CHP’li Sındır: Cari açık ve işsizlik ancak üretimle azaltılabilir!

CHP’li Sındır: Cari açık ve işsizlik ancak üretimle azaltılabilir!
18 Kasım 2020 09:35

Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2021 Yılı Bütçesi üzerine partisi adına konuşan CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, 2020’nin ilk on ayında Türkiye’nin dış ticaret açığının yüzde 76 büyüdüğü ve açığın 40 milyar doları aştığını ifade etti.

 

 

“BEKLENTİLER GERÇEKLEŞMİYOR”

 
Ekonomide ihracat odaklı üretime ve katma değeri yüksek teknoloji üretimine dayalı politikaların esas alınması gerektiğini ifade ederek sözlerine başlayan Sındır, “Bir ülkenin sanayileşmesiyle beklenen nedir? Sanayi ürünleri üretiminin, ihracatının ve bu ürünlerin ihtiyacı olan hammadde üretiminin ve gerek duyulduğunda hammadde ithalatının artması beklenir. Kapasite kullanım oranının tam olarak yüzde yüze yakın olması beklenir. Dış ticaret hacminin ve dış ticaret dengesinin pozitife dönmesi, AR-GE yatırımları ve paralelinde üretimin artması, tarım sektöründe de doğal olarak büyüme yaşanması beklenir. İşsizliğin azalması ve hatta ortadan kalkması yaratılan istihdamla beklenir. Nitelikli iş gücünün doğal olarak artması, milli gelirde ve kişi başına millî gelirde büyüme yaşanması ve daha birçok şey söylenebilir. Şimdi, bu bahsettiğim beklentiler gerçekleşiyor mu? Tabi ki hayır. Cari açık ve işsizlik ancak üretimle azaltılabilir” dedi.

 

 

“AR-GE’YE AYRILAN BU BÜTÇEYLE DÜNYAYLA YARIŞMA ŞANSIMIZ YOK”
Gayrisafi yurtiçi hasılada AR-GE payına dikkat çeken ve AR-GE harcamalarına ayrılan bütçeyle diğer ülkelerle yarışmanın mümkün olmadığını ifade eden Sındır, “AR-GE’nizi diğer ülkelerle rekabet ederek daha ileriye taşımak istiyorsanız, bunun oransal değil rakamsal değerine bakmanız lazım. İsrail, 16,35 milyar dolar, Kore 95,5 milyar dolar, Japonya 173 milyar dolar, Almanya 129,6 milyar dolar, ABD’e 551 milyar dolar AR-GE’ye bütçe ayırmış. 5 milyonluk bir ülke olan Singapur bile AR-GE’ye 9,89 milyar dolar ayırıyor. Türkiye 8 milyar dolar, tabii bu 6,9 TL’lik kur üzerinden, bunu yaklaşık 8 lira üzerinden düşünecek olursanız 7 milyar doları geçmiyor. AR-GE’ye ayrılan bu bütçeyle dünyayla yarışma şansımız yok. AR-GE’ye yönelik yapılacak yatırımlar, yüksek teknolojik ürün bazında da Türkiye’nin geleceğini mutlaka çok olumlu yönde etkileyecektir. Cari açığı, özellikle yüksek teknolojik ürün ihracatını arttırmakla azaltabiliriz. Tabii ki hukuk devletini, öngörülebilir bir piyasa düzenini ve kurumların bağımsızlığını sağlamak, yabancı yatırımcı özelinde gerekli güvenceleri yaratmak, yeni bir vergi düzenini getirmek olmazsa olmaz yapısal reformlardır. Bunlar olmaksızın yeni ve model olarak anlatılan her senaryo görevini daha geçen hafta bırakan Berat Albayrak’ın geçmişten bugüne hatalar zincirinden farklı olmayacaktır” dedi.

