CHP’li Suiçmez: Karadeniz’de bu yıkıma asla izin vermeyeceğiz!
9 Ağustos 2024 08:03
CHP Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez, Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün Karadeniz’de 545 adet maden sahasının daha ihaleye çıkarılma kararına tepki gösterdi. Suiçmez, “9 Ağustos’ta ihaleye çıkacak kurumlar yaylalarımızın ihalesinden vazgeçsin. Resmi kurumlara bu uyarıyı yaptıktan sonra, başka bir uyarıyı buralara göz diken şirketlere yapmak istiyoruz. Halkımız bu konuda kararlıdır. Sizleri buralara sokmayacaklar. Resmi olarak buralar bizimdir. İhaleler ile halkımızın karşısına çıkmasınlar. Bu ihalelere girmesinler. Bu yıkıma asla izin vermeyeceğiz” dedi.
TBMM Başkanlık Divanı Üyesi ve CHP Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, Trabzon’un da içinde olduğu bazı Karadeniz il ve ilçelerinde yapılması planlanan maden sahalarına ve çocuk işçilik sorunuyla ilgili açıklamalar yaptı.
“İliç’ten sonra Trabzon’da 545 adet maden sahası ihaleye çıkarılacak”
Sibel Suiçmez, şunları söyledi:
“İliç’teki altın madeninde yaşanan ve 9 işçimizin hayatını kaybettiği trajediden sadece dört ay sonra, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 545 adet maden sahasının daha ihaleye çıkarılacağını Resmi Gazete’de duyurdu. Trabzon’un Karadere ve Solaklı Vadisi’nde bulunan doğa ve tarih harikası yaylalar, 9 Ağustos’ta maden sahası olarak ihaleye çıkarılacaktır. Bu durumu kabul edemeyiz. Buradan, yetkililere sesleniyorum; Trabzon’un eşsiz doğası ve kültürel mirası, madenciliğe, madenciliğin yıkıcı etkilerine feda edilemez. Karadere ve Solaklı Vadisi’ndeki madencilik faaliyetlerine ilişkin alınan kararda bölge halkının görüşleri sorulmuş mudur; hayır. Çevreye ve sağlığa olan etkiler yeterince değerlendirilmiş midir; hayır. Bu karar, halkın katılımı olmadan, demokratik süreçler hiçe sayılarak alınmıştır. Araklı Karadere Vadisi’ni ve Yaylaları Yaşatma Derneği üyeleri, Trabzon’un çeşitli STK’ları ve vatandaşlar geçtiğimiz salı günü Trabzon Gazeteciler Cemiyeti’nde bir basın açıklaması düzenlemiştir. Basın açıklamasında şöyle demektedirler; biz, yaylalarımızda ve doğamızda eğer maden aranmasına izin verilirse bunu atom bombası atılmış varsayıyoruz. Kadim kültürümüzün sahalarına atom bombası attırmayacağız. Bugün, buradaki arkadaşlarla birlikte ilan etmiş oluyoruz. Dağlarımızda, her türlü madencilik faaliyeti, doğamızın organlarına birer saldırı niteliğindedir. Dağlar, ülkemizin ve coğrafyamızın en önemli su depolarıdır. Yağışı alırlar, süzdürerek bize verirler. Şu anda söz konusu olan madencilik faaliyeti belirlenen yerler, aynı zamanda otlak, hayvancılığın yapıldığı, doğal dağlarımız ve su depolarımız olarak bilinen yerlerdir.
