CHP'li Nazlıaka: Başbakan nereye saldıracağını bilmeyen Don Kişot gibi yel değirmenlerine savaş açmış durumda

CHP'li Nazlıaka: Başbakan nereye saldıracağını bilmeyen Don Kişot gibi yel değirmenlerine savaş açmış durumda
25 Haziran 2013 10:30

CHP Ankara milletvekili Aylin Nazlıaka H&H’ye konuk oldu ve gazeteci-yazar Nuriye Atabey’in gündeme dair sorularına içtenlikle yanıt verdi.

H&H RÖPORTAJ

Nuriye Atabey:  Başından sonuna kadar Gezi Parkı eylemlerinde alanlarda gençlerin yanındaydınız. Bir hanım olarak hislerinizi merak ediyorum. Ne hissettiniz?

Aylin Nazlıaka:  Türkiye Cumhuriyeti çok kritik bir dönemden geçiyor. Çok farklı  olaylara şahitlik ettik. Kimi zaman gözaltında, kimi zaman hastanelerde, kimi zaman cenazelerde kimi zaman eylemlerde direnişcilerle birlikte oldum. Başbakanın dediği gibi şiddet uygulayanlar ve kamu malına zarar verenler değil, pasif direnişcilerin yanındaydım. Sokaklara dökülen insanların her birinin mücadele ettiği tek bir başlık var. Diyorlar ki, “benim özgürlüklerime, seçimlerime karışmayın.”  Nasıl davranacaklarının kendilerine dayatılmasından rahatsızlık duyuyorlar. İnsanların her biri bu konuda verdikleri mücadelenin ülkenin geleceğine yönelik ciddi anlamda bir katkı sağlaması isteği ve kararlılıkla sokaklardaydılar.

Alanlarda coşku birlikteliği yaşandı ilk zamanlarda. Ancak daha sonra polisin uyguladığı şiddet yüzünden şimdi polisten korkan bir gençlik var. 112’yi arayıp ambulans çağırmak istemiyorlar. Çünkü biliyorlar ki ambulans çağırdıkları zaman fişlenecekler.  O yüzden çoğunlukla beni aradılar. Ben gençlerin Aylin ablası oldum. Gücüm yettiğince onlara yardım ettim. Evde kurabiyeler yapıp parka götürdüm. Gençlerle birlikte oturup yedik büyük bir ailenin bireyleri gibiydik.

N. A. : CHP y-gençlik dediğimiz bu gençleri algılayabildi mi? Türkiye’deki siyaset kurumları  bu gençlerin talepleri doğrultusunda kendilerini yenden gözden geçirecekler mi?

A.N. : Yaşanılan bu süreç, tüm siyasetçilerin kendisine mutlaka ders çıkarması gereken bir süreç oldu.  CHP olarak şunu söylemem gerekiyor. Bizim zaten gençlerle çok sıkı bir diyalogumuzun olduğu, özellikle de apolitize olmuş gençleri aramıza katmak ve partiyle aralarındaki bağı kuvvetlendirmek amacıyla yürüttüğümüz bir proje vardı. Ben de bu projenin mimarıyım. Projenin adı “genceArtı”.  20 ilde gençlerle buluştuk, kişisel gelişim eğitimleri ve psikolojik danışmanlık hizmeti verdik. Özellikle üniversitelerde çok daha fazla yakınlaştığımız ve 1980 – 1999 arasında doğan y- kuşağını hedefleyen bir projeydi.  Gençler bize dileklerini iletiyordu biz de yasama faaliyetleri içine çektik. Gençlerin sıklıkla dile getirdiği şeylerden bir tanesi şu: “Biz yönetilen değil yöneten olmak istiyoruz.” Gençler diyor ki, ben benim gibi düşünenler için bu mücadeleyi vermiyorum. Ben farklı düşünenler için bu mücadeleyi veriyorum. Çünkü farklılıkların çeşitlilik ve zenginlik olduğunu düşünüyorum. Biz bunu sağlamak istiyorsak bunun yollarından biri de seçim barajının düşürülmesidir. Biz de CHP olarak seçim barajının  % 3’e indirilmesi için yasama faaliyetleri içine bu talebi taşımıştık.