 

 

“DIŞ TİCARET AÇIĞIMIZ YÜZDE 76 BÜYÜDÜ”
Türkiye ekonomisindeki daralmanın durdurulamaz bir hal aldığını ifade eden Sındır, “imalat sanayisinde dünyadaki ihracat payımız sadece binde 8,9; yüzde 1 bile değil. Bu şartlarda büyümemizi Almanya’nın bizi kıskanmasıyla ya da Amerika’nın çelme takmasıyla açıklamak pek gerçekçi değil. Ocak – Ağustos 2020 döneminde imalat sektörü ihracatı yüzde 13,3 gerilerken madencilik ve taş ocakçılığı yüzde 19 daralmış. Ocak-Ekim 2020 döneminde ihracatımız yüzde 9 daralarak 135,7 milyar dolara, yüzde 2,2 artan ithalatımız 175,9 milyar dolara çıkmış durumda. İlk on ayda dış ticaret açığımızın yüzde 76 büyüdüğü ve açığın 40 milyar doları aştığı bir ekonomik modelde sanayi ve ticaret politikasının başarısından nasıl söz edebiliriz? Böylesi bir modelde kronikleşmiş dış borç, reel sektör döviz açığının 165,2 milyar dolara çıkması, TL’deki aşırı değer kaybı ve cari açık, corona salgınındaki daralmalar da bir arada ve bunlar bir yerde bahane edilerek geçiştirilemez. Yabancıların ülkemizde tuttuğu sıcak paranın 55 milyar dolara kadar inmesini, dolarizasyonun yüzde 57’ye kadar tırmanmasını izah edemez. Bakınız kilogram başına son beş yılda ihracatımızın birim miktar değeri 1,69 dolara kadar geriledi. 2015 sonunda 1,81 doları bulan ihracatın birim değer bazında kilogram fiyatı ihracat artsa bile düşmeye devam ediyor” dedi.

 

 

“İŞSİZ SAYISI GEÇEN YILA GÖRE 1 MİLYON 382 BİN KİŞİ ARTTI”
Türkiye’de işsizliğin değil iş arayanların azaldığının altını çizen Sındır, “Türkiye’de artan nüfusuna iş bulabilmek için her yıl en az 1 milyon iş yaratılması gerekiyor. Türkiye’de iş gücünde yaşanan azalmanın 975 bini istihdamdaki daralmadan, 456 bini ise resmi işsiz sayısındaki azalmadan kaynaklanıyor. İşsizlik değil, Türkiye’de iş arayanlar azalıyor, ‘umutsuzlar’ diye nitelendirilen ve işsiz olduğu halde son dört hafta içerisinde iş aramayanların sayısında son bir yılda 1 milyon 835 bin kişilik artış yaşandı. TÜİK’in işsiz kabul etmediği işsizlerin de dahil edilmesiyle Türkiye’de gerçek işsiz sayısının geçen yıla göre 1 milyon 382 bin kişi arttığını, 8 milyon 354 binle gerçek işsizlik oranında yüzde 19,6’dan yüzde 23,3’e çıktığını söyleyebiliriz. Bu kısa süreli çalışma ödenekleri ve son dönemdeki uygulamalar sonucunda Türkiye’deki geniş anlamda işsiz sayısının ise 10 milyon 287 bine, iş gücüne oranının da yüzde 28,6’ya kadar yükseldiğini görüyoruz” dedi.

 

 

“İTHALATA VE TÜKETİME DAYALI BİR EKONOMİK MODEL”
Ekonomide yaşanan kötü gidişatın ve sorunların kaynağında yönetim zafiyeti olduğunu ifade eden Sındır sözlerini şöyle sonlandırdı: “üretimde, finans sektöründe, üretimin bütün sektörlerinde, tarımda, sanayide, madencilikte, hizmet sektörlerinde alınan yanlış kararlar, izlenen yanlış politikalar içinden çıkılmaz sorunları peş peşe getiriyor. Liyakatten uzaklaşan devlet yönetimi, kamu harcamalarında kimi zaman israf, çeşitli istisnalarla denetimden kaçırılan ihalelerle birtakım yandaş sermayeyi kollayan uygulamalar, kararlar, dışlayıcılık, kayırmacılık, nepotizm, şeffaflıktan ve hesap verilebilirlikten uzaklaşmak, iktidara olan güveni yerle bir ediyor. Üreterek büyümek ve üretime dayalı istihdam yerine, ithalata ve tüketime dayalı bir ekonomik modeli önceleyen anlayış, ortak akıl yerine dayatmacı, dikte eden ve baskıcı bir tek adam aklının koşulsuz ve sorgusuz kabulü, meritokrasiden, demokrasiden uzaklaşan ve yerine otokrasiyi egemen kılan bir yönetim anlayışı ise ekonomide birçok sorunu da yumak hâline getirebiliyor.”