“İktidarın bu tutumu, bu sahalara atom bombası atmaktan farksızdır”
İhale için 9 Ağustos’ta ihaleye çıkacak kurumlar yaylalarımızın ihalesinden vazgeçsin. Resmi kurumlara bu uyarıyı yaptıktan sonra, başka bir uyarıyı buralara göz diken şirketlere yapmak istiyoruz. Halkımız bu konuda kararlıdır. Sizleri buralara sokmayacaklar. Resmi olarak buralar bizimdir. İhaleler ile halkımızın karşısına çıkmasınlar. Bu ihalelere girmesinler. Bu yıkıma asla izin vermeyeceğiz. Tarihi dönemlerde bilinen adıyla ‘İpekyolu’ güzergâhının bir kolu da; Pazarcık mevkiinden Karadere vadisini takip ederek sahile inen yaya yolundan geçmektedir. Bu tarihi dokuların korunması ve turizme kazandırılması gerekirken maden aranmasına izin verilmesi tarihe ve doğaya ihanettir. Bu topraklar, kadim kültürümüzün yaşam sahalarıdır ve iktidarın bu tutumu, adeta bu sahalara atom bombası atmaktan farksızdır. Yaylalarımız, vadilerimiz iktidarın rant kapısı değildir! Halkımız sizi buraya sokmayacak. Bu yıkıma izin vermeyeceğiz! Bu haksızlığa karşı sessiz kalmayacağız. Bu topraklar bizim, geleceğimiz bizim. Trabzon’un doğal değerlerini Trabzonlulardan alamayacaksınız. Trabzon Araklı halkı direnmeye ve mücadeleye karar vermiştir. CHP olarak biz de bu haklı mücadelelerinde yanlarında olacağız.”
“Türkiye’de 0-17 yaş arasında 7 milyon yoksul çocuk var”
Suiçmez, çocuk işçilik ve MESEM sorununa dikkat çekerek açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“Atatürk, ‘çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğunu yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir’ demişti. Çocuk işçiliği, çocuğun fiziksel, zihinsel, sosyal ve eğitimsel gelişimini engelleyen ve uluslararası sözleşmelerle yasaklanmış olan bir insan hakkı ihlalidir. Ancak ne yazık ki ülkemizde bu ihlal, vahim boyutlarda devam etmektedir. TÜİK verilerine göre, Türkiye nüfusunun yüzde 26’sını çocuklar oluşturmakta ve 0-17 yaş arasında 7 milyon yoksul çocuk bulunmaktadır. 3-14 yaş arasındaki çocuklarda yoksulluk oranı yüzde 43,8’dir. TÜİK’in 2023 yılı çocuk istatistiklerine göre 15-17 yaş grubundaki çocukların iş gücüne katılma oranı yüzde 18.7’den 22’1’e yükselmiştir. Yoksulluk şartlarında yaşamlarını sürdüremeyen çocuklar, ucuz iş gücü olarak güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kalmaktadır. Özellikle maddi durumu kötü olan ailelerden gelen çocuklar, MESEM tercihinde bulunmak zorunda kalmaktadır. Bu durum, ülkemizin gitgide yoksullaşmasının acı bir göstergesidir. Hayalleri olan nice çocuk, yoksulluk pençesinde iş güvenliği olmayan yerlere mahkum edilmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’de çocuk işçiliği sorununun temelinde yatan sebepleri ve hükümetin sorumluluğunu açıkça ifade etmek istiyorum.
“İktidarın çocuk işçiliğini meşrulaştıran politikası çocukların hayatlarını tehlikeye atıyor”
İktidarın çocuk işçiliğini meşrulaştıran ve yaygınlaştıran politikaları, çocukların hayatlarını tehlikeye atmakta ve onların geleceğini çalmaktadır. Çocuk işçiliği, devlet eliyle sömürü olarak karşımıza çıkmaktadır. İktidar, patronlara ucuz iş gücü sağlama hedefiyle çocukları sömürmekte ve bu duruma göz yummaktadır. Çocuk sevgisi, çocuklara oyuncak dağıtarak şov yapmak değildir. Çocuklara sahip çıkmak, çocukları eğitimsiz bırakmak adına, çocukları aç bırakmak adına, çocukları potansiyel suçlu yapmak adına, çocukları yoksulluğa, güvencesiz işlere mahkum etmek değildir. Bizler, çocuklarımızın haklarını savunmak ve onların geleceğini korumak için buradayız. Çocuk işçiliğine son vermek, çocuklarımızın eğitim hakkını korumak ve onlara güvenli bir gelecek sağlamak bizim sorumluluğumuzdur. Son olarak, iktidara seslenmek istiyorum; çocuklarımızın hayatlarını tehlikeye atan, onları sömüren ve geleceklerini çalan bu politikalara son verin. Çocuklarımızın hayallerini ve geleceklerini yok eden bu politikalara karşı durmak bizim insanlık görevimizdir. Çocuklarımızı koruyalım, onların haklarını savunalım ve geleceğimizi birlikte inşa edelim.”