N. A. : Sizce hükümetin iddia ettiği gibi Gezi olaylarının başlangıç noktası dış mihraklar mı?

A. N. : Başbakan ne zaman tanımlayamadığı bir sorunla karşılaşsa buna bir kılıf bulmaya çalışıyor. Önce “dış mihraklar” dedi, tutturamadı, sonra “faiz lobisi” dedi onu da tutturamadı. Kendi milletvekillerinden biri Haluk Özdalga yazılı bir basın açıklaması yaparak “bunun ne faiz lobisiyle ne de dış mihraklarla herhangi bir ilişkisi olmadığını” açıkladı. “Sayın Başbakan adeta nereye saldıracağını bilemeyen Don Kişot gibi yel değirmenlerine savaş açmış durumda.” Çünkü karşısında tanımlayabildiği bir rakip yok aslında. Bu yünden de bir tanım getirmeye çalışıyor. Oysa karşısında “halk” var. Halkın sesini  dinleseydi, halkla kendi arasındaki uçurumu daha da açmasaydı, kendisinin sadece ona oy verenlerin değil bu ülkenin % 100’ünün başbakanı olduğunu hatırlasaydı olay çok daha farklı bir noktaya gelecekti. Zaten AKP’nin oyunun %50’lerde olmadığını erime içersinde olduğunu Başbakan da görüyor. “Dış mihraklar” sözü olaya bir kılıf getirmeye çalışmaktır.

N.A. : Dış basın bu zamana kadar Başbakanın lehine pek çok yazılar yazdı. Şimdi de eleştirmeye başladılar. Bu eleştirilerle Gezi Parkı olaylarının eş zamanlı olması Başbakana böyle bir şey düşündürtmüş olabilir. “Hırsızın hiç mi suçu yok?” diye sormak istiyorum. Siz ana muhalefet olarak Ergenekon, Balyoz vs davalar devam ederken , dış basın o dönemde üç maymunu oynamadı mı?  Bu bir kredi miydi Türkiye’ye?

A. N. : Ben AB Uyum Komisyonu üyesi olmam, Karma Parlamento üyesi olmam nedeniyle sık sık farklı ülkelerin parlamenterleriyle bir araya gelebiliyorum. Şunu çok net gözlemledim : Önceki dönemlerde çok pembe bir Türkiye tablosu çizmişlerdi. Buna inanıyorlardı. Bir ülkenin başbakanının yalan söyleyebileceğini düşünemiyorlardı. Bu olaylar onları bir gerçekle yüzleştirdi. Gezi Parkı, ülkemizde olan bitenlere bir ayna tutulmasını sağladı. Şimdi onlar da “siz halıymışsınız” diye itirafta bulunuyorlar. Biz ne zaman ülkemizdeki eksiklikleri dile getirsek AKP’liler biz sanki vatan hainiymişiz gibi davranıyordu.Oysa bu ülkenin daha ileriye gitmesi için verdiğimiz mücadelenin AB tarafından da bir nevi denetim mekanizmasıyla biraz daha zapt u rapt altına alınması amaçlıydı. Tutuklu gazetecilerin bu kadar fazla olması dünyada bu konuda ikinci ülke konumunda olmamız çok rahatsız edici bir şey. Ama Başbakan ya da AB Bakanı bir açıklama yapıyor ve “Bu gazeteciler terör eylemleri nedeniyle tutuklanmıştır”  diyorlar.  Bir yabancını buradaki detayları bilmesi beklenemez. Durum böyle olunca onlar da duyduklarına inanıyorlardı. Ama artık maskeler düştü ve gerçek Türkiye Cumhuriyeti devleti ile karşı karşıya kaldılar.

Biz CHP olarak Türkiye’nin AB’ye üyeliğinden bir gram bile ödün verilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu bizim çağdaşlaşma projemizin çok önemli bir parçası. Bu yolda kat etmemiz gereken bir takım mesafeler var. Bu mesafeler Türkiye’yi daha adil, daha eşit, daha aydınlık, daha demokratik bir ülke haline getirecek. Biz bir takım kanun teklifleri verdik. Madde madde gündeme getirdik. Özel yetkili mahkemelerin mutlaka kaldırılması gerektiğini söyledik.

Başbakan çok övünerek “Diyarbakır’da Türkiye’nin en büyük cezaevini yapacağım” dedi. Bırakın cezaevini orası açık hava müzesi olsun.  Pek çok konuda kanun teklifi verdik. Ne yazık ki bunlar AKP’li vekillerin oylarıyla reddediliyor. Ama biz bu yoldaki mücadelemizden asla vaz geçmeyeceğiz.

