CHP'li Kart: Türkiye'de ayrımcılık,bölücülük bizzat Başbakan'ın politikalarından ortaya çıkıyor

CHP'li Kart: Türkiye'de ayrımcılık,bölücülük bizzat Başbakan'ın politikalarından ortaya çıkıyor
28 Haziran 2013 17:48

CHP Konya milletvekili, Anayasa Komisyonu ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyesi Atilla Kart H&H’ye konuk oldu. Gökçe Barutcu’nun sorularını yanıtlayan CHP’li Kart, Gezi Parkı direnişi ve anayasa çalışmalarıyla ilgili çarpıcı açıklamalara imza attı.

H&H RÖPORTAJ

Gökçe Barutcu: Gezi Parkı sizin için ne ifade ediyor?


Atilla Kart:
Gezi Parkı olaylarını değerlendirirken siyasi iktidarın 10 yıllık icraatlarını da gözden geçirmek gerekiyor.  Sayın Başbakan ve hükümet temsilcileri “üç ağaç – beş ağaç” gibi tabirlerle sanki sadece bir çevre hareketinden kaynaklanmış gibi bir değerlendirme yaptılar. Hayır orada 10 yılın birikimi vardır. Aslında olayın en güzel değerlendirmesini Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı yaptı. “Biz muhalefetin başaramadığını başardık, çok farklı kesimleri bir araya getirdik” dedi. Olay tam da bu.

10 yıllık iktidarları boyunca o kadar yanlışlıklar ve haksızlıklar yaptılar, öyle korku ve baskı iklimi oluşturdular ki.. Ne oldu? Zaman içinde gelişen bastırılmış, sindirilmiş tepkiler gün yüzüne çıktı. Bu gerçekten bir halk hareketidir, sosyal patlamadır.. Orada toplumun herkesin insanlar vardı.  İktidarın bunu analiz etmesi gerekiyor. Ama bu süreçten ders çıkarmadı siyasi iktidar. AB Bakanı Egemen Bağış’ın söylemleri son derece trajik söylemlerdir. Türkiye’nin AB sürecindeki kazanımlarını yok edebilecek nitelikte sorumsuz beyanlardır. Olayın başlangıcında Bülent Arınç, nispeten ılımlı değerlendirmeler yaptı. Sen misin bu değerlendirmeleri yapan… Üçüncü günden itibaren de Sayın Arınç’ın sustuğunu, konuşamaz hale geldiğini gördük.

G.B. : CHP, özgürlüklerine sahip çıkmak için meydanlara akan gençlerin taleplerini anladı mı?

A. K. : Gençler, anayasa yapım aşamasında bize ışık tuttu. Anayasa yapım çalışmalarında şunu anlatmaya çalışıyoruz: Temel hak ve özgürlükler kapsamında, inançlar, etnik yapılar ve bölgeler üzerinden ayrımcılık yapılmaması.. Bu anayasanın temel esprisi budur. Gençler bize bunu gösterdi. Gençler,  “Kimse bize dayatmada bulunmasın. Başbakan da olsa cumhurbaşkanı da olsa kimse bize dayatmada bulunmasın. Ben kendi dilediğim gibi yaşayacağım” diyor. Gençler şunu da söylüyor “Kendi dilediğim ortamda yaşayacağım derken, kaotik bir ortamda yaşamak istiyorum anlamında değil.”  Başkalarının hak ve özgürlüklerine müdahale etmemek kaydıyla, nefret söylemine yol açmadan hayatımı yaşamak istiyorum diyorlar. Bu çok önemli bir çerçevedir. Bizim anayasa yapımında temel hak ve özgürlükler kapsamında esas aldığımız en önemli temel ölçüler bunlar.
Temel hak ve özgürlükler sonuna kadar verilmelidir.  Aramızdaki farklılıkları resmetmemiz gerekiyor. Fakat bütünlüğü koruyarak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tümünü kucaklayarak..

Gezi Parkı, çalışmalarımızı bu yönde sürdürmemizin işareti oldu bize.

G. B. : Sayın Kart, Gezi Parkı olaylarıyla bağlantılı olarak “twitter”a kısıtlama getirilmesi düşünülüyor. Bu konudaki düşüncelerinizi öğrenelim.

