Devletin parası hiç kimseye aittir

Devletin parası hiç kimseye aittir
7 Kasım 2014 15:45

Amerika Birleşik Devletleri’nin 30. başkanı Calvin Coolidge’nin güzel bir sözü vardır.

 

Çağların IŞIK H&H YORUM

 

Hiçbir şey devletin parasını harcamaktan daha kolay değildir. Çünkü devletin parası hiç kimseye aittir. diyor Calvin Coolidge.

 

Bu sözün gerçekliğini Türkiye’de olan bitenlerden daha iyi anlatabilecek başka örnekler var mıdır bilemiyoruz.

 

Fakat Ak Saray’a harcanan eski parayla 1 katrilyon 370 trilyon lira ve yeni alınan uçak için ödenen eski parayla 410 trilyon lira için yapılan tartışmalara bakılırsa daha eşsiz bir örnek bulunamaz gibi.

 

İki açıdan eşiz bir örnek.

 

Birincisi modern demokrasi çağındaki daha mütevazı yerleşke anlayışları ve yönetim tarzı açısından eşsiz.

 

Örneğin köhne bir çiftlikte yaşamaya devam eden, 12.000 dolarlık maaşının %75’ini fakirlere dağıtan ve 1987 model bir Vosvos’a binen Urugay Devlet Başkanı gibi.

 

Eğer bu örnek, kıytırık yoksul bir ülkenin reklamsever devlet başkanının kendini bilmez tavırları ve radikal bir örnek olarak görülürse hemen bir başka örnekle devam edelim.

 

Üstünde güneş batmayan imparatorluğun dünya siyasetine yön veren başbakanı her sabah işine bisikletiyle ya da yürüyerek gidiyor.

 

İngiltere Başbakanı David Cameron’dan söz ediyoruz.

 

Yardımcısı ise daha konformist takılıyor ve metroyu kullanıyor.

 

İkinci olarak israfa yol açan bu harcamanın sahipsizliği açısından eşsiz.

 

İktidar kanadının kimi temsilcilerinde bu harcama ve israfın vicdani rahatsızlığı ve ezikliği iliklerine kadar hissedilse de, halkın parasının hesabını sormaktan aciz muhalefetin varlığı devletin parasını sahipsiz kılıyor.

 

4 eski bakanın yolsuzluk fezlekelerini soruşturmak için kurulan komisyonun yanlı kararlarına tepki olarak, çekilmekten başka politika geliştiremeyen bu muhalefet anlayışıyla devletin parasının sahipsiz kalması kaçınılmazdır.

 

O yüzden kimse israfın ölçüsüzlüğünün suçunu yalnızca iktidara atmasın.

 

Konumu gereği en az onun kadar sorumlu olan muhalefet de bu anlayışıyla bu kusurlu duruma ortak sayılır.

 

Sayın Baykal siyasal sistemin işleyişine yönelik bir mücadele üzerinden yürüttüğü katı ve sert muhalefet anlayışı sebebiyle çokça eleştirilmişti.

 

Cumhurbaşkanlığı seçimindeki 367 olayı ya da devlet yönetimindeki en yüksek 3 makamın aynı siyasi gelenekten gelen Erdoğan, Gül ve Arınç tarafından paylaşılmasına yaptığı sert itiraz, halk tarafından kabul görmemişti.

 

Zira tartışmalar demokratik hakların kullanımı ekseni üzerinden geliştiriliyordu ve Sayın Baykal bu sebeple Sayın Erdoğan’ın siyasi yasaklarının kaldırılmasına destek vermişti.

 

Bu kararını eleştirenlere demokrasinin gereğini yerine getirdiğini söyleyerek yanıt veren Sayın Baykal her nedense sıra cumhurbaşkanlığına gelince farklı davranmış ve 367 olayı toplumda kırılma yaratmıştı.

 

Bu ve benzeri itirazlar AKP oyverenlerinin politik tavırlarının kemikleşmesinden başka hiç bir işe yaramadı.

 

Sayın Kılıçdaroğlu ise sert muhalefetin halk nezdinde onaylanmamasından yola çıkarak çok yumuşak bir uslup geliştirdi.

 

Fakat bu CHP için olduğu kadar Türkiye Cumhuriyeti ve hatta Atatürk’ün hatırası için de büyük talihsizlik oldu.

 

Zira dün daha yumuşak ve uzlaşmacı bir muhalefet anlayışı uygulanması gerekirken aksine sert ve uzlaşmaz bir tavır takınılarak halktan uzak düşülmüştü.

 

Bugün ise artık rejim tartışmaları gündemde, sultanlık, padişahlık tartışmaları yapılmakta, tek adamlık, otoriterlik, hesap sorulamazlık halkta infial yaratmış durumda.

 

Umutsuzluk yaratılmış durumda.

 

Ve bugün ihtiyacımız olan, hesap sorabilen, sahip çıkabilen kararlı muhalefet anlayışı, yerini sakin suların dümensiz gemisinin kaptanına terk etmiş durumda.

 

CHP kaptanları gemiyi hep yanlış sularda ve yönde yüzdürüyor.

 

Yok edilmesin diye Validebağ’da çadır kuranlar kendilerini ziyarete gelip sembolik destek veren muhalefet milletvekillerine güvenerek kurmuyorlar çadırlarını.

 

Sabaha karşı zeytinliklerinin kesilmemesi için nöbet tutan köylülerin özel güvenlik tarafından teker teker karga tulumda dövülerek ve sürüklenerek uzaklaştırılmasını izledim haberlerde.

 

6000 zeytin ağacını kurtarmaya çalışan köyün muhtarının yardım isteyen ağlamaklı çağrısı devletin görevlilerineydi.

 

İnsafa çağırıyordu devleti.

 

Muhalefeti çağırmak ise akıllarına bile gelmiyor.

 

Bilmem anlatabildim mi.

 

 

Çağların IŞIK Twitter

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Seni başkan yaptıracağız
Yarının gülüşleri bugünün gözyaşlarında boğuldu
Dağlıca saldırısının Cizre’yle ilgisi var mı?