CHP’yi kimler tuşa getirdi

CHP’yi kimler tuşa getirdi
24 Nisan 2012 10:11

İlçe Kongrelerinde “Blok Liste”yi içine sindiren ve bu yöntemle seçilen “Brutuslar”ın bir kısmı, İl kongresinde “Çarşaf Liste” için parmak kaldırdılar…
İlçe Kongrelerinde “Blok Liste”yi içine sindiren ve bu yöntemle seçilen “Brutuslar”ın bir kısmı, İl kongresinde “Çarşaf Liste” için parmak kaldırdılar…


Av.Cemil CAN H&H YORUM

Tribünlerden yükselen “yuuuuuuh!” seslerini duymazdan geldiler. En yetenekli oldukları konu bu duyarsızlıklarıdır! Bu son dönem de Y-CHP işitme engellilerin yönetimindedir!.. İlkesizlik, tutarsızlık, inançsızlık, küçük çıkarlar uğruna temel değerlerden vazgeçmek ve bir yerlerde olabilmek için her türlü rezilliğe “evet” demek, ne yazık ki yine bizim delegelerin bir “meziyeti” olarak ortaya çıkmıştır! Çok şükür! Delegelerimiz her seferinde çoğunluğu sağlayabilmişlerdir!…

Ankara İl Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Seçimleri sonuçları itibariyle bazı çıplak gerçekleri ortaya çıkartmıştır:

Bunların başında gelen: CHP’nin Ankara İl Kongresi delegelerinin “Parti İçi Demokrasi”ye “Hayır” demiş olmalarıdır!.. Çok da yakışmıştır!..

İkincisi: CHP Genel Başkanı, doğrudan müdahale ettiği CHP Ankara İl Kongresi’nden ağır yara alarak çıkmıştır.  Kendi elleri ile yazdığı delegelerin çoğunluğu yine “Brutus” çıkmıştır…  Kongre Divanı oybirliği ile seçilmiş olmasına rağmen, seçimlerin ne şekilde yapılacağı konusunda kulağını genel merkeze döndürdüğü için araya kara kedi girmesine neden olmuştur…

Divan başkanı bu konudaki önergeyi, delegelerin oyuna üç kez sunmak zorunda kalmıştır. Çünkü CHP’de ilk defa oldubittiye getirilmek istenen bir hususa karşı gelinmiştir. Bu durum ümit vericidir ve iyi bir şeydir. Divan Başkanı Levent Gök, ilk iki oylamada önergenin lehine oy verenlerin sayısını tam olarak saptayamadığı için üçüncü bir oylama daha yapmak zorunda bırakılmıştır! Üçüncü oylamanın sonucunda; 244 delegenin “Blok Liste” lehine oy verdiği divan başkanı tarafından açıklanmıştır. O an itibari ile il kongresine katılan delege sayısın 536 idi ve salt çoğunluk sağlanamamıştır!…

CHP’de İl ve ilçe kongrelerinde kural, tek ve ortak liste hazırlamaktır. Buna eskiden beri “Çarşaf Liste”  deniyormuş. CHP’nin 26.02.2012 tarihli kurultay kararı ile tüzüğünde yapılan değişikliğe göre, gündemin “çalışma raporu ve görüşmeler” maddesine geçilmeden önce, kongre üyelerinin onda birinin yazılı önerisi ve kongreye katılan üyelerin salt çoğunluğuyla yapılacak oylama sonucunda, “Blok Liste” usulü ile de seçimlerin yapılmasına karar verilebilir. “Blok Liste” istisnai durumlar için konulmuş hükümdür. Fakat gel gör ki, Kılıçdaroğlu bu istisnai hükmün, genel başkanlığını pekiştirmek için her yerde uygulanması için araya giriyor!  Nitekim Başkent’te 269 olan karar yeter sayısı bulunamadığı halde, karar alınmış gibi kongreye devam edilmiştir!.. Y-CHP’ye pek de yakışmıştır. Üstelik bütün Türkiye’nin önünde yaşandı bu rezalet!.. Bu noktadan itibaren “Hukukun Üstünlüğü”nü savunmak, inandırıcılık açısından elbette ki, Y-CHP’ye düşmektedir!.. Hatta hükümetin, “Silivri Hukuku” konusunda sıkıntıya düşmesi halinde de, Y-CHP’ye müracaat etmesi tavsiye edilmektedir. İnandırıcılık sorununu bir çırpıda aşabilir!…