A. K. : AKP iktidarı döneminde yargının kuşatıldığını, medyanın konuşamaz hale geldiğini, TMSF’nin “Çalıklaştırma” operasyonları için “araç” olarak kullanıldığını, sivil toplumun, meslek kuruluşlarının, üniversitelerin konuşamaz hale geldiğini görüyoruz. Böyle bir korku ortamında sosyal medya Gezi Parkı’ndaki gerçek tabloyu ortaya çıkardı. Sosyal medya bu yönüyle tarihi bir görev üstlenmiştir. Türkiye’nin AKP’nin anlattığı gibi olmadığını tüm dünyaya göstermiştir. Yapılması düşünülen düzenlemeler insan hakları ve evrensel hukuk anlamında  kesinlikle kabul edilemez.

G. B. : Sayın Kart, Taksim Gezi Parkı olaylarına ülke çapında yaklaşık 2.5 milyon kişinin katıldı, protestolarda polisin aşırı orantısız güç kullanması nedeniyle 4 kişi yaşamını yitirdi. 5’i ağır olmak üzere 8 bin 38 kişi yaralandı, 103 kişi kafa travmasına uğradı, 11 kişi gözünü kaybetti, 1 kişinin dalağı alındı ve yine 169 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldıkları için başvuruda  bulundu. 

Gezi Parkı olaylarında polisin uyguladığı aşırı orantısız gücün cezai bir yaptırımı yok mu? Ethem Sarısülük’ü vuran polis memurunun tutuksuz yargılanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

A.K. : Olay keşke orantısız güç kullanmaktan ibaret olsaydı. Orada polisin şiddeti, hükümetin terörü vardı. İnsanlar evrensel anlamda toplantı ve gösteri yürüyüş haklarını şiddete başvurmadan kullandı. Fakat ne oldu? Sabahın beşinde zabıta, polisin gözünün önünde çadırları yaktı. Süreç başladıktan sonra başbakan “Bu iş 24 saatte bitecek” dedi. Polis, otelin, hastanenin içine gaz sıktı. Bunu orantısız güçle açıklayamayız. Bu terördür.  Polisler, parti memuru anlayışıyla işe alındığı için, toplantı,gösteri ve yürüyüş hakkını kullanan hükümet aleyhine slogan atan, eleştiride bulunan herkesi “düşman” olarak görüyor.  Karşısındakileri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil, “öteki” ve “düşman” olarak nitelendiriyorlar. Bu korkunç bir şey. “Türkiye’de ayrımcılık, bölücülük bizzat Başbakan’ın politikalarında ortaya çıkıyor.”  Başbakan aykırılıklardan, ayrımcılıktan besleniyor. Hatay Reyhanlı’da 53 vatandaşımız hayatını kaybedince Başbakan “53 Sünni vatandaşımız” dedi. İnsanları ölürken bile böyle bir tasnife tabi tutmanın insanlıkla bağdaşan bir yönü olamaz.

Polis Ethem Sarısülük olayında “Benim polisim silah mı sıktı ki” dedi. Bir defa o “senin polisin” değil. Halkın polisi, devletin polisi. Polis, 4.80 metreden hedef alarak Ethem Sarısülük’e kurşun sıktı.  Sonra da soruşturma dosyasındaki delilleri tartışıyor. Orda bir ölüm var, öldürme eylemi var. Polis tutuklanmadı ama diyor ki “yargı bağımsız”.. Sen yargıya talimat veriyorsun. İdari olarak o polisi görevden uzaklaştırıp açığa almalısın. Ama Başbakanın demokrasiyle, özgürlüklerle, temel hak ve özgürlüklerle uzaktan yakından ilgisi yok.


G. B. : Sayın Kart, 1982 anayasası darbe anayasası mı? 

A. K. : Elbette bu gayet açık. 82 anayasası, 80 ihtilali sonucu yapıldı. Muhtelif zamanlarda maddeleri değişmiş olsa da bir darbe anayasasıdır. 1961 anayasası temel hak ve özgürlükler anlamında en gelişmiş anayasadır. Ama kalıcı olmadı. Anayasa yapımında mutlaka toplumsal uzlaşma sağlanmalıdır. Anayasa uzlaşma komisyonunun çalışma usullerine ilişkin 15 maddelik bir protokolümüz var. 4 siyasi parti eşit temsille görev yapıyor. Biz 11 yıldır parlamentoda, genel kurullarda müzakere  diye bir şey yok. Her türlü mücadeleyi veriyoruz anacak parmaklar kalkıyor, iniyor. İlk kez anayasa uzlaşma komisyonunda eşit temsili yakaladık. Bu çok önemli bir dinamiktir. Çok önemli mesafeler sağlandı.

