CHP’li Özdemir: O muazzam dış politika alanındaki başarımız nerede?

CHP’li Özdemir: O muazzam dış politika alanındaki başarımız nerede?
19 Ekim 2022 11:16

CHP İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir, siyasi iktidarın dış politikadaki hatalı uygulamalarını ve bu hataların sonuçlarını ortaya koyarak yeni dönem dış politika anlayışlarının ne olacağının çerçevesini paylaştı.

 

 

Birleşmiş Milletler nezdinde Lübnan’da bulunan Geçici Görev Gücü’ne (UNIFIL) katkı sunan TSK unsurlarının görev süresini bir yıl daha uzatan Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerine söz alan Sibel Özdemir, “Birleşmiş Milletler içinde büyük bir askerî gücü oluşturan ülkemizin katkısına, Lübnan’la barış ve istikrarın korunmasına yönelik uluslararası politikaların devam etmesi noktasında doğan bir ihtiyaç var. Ancak tezkerenin gerekçesinde belirtildiği gibi ‘hudut, şümul ve miktarı Cumhurbaşkanınca belirlenecek TSK unsurlarının’ şeklindeki bütün yetkiyi Cumhurbaşkanına veriliyor fakat verilen yetkilerin de bir denetimi yoktur. Bu denetimsiz durum mevcut yönetim sistemimizin getirdiği sorun alanlarından biri olarak gözüküyor” sözleri ile tezkereye grup olarak destek verdiklerini söyledi.

“Dış politikada iktidar partisi grubunun ortaya koyduğu gibi iç açıcı bir tablo yok” diyen Özdemir, “Kişisel, kısa vadeli, iç politikaya dönük çıkar elde etme girişimlerine karşı olduğumuzu tekrar belirtmek isterim. Ayrıca, şunu da belirtmek isterim ki: Özellikle bu yeni yönetim sistemiyle birlikte tarihsel dış politika geleneğimizin dışına çıkılarak liyakatli kadroların yerine kurum dışı atamalara ve kurumsal diplomatik kanalların işlevselliğini yitirdiğine sıklıkla şahitlik ediyoruz” diye konuştu.

 

 

“ÜLKEYİ GÜVENLİK VE ‘DIŞ GÜÇLER’ KORKUSUNA HAPSEDEN BİR DIŞ POLİTİKA ÇİZGİSİ HÂKİM HAKİM KILINMAYA ÇALIŞILIYOR”

 

 

“Siyasi iktidar, diplomatik kanalları etkin ve işlevsel kullanmadığı için ülkemizin haklı tezlerini uluslararası alanda yeteri kadar savunamıyor” diyen CHP’li Özdemir, konuşmasında şunları kaydetti:

“Dünyadaki ve yakın coğrafyamızdaki gelişmelere göre savrulan ve güven vermeyen bir dış politika uygulamasıyla da sıklıkla karşı karşıya kalıyoruz. Tek boyutlu, kısa vadeli ve dar görüşlü bir dış politika çizgisinin hâkim olduğu bir dönemden geçiyoruz. Tamamen gerginlik ve iç politikaya yönelik kişisel güç devşirme beklentisiyle akılcı ve uzun vadeli olmayan savrulmalar ve gelgitler yaşıyoruz. Tüm ülkeyi güvenlik ve ‘dış güçler’ korkusuna hapseden bir dış politika çizgisinin hâkim kılınması ya da böyle kılmaya çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız.

 

 

“ÜLKEMİZİN HAKLI TEZLERİ ULUSLARARASI ALANDA YETERİ KADAR SAVUNULAMIYOR”

 

 

Bölgemizde yaşanan savaşlar, iç karışıklıklar, değişen güç dengeleri, Doğu Akdeniz’deki değişen dengeler, enerji ihtiyacı, karşı karşıya olduğumuz mülteci akını Orta Doğu’nun ve bölgemizin haritalarının yeniden şekillendiği bir süreçte siyasi iktidar, kişisel çıkarları bir kenara bırakmalı, ülkemizin ulusal çıkarları için kurumsallaşma temelinde çok yönlü ve somut sonuç alıcı diplomatik kanalları işletmelidir. Siyasi iktidar, diplomatik kanalları etkin ve işlevsel kullanmadığı için ülkemizin haklı tezlerini uluslararası alanda yeteri kadar savunamıyoruz; güven ve itibar kaybeden, somut sonuç alamayan bir ülke durumuna düşüyoruz. İktidar, dış politikadaki tutarsızlıklarını iç politikada yarattığı sanal gündemlerle yönetebilir, yönlendirebilir ya da böyle olduğunu sanabilir ancak iktidarın dış politika alanlarındaki bu tavrı ve tutarsızlığı uzun vadede ülkemiz ve vatandaşlarımız adına telafisi mümkün olmayan kayıplara yol açmakta.

