünde öldü…

 

1954 ve 1989 yılları arasında Paraguay’ı yöneten askeri diktatör. Latin Amerika’da 20. yüzyılın en uzun süren diktatörlüğünü kurmuştur. 4 Mayıs 1954’te Başkan Federico Chavez‘i devirdi. Ardından yalnızca kendisinin aday olduğu bir seçimle devlet başkanlığına geldi. Bir yandan kırsal kesimdeki yoksullar ile kent işçilerinin huzursuzluğunu yatıştırmaya çalışırken, bir yandan da büyük toprak sahiplerinin ve işadamlarının çıkarlarını kolladı. Meclisi ve mahkemeleri yandaşlarıyla doldurdu. Altı kez art arda başkan seçilmesini meşrulaştırmak için 1967 ve 1977’de anayasa iki kez değiştirildi. Rejim karşıtlarına ağır baskılar uyguladı. 1983 ve 1988’de iki kez daha devlet başkanlığına seçilen Stroessner, Şubat 1989’da bir askeri darbeyle yönetimden uzaklaştırıldı. Darbeden sonra bir sonraki on yedi buçuk yıl sürgünde yaşayacağı Brezilya‘ya kaçtı. Ölümünden önce ülkesine dönmek istedi ama hükümet izin vermedi. 16 Ağustos 2006’da öldü.

 

  1. İdi Amin – Ülkesine dönebilmek için yalvardı, sürgünde öldü…

 

1971-1979 arasında devlet başkanlığı yapmış olan Ugandalı asker diktatör. İdi Amin’in yönetimi sırasında politik baskı, etnik ayrımcılığın yanı sıra insan hakları ihlalleri yoğun şekilde gözlemlendi. Uluslararası gözlemciler ve insan hakları gruplarının tahminlerine göre, 100,000 ila 500,000 insan İdi Amin’in yönetimde olduğu dönemde öldürüldü. Ekim 1978’de Tanzanya tarafından desteklenen Uganda Ulusal Kurtuluş Ordusu adlı gerillaların saldırıları başladı. Sonunda 13 Nisan 1979’da isyancı gerillalar başkent Kampala’ya ulaşmadan önce, ülke dışına kaçtı. İdi Amin, hayatının geri kalanında Uganda’ya dönmesine izin vermesi için Uganda Devlet Başkanı Yoweri Museveni’ye yalvardı ancak Yoeri izin vermedi. Amin, 16 Ağustos 2003 tarihinde, Cidde’de, hastanede öldü ve Cidde Ruwais Mezarlığına gömüldü.

 

  1. Slobodan Milosevic – Lahey’de yargılanırken öldü…

 

 Eski Yugoslavya’nın ve Sırbistan’ın Devlet Başkanlığını yaptı. Balkan Kasabı lakabıyla anılan savaş suçlusu Slobodan Milosevic, Bosna’da gerçekleştirdiği vahşi katliamlarda 250 bin kişinin ölümüne neden oldu. Savaş suçlarının dışında hakkında birçok yolsuzluk suçlaması da vardı. Yenilmez olduğunu düşünen Milosevic, “Beni mahvedemezler ve kıramazlar!” diyordu… 2000 yılında yapılan seçimler ve ardından patlak veren isyanla iktidarı kaybeden Milosevic, önce Belgrad Cezaevi’ne gönderildi. Ardından Hollanda’nın Lahey kentinde kurulan Savaş Suçları Mahkemesi’nde yargılandı. 11 Mart 2006’da savaş suçlarından yargılandığı sırada Lahey’de öldü.

 

Başlarında zalim eli kanlı diktatörlerin bulunduğu ülkelerin yiğit aydınlarının sayısı az olsa da zulme uğrayan kitleleri diktatör ve insanlık dışı alçak güruhuna karşı sürekli olarak isyan için güneş gibi aydınlatmaya devam ederler ve bu aydınlar firavun diktatörlerin çok korktukları güç odaklarıdır.Bu nedenle aydınları yıldurmak için alçak diktatörler onları hapishanelere tıkar ve kimisini de oralarda çeşitli usullerle infaz ettirir.

 

Diktatörler canlılar sınıfından karekter olarak çakallarla aynıdır.Çakallar aslanlara gücü yetmediğinde yavrularını kalleşçe öldürür ve aynı zamanda birinci derece yakınları olan eşine ve kendi yavrularına çok düşkündürler.Vahşi hayvanlar dünyasında bu durumu iyi bilen aslanlar kalleş çakallara ulaşamadığında onu çökertmek için birinci derece yakınları olan çocukları ve/veye eşini boğarak-aslan çakal eti yemez-bir kenara atarlar.Böylece çakalın dünyasını karartarak onun bird aha aslanların egemenlik alanını işgalden ve yavrularını boğmaktan tamamen uzak tutarlar.İyi bir vahşi doğa televizyon izleyicisi olarak yavrularını boğan çakalı yakalayamayınca eşini yakalayıp boğan aslanı seyreden erkek çakalın nasıl da mahvolarak yere yığıldığını ibretle gördüm.

 

Çözümü olmayan hiçbir sorun yoktur ve Kuzey Kore halkı kendi ülkelerinde alçak beyinsiz bir diktatör tarafından zalimce, yasaları askıya alarak ve rejimi kendi dogmatik düşüncelerine göre düzenleyerek/düzensizleştirerek yönetmekten nasıl kurtulacaklarının yolunu elbette bulacaklardır.

 

Var mı öyle üç kuruşa beş köfte, Kim Jong-un’un dünyasını karartmak zor bir şey mi?

 

Hiçbir diktatörün kurtuluşunun olmadığı yukarıdaki örneklerden kesin bir şekilde anlaşılmaktadır.

 

 

 

İbrahim ÖZDOĞAN Twitter

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!