G.B. : Sayın Kart, mevcut meclisin sıfırdan anayasa yapma yetkisi var mı?

A. K. : Biz oy birliği ile orada görev yapıyoruz. Biz sokaktan gelip oraya geçen insanlar değiliz. Anayasa elbette değiştirilebilir. Ancak biz o “kurucu felsefeyi” ve “Cumhuriyetin kazanımlarını” korumak ve onlara sahip çıkmak için o komisyondayız.  Anayasayı değiştiremezsiniz demek ne demek? Sadece ihtilallerle mi anayasayı değiştireceğiz? 

AKP, CHP’nin demokrasi konusunda bu kadar kararlı olacağına ihtimal vermiyordu. MHP ve BDP nasıl olsa ikinci ayın sonunda birbirine düşer, masa dağılır diye düşünüyordu. Muhalefeti suçlayıp kendi anayasa taslağını getirecekti. Medya ve devlet gücüyle, bilgi kirliliğiyle istediği anayasayı geçirecekti. Ancak bu oyun planı bozuldu.  Biz talan edilen yasalarımızı anayasal düzeyde tadil ediyoruz müzakere gücüyle. Peki bu yeterli mi? Hayır değil. Bunun devamında uygun yasal düzenlemelerin yapılması ve bu yasaları uygulayacak idari ve adli yapıyı oluşturmak gerekiyor. “Türkiye Cumhuriyeti içinde bir AKP devleti kuruldu.” Bu yapıyı kırmak gerekiyor. 

Türkiye’de etnik ve kültürel anlamda farklılıklar var. Bu Türkiye için bir zenginlik olarak görüyorum. Ama demokrasi inşa edilirse zenginlik olur bu. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tümünün bu devlete aidiyetini sağlayacak yapılanmaları getirirseniz zenginlik olur. Bu olmadığı zaman ayrılık tohumları yeşerir.

Bizim için Cumhuriyetin kazanımları son derece önemlidir. Üniter yapı, laiklik, kadın – erkek eşitliği, kadın hakları, hukuk devrimi, emperyalizme başkaldırı, köy enstitüleri ruhu Cumhuriyetin kazanımlarıdır. Tüm bunları demokrasiyle güçlendirmemiz gerekiyor.
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının hepsini kucaklayan, üniter yapıya sahip çıkan, çoğulculuk anlayışını kabul eden, gönüllü birlikteliği esas alan bir anlayışı sergiliyoruz. Bu anlayışı egemen kıldığımız zaman terör sona erecek değil. Yine devam edecektir. Türkiye Cumhuriyetini hedef alan dinamikler var. Önemli olan tüm yurttaşlarımızı kucaklayıp ayırmadığımız zaman Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef alan bütün saldırılar çok rahatlıkla geriye püskürtülür. Ama biz Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının tümünü kucaklamayan bir anlayışa sahip olursak asıl bölücülüğü yapmış oluruz.

G. B. : CHP anayasadaki kırmızı çizgilerini koruyor mu? 

A. K. : Koruyoruz elbette. Biz  “Türkiye devleti bir cumhuriyettir. Cumhuriyetin temel nitelikleri demokratik, laik sosyal hukuk devleti olmaktır. İnsan haklarına saygılı değil, insan haklarına dayalı diyoruz. İkinci maddeyi değiştireceğiz ama daha da güçlendireceğiz diyoruz. Dili Türkçedir değil, resmi dili Türkçedir diyoruz. İnsanlar ana dillerini öğrensinler diyoruz. Bu bir temel haktır. Milli marşımız İstiklal Marşı’dır, bayrağımız ay yıldızlı bayraktır, başkentimiz Ankara’dır diyoruz.”  Demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin içini dolduruyoruz. Bu ilkeler bizim kazanımlarımızdır. Sahip çıkacağız ve koruyacağız. 

G. B. : Yeni anayasada asgari ücretten vergi alınıp