“AB İLE İLİŞKİLERİMİZ BİR İÇ POLİTİKA ARACI HÂLİNE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ”

 

 

 

İşte bu süreçlerin sonuçlarını en çok yaşadığımız, güven ve itibar kaybettiğimiz, kazanımlarımızda geriye düştüğümüz dış politika alanlarının en somut örneği, benim de çalışma alanım olan Avrupa Birliği’yle (AB) ilişkilerimizde geldiğimiz durum. İktidar partisi hatipleri, dikkatimi çekti, bütün bölgelerdeki hâkimiyetten bahsederken AB ile ilişkilerimize hiç atıf yapmadılar. AB Uyum Komisyonunun bir üyesi olarak AB ve üye devletleriyle olan ilişkilerimizin iç politikanın bir devamı, aracı olarak kullanıldığını gözlemliyoruz. AB ile ilişkilerimizin bir iç politika aracı hâline dönüşmesinde kuşkusuz son dönemde yapılan tartışmalı atamalar, liyakatsizlik ve en önemlisi bu yeni sistemle beraber her alanda yaşadığımız kurumsuzlaşma ve devlet politikalarının kişiselleştirilmesinin büyük etkileri olmuştur. Özellikle AB nezdinde öne sürdüğünüz ‘sahada ve masada güçlü Türkiye’ tezlerinin karşılıksız kaldığını, bu nedenle de haklı tezlerimizin gerektiği gibi savunulmadığını gözlemliyoruz.

 

 

“O MUAZZAM DIŞ POLİTİKA ALANINDAKİ BAŞARIMIZ NEREDE?”

 

 

Geçen hafta biz burada sansür yasasını görüşürken AB Komisyonunun 2022 Türkiye Raporu açıklandı. Ülkemizde özellikle demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel haklar, yargı bağımsızlığı alanlarında ciddi geriye gidişlerin yaşandığını önümüze koymuştur bu rapor. Dışişleri Bakanlığı, maalesef, raporun yayınlanmasından sonra bir öz eleştiri yapmak yerine raporu tümüyle reddetme tercihinde bulunmuştur. Elbette, AB’nin öne süreceğiniz ya da bizim de zaman zaman eleştirdiğimiz objektif olmayan, yanlı, ikircikli politikaları var. Bunları biz de eleştiriyoruz ama sadece AB mi? Yine geçtiğimiz hafta Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Türkiye’nin denetimde kalmasına karar verdi. Peki, bu kararları önleyecek, sizin az evvel ortaya koyduğunuz o muazzam dış politika alanındaki başarımız nerede? Hangi araçları kullandınız ve madem muazzam bir dış politika araçlarımız var elimizde, neden bu geriye girişleri önleyemediniz?

 

 

“BÜYÜKELÇİLERİ KAMUOYUNDA BAKANLIĞA ÇAĞIRACAĞINI SÖYLEDİ VE NE YAPTI?”

 

 

AB ile üyelik müzakerelerimizi canlandıramadığımız gibi, somut bir kazanım sağlayamadığımız gibi mevcut kazanımlarımızdan da tavizler veriyoruz. Bu yaz dönemi neye şahitlik ettik hepimiz? Yabancı ülkelerin temsilciliklerinin kapısında vatandaşlarımızın yaşadığı vize çilesi… İktidarın bu politikalarının başarısızlığının sonucu değil miydi bu vize politikasında vatandaşlarımıza uygulanan muamele? Ki biz, AB ile bir vize mutabakatı anlaşması yaptık ve bunun sonucunda hiçbir kazanım elde edemedik. Sayın Dışişleri Bakanı’na bir soru önergesi sordum ve bir cevap dahi vermedi. Kendisi politikalarının öz eleştirisini yapmak yerine büyükelçileri kamuoyunda Bakanlığa çağıracağını söyledi ve ne yaptı? Vize mutabakatı konusunda vatandaşlarımız gerçekten giriş güçlüğü yaşadı, vize alamadı ve maalesef, ben bir vatandaş olarak üzülerek söylüyorum, vatandaşlarımız ikinci sınıf vatandaş muamelesiyle karşı karşıya kaldı. Peki, ne yaptı Bakanlık? Bırakın pasaportu vizeyi, bir gece yarısı yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararlarıyla Avrupa ülkelerinin vatandaşlarının ulusal kimlik kartıyla ülkemize girişine izin verdi. Kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyinin, yine, resmî aday ülkesi olduğumuz AB raporlarının objektif olmadığını ileri süreceksiniz, bu raporları yok sayacaksınız ve çöpe atacaksınız. İşte, son yaşanan sansür yasasıyla Avrupa Konseyi ve AB kurumlarının kabul ettiği evrensel değerlerle ne karar çeliştiğimizi burada tekrar onayladınız. Şimdi, bu öngörüsüz, bu tutarsız politikalar nedeniyle maalesef üyelik sürecimizde bir ilerleme kaydedemiyoruz ve bu gidişle, bu iktidar döneminde somut bir sonuç alamayacağız.

 

 

“DIŞ POLİTİKADA KİŞİSEL, ÖNGÖRÜSÜZ VE GÜNÜBİRLİK POLİTİKALARA SON VERECEĞİZ”

 

 

Bizler, ülkemizin demokratik, şeffaf, elbette, akılcı, uzun vadeli ve kurumsallaşmaya dayalı bir yönetim anlayışıyla birlikte dış politikamızda da ciddi bir dönüşüm yaşanması gerektiğini savunuyoruz. Bu bakımdan, dış politikada kişisel, öngörüsüz ve günübirlik politikalara son vereceğimizi buradan tekrar dile getiriyoruz. Bizler, Cumhuriyet Halk Partisi olarak tarihsel dış politika geleneğimize dayanan, müzakere ve diyaloğun temel alındığı, tarafsız, öngörülebilir, akılcı ve gerçekten ülkemizin menfaatlerini koruyan bir dış politikayı hayata geçireceğimizi söylüyoruz.”