N.A. : Başbakan güçten düştüğünü göstermemek için meydan okuyor. Bir yerde de seçim kampanyalarına başlamış gibi çalışıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

A. N. : Sayın Başbakan meydanlara çıkıyor, konuşmalar yapıyor devletin imkanlarıyla. Partisinin rozetini yakasından çıkartamamış olan belediye başkanlarıyla , valiler ve devlet imkanlarıyla meydanları doldurmaya çalışıyorlar. Ama artık meydanların yerini sokaklar almıştır. Meydanları değil halkın sesini dinlemesi gerekir Başbakanın. Ama Başbakan halkına o kadar yabancı ki, vefat eden vatandaşlarımızla ilgili olarak bir taziye mesajı duymadık. Bu insanlar artık hem kelimelerini hem vicdanlarını kaybetmiştir diye düşünüyorum. O yüzden Başbakanın asıl yapması gereken şey  sokağa dökülen yüz binlerce insanla inatlaşmak yerine onları dinlemesidir. Ancak muhalif olan kesimden sürekli “bunlar” diye bahsediyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil.

N.A. :  CHP’li hanım milletvekillerin gençlerle çok daha akın kurabildiklerini gözlemledim. CHP bundan sonraki dönemde umarım sizin gözlemlerinizi ve tecrübelerinizi kullanır.

A. N. : Aslında Genel Başkanımız hem kadınların hem gençlerin karar mekanizması içinde olmasına çok önem veriyor. Sırf bu nedenle 2012 yılında CHP karar mekanizmalarında kadınların % 33 oranında, gençlerin de % 10 oranında  temsiliyetine yönelik olarak bir tüzük değişikliği yaptık. Önümüzdeki dönemde de kadınların ve gençlerin  siyasette ve partimizde daha etkin rol alması adına çok önemli bir aşama olacak.

N. A. : Başbakan din, bayrak, cami diyerek mağduru oynuyor.Halbuki iktidarda olan kendisi mağdur olan başkaları.. Bu da ayrı bir tartışma konusu.

A.N. : Başbakan mağduru oynamak için bir çok yalan ortaya attı ne yazık ki. Camide içki içildiğini söyledi. Halbuki o cami revire dönüştürülmüştü. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir camiyle ilgili soruşturma açıldı. Pek çok yanlış bilgi vererek toplumu kışkırttı.

N. A. : Halk Tv, Ulusal Kanal ve Karadeniz Tv’YE RTÜK ceza yağdırdı. Ama TRT pek çok “tetik haber” yaptı.  Bunlardan dolayı TRT’ye ceza verilecek mi merak ediyorum.

A. N. : RTÜK’ün kendine göre “yandaş”, “yandaş olmayan” şeklinde uygulamaları var.  Ama biz “yandaş olan” ve “halkın haber alma özgürlüğüne sahip çıkan” şeklinde ikiye bölüyoruz medyayı. 

N.A. :  Reyhanlı saldırısının hemen arkasından Gezi olayları
başladı ve hükümet Reyhanlı saldırısından sonra gündemi değiştirmek
istedi. Ancak burada bir yanılgıya düştüler. İşler tersine döndü.

A. N. : Başbakan bir gündem oluşturulacaksa ben oluştururum diyordu. Bu ülkenin büyükşehir belediye başkanı, jinekoloğu, şehir planlamacısı, valisi gibi davranıyordu.  Her şeyi “en iyi ben bilirim” şeklindeydi tavrı. Bu süreç Başbakana önemli bir ders verdi. Pasif direnişciler Başbakana  “Bu ülkenin hakimi sen değilsin, bu ülkenin hakimi bizizi halkız” dediler.  Başbakan evlerine dönsünler dediğinde vatandaş “hayır bu park benim, bu sokaklar benim” diyerek tavırlarını belli ettiler.

Çok daha özgür ve demokratik bir Türkiye’yi kucaklayacağımız kesin. Biz de CHP olarak bu yöndeki hazırlıklarımızı yapıyoruz. Ülkeyi daha demokratik hale getirmek adına hazırlamış olduğumuz yasama faaliyetlerimiz vardı zaten. Önümüzdeki günlerde bunları çok daha net bir şekilde ortaya koyacağız. Yerel seçimlere de yansıyacak bir süreç yaşayacağız.