Kongrenin ortaya çıkarttığı üçüncü sonuç, ilk ikisinden çok daha önemlidir. Genel Başkan’ın desteklediği Zeki Alçın, 519 delegenin, ancak 319’unun oyunu alabilmiştir. Bu demektir ki, Kıçıçdaroğlu’nun paçaları kongre salonunda kalmıştır… Bu sonuçla Kemal Kılıçdaroğlu’nun Y-CHP’ye genel başkan olduğu kesinleşmiştir, fakat bu defa da liderliği tartışmaya açılmıştır!..

“Erkekler ağlamaz”, liderler yalan söylemez!..

Liderlerin ağzından hatalı bir tek söz bile çıksa derhal düzeltilir!.. Çünkü bir partinin lideri, bütün partilileri temsil eder ve onların adına konuşur!.. Liderler karınlarından konuşamazlar! Kurultayın onayından geçmeyen ve parti programı ile bağdaşmayan sözler de etmezler!..

Az sonra anlatacaklarımı lütfen dikkatli okuyun ve bir üstteki paragrafla karşılaştırın…

18 Aralık kurultayında salondan “sorumlu”, bu nedenle de divanın teşekkürüne mazhar olmuş biri vardı. Kültür Bakanlığı müteahhidi, olarak anılıyordu. Y-CHP yönetimi, eski genel merkezinin restorasyonu işini de ona vermişti. İnternette ihaleye fesat karıştırmaktan mahkûm olduğuna dair notlar dolaşıyormuş. Önemli değil! Son tüzük kurultayında da salonun hazırlanması ve güvenliğinden o sorumluydu. Adı geçen zatın, aynı zamanda Erdoğan Toprak’ın sağ kolu olduğu söylenir.

Söylentilere göre; CHP Milletvekili İsa Gök’ü kurultay salonundan dışarı attıran da oymuş!.. Beyefendinin adı Gürsel Erol’dur. Eski Çankaya Belediye Başkanı Doğan Taşdelen’in yeğeni olduğu söylenir. Cenabı Allah’ın “yürü kulum” dediklerinden biridir. Biliyorsunuz, Doğan Taşdelen, Ankara İl Kongresi’nde Av. Necati Yılmaz’ı desteklemiştir. Yeğeni Gürsel Erol ise Zeki Alçın’ın yanında yerini almıştı… Bu tercih kimseyi ilgilendirmez tabi…

Yanımda oturan bir bey:”Hangi taraf seçilirse seçilsin onlar iktidara gelecek” demişti!.. “İktidar olmak” bu beylerin bir türlü karşı koyamadıkları kaderleri mi nedir? Büyükşehir’i Melih Gökçek’e, 20 yıllığına altın tepsi içinde sunanlar sanki onlar değildi! O günler ne tez unutulmuştur… Şimdi benzer bir durum Y-CHP’de dayı-yeğen çekişmesi gibi görünen tatlı bir rekabet içinde hortlatılmıştır.  Bu beylerin,  sol siyaset sahnesinde her zaman bir yerleri ve rolleri vardır… Kader utansın!..

Şimdi asıl söyleyeceğime gelelim: Yeğen Gürsel Erol, aynı zamanda Kemal Kılıçdaroğlu’nun mutemet adamıdır. İktidar olmayan birinin, mutemedi olur mu demeyin! Oluyormuş işte! Mutemet Gürsel Erol,  Ankara İl Kongresi’nden sonra, “Gerçek Gündem”e açıklama yapıp, bir sürü boş laf etmiştir. Tümünü sizin için özetleyemem ama en çarpıcı olan cümlesini çıkartıp getirdim:

O yazıda: “Sn. Zeki Alçın’ın tüm siyasi stratejisini, kararlarını ortak akıl oluşturarak ilçe başkanlarının kararı ile ben uyguladım.” (1) diyor…

Ne söylediğini anladınız değil mi?..

Örgütlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Nihat Matkap’ın:  “Mevcut il başkanı Zeki Alçın’ın başkanlığında sakınca görmüyorum, genel merkezin değerlendirmesi de bu yönde” şeklindeki sözlerini pek çok kişi ben de ciddiye almamıştım…

Dilerseniz, şimdi biraz geriye doğru gidelim ve kongreler öncesinde, Y-CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun tüm örgüte verdiği mesajı hatırlayalım:

Y-CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MYK Üyesi Mehmet Zeki Gündüz’ün: “İl Başkanlıkları seçiminde nasıl bir yol izleyeceğiz?”sorusu üzerine,  “Hiç kimse benim adımı kullanıp il başkanı adaylarına destek istemesin. Benim hiçbir yerde adayım yok” demişti.”(3)

Anımsadınız değil mi?

Peki, bu durumda ne olmuş oluyor?..

Nihat Matkap ve “mutemet adam” Gürsel Erol, bu beyanları ile Genel Başkanı “yalancı” durumuna düşürmediler mi?.. Yoksa delikanlı Gürsel’in kendisi mi yalan söylüyor? Eğer ikinci seçenek doğruysa, Gürsel Erol, yalancının biridir. Çünkü Genel Başkan hala onu tekzip etmemiştir! Başka türlü genel başkan adına bu kadar görüşmeyi nasıl yapabilir, CHP adına bu kadar işi nasıl kotarabilirdi?.. Yoksa Kılıçdaroğlu, çevresine ve giderek de partiye hâkim değil mi? Her aklına esen, onun ismini ve yetkilerini kullanabiliyor mu? Biz partililer, kendisinden bu konuda bir açıklama bekliyoruz. Kendi adıma söylüyorum, ben böyle aciz birini CHP’nin başında görmek istemiyorum!..

Bu konuda bu kadar eleştiri yeter. Şimdi diğer konuya geçelim:

Dikkatinizi çekti mi bilmem, genel başkanımız, her fırsatta “darbeciler yargılansın” diyerek, “karşı darbeyi” meşrulaştırmaktadır.

Buna bağlı olarak, neredeyse “Silivri Hukuku”nu da meşrulaştırmıştır. Bu kadar “hizmeti” yetmiyormuş gibi, siyasi iktidara doğrudan bağlı olduğundan kuşku duyulmayan, “Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemeleri”ndeki yargılamaları da destekleyerek, bu mahkemeler hakkında daha önce söylemiş olduğu “toplama kampıdır, çadır tiyatrosudur” vb. gibi nitelemelerin tümünü çürüterek, boş sözler haline getirmiştir! Doğal olarak, bu noktadan itibaren BOP’nin uygulanmasında, bir görev üstlendiğinden kuşku duyulmaktadır! Y-CHP için “AKP’nin, mayın temizleme aracı” diyenler, hiç de abartmış sayılmazlar! Bakalım Kılıçdaroğlu bu hizmetlerinin karşılığını, ne zaman ve nasıl alacaktır?

Aslında bu konuda benim bir öngörüm vardır. Ne olduğunu biraz sonra söyleyeceğim…

Kılıçdaroğlu, “Darbe Hukuku”nu Türkiye’den temizlemek istiyormuş. Güleyim bari!.. Bunu da sivil darbeciler eliyle yapacaktır herhalde. Yapılmamış darbeleri de sivil darbecilere temizletecekmiş!.. Peki, sivil darbeyi, kim, ne zaman, nasıl temizleyecek? O konuda bir fikri var mı? Ne kadar da inandırıcı konuşuyor değil mi?.. Muhalefet, iktidara payanda ancak bu kadar yapılabilirdi!..

Sanki AKP’nin “Demokratikleşme Paketi”ni açıklama görevi CHP’ye verilmiştir. Sen misin “Açılım Paketleri”nin içini doldurmayan. Al bakalım sana “Demokratikleşme Paketi”!..  Sanırım Kılıçdaroğlu bu paketin içine izinsiz; “Aleviliğin inanç sistemi olarak kabul edilmesini” sıkıştırmıştır!.. CHP’nin kurumsal olarak böyle bir talebinin olamayacağı tartışmasızdır. Zira oklarından birine “laiklik ilkesini” ayırmış parti, üstelik de  kuruluş felsefesinin ana iskeletini de bu ilke oluşturuyor, laikliği göz ardı ederek, en alt paragraflarda bir yeri dahi olmayan Aleviliği,  “Demokratikleşme Paketi”nin içine yerleştiremez!.. Laik bir rejimde, “Din ve Vicdan Özgürlüğü” zaten teminat altındadır. Y-CHP, oklarının en önemlisi olan “Laiklik İlkesine” ve Cumhuriyet’in niteliklerine, adam gibi sahip çıkabilseydi eğer,  Y-CHP’nin lideri, bir Alevi Dedesi konumuna düşüp, Aleviliğin inanç olarak kabul edilmesi için hükümetten ricacı olmazdı. Kaldı ki, dinler tarihi içerisinde hiç bir inanç sistemi var mı ki, yalvararak, rica ederek, kabul edilmesini istemek durumunda kalmış olsun?..

Sünnilerin Alevilere bakış açısı mı değişti? Elbette ki hayır. Hükümetteki hâkim görüş yine “Milli Görüş”tür. “Milli Görüş”çüler vaktiyle, en adil adamlarını Adalet Bakanlığına getirmişlerdi. Adı Şevket Kazan’dır ve hükümetin en etkili üyelerinin hala abisidir. “Madımak Katliamı”nda ozanları yakan sanıkların avukatlığını o yapmıştı ve bakanlığı sırasında onları cezaevinde ziyaret etmiştir. Aynı şekilde, “Kudüs Gecesi”ni düzenleyen Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ı da cezaevinde ziyaret etmiştir. “Susurluk Kazası” nedeniyle ortaya çıkan, “tarikat-devlet-mafya” ilişkisini, evlerinin ışıkları yakıp söndürerek protesto edenlerle “mum söndürüyorlar” diye alay etmişti.(3) Hiç kuşkunuz olmasın, Kazan’ın o sözleriyle asıl aşağılanan Alevilikti. Şimdi ne oldu da bu ilkel bakış açısı,(4) geçmişini inkar edip, Aleviliği bir inanç sistemi olarak kabul edecek?.. Hangi dağda kurt ölmüş?..

Aleviliği yeniden tartıştırmak kime ne yarar sağlayacaktır? Karnının doymayacağı yerde açlığını ne diye belli edersin, be adam?..

Aleviliği, önceleri “sapkınlık” şimdi ise, “kültür” olarak gören Sünni mezhebi, hiç rica minnetle tanır mı? “Dindar Nesil” yetiştirmeyi hedefine koyan AKP iktidarı, Aleviliği inanç olarak kabul edebilir mi? Hiç sanmam. Çünkü son derece açıktır ki, “Dindar Nesil” den kastedilen Sünni Müslümanlardır. Yanılıyorsam doğrusunu söylesinler! Her neyse, bu yapılan da bir ilktir ve Y-CHP’ye aittir… Tarihe aynen not düşülsün! Y-CHP’nin, AKP sivil darbesini meşrulaştırmak için verdiği hizmetlerin hiç kuşku yok ki, bir karşılığı olacaktı. Anlaşılan bu karşılık “Demokrasi Paketi”nin son maddesine eklenen; “Aleviliğin inanç olarak kabul edilmesi”dir!..

Ne diyelim size. Allah akıl fikir ihsan eylesin!..

DİPNOTLAR:

(1)http://www.gercekgundem.com/?p=452469

(2) http://www.gercekgundem.com/?p=448857&com=all

(3) http://aleviforum.com/showthread.php?p=595251

(4) ”Seçim meydanlarında ne diyordu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan?

“Biliyorsunuz Kılıçdaroğlu Alevi…”

Ve kalabalıktan “Yuh” sesleri yükseliyordu…

O “yuh”lar karşısında tepkisiz kalarak, kendisini, bir insanın inancı ya da kökeni nedeniyle yuhalanmasını onaylar durumuna sokan bir Başbakan vardı seçim öncesinde.”


Yazarın Son Yazıları:
‘Bağımsızlık’ mı ‘hırsızlık’ mı?!..
Devletin ‘özel’i olmaz!..
‘Cesaret ödülü’nün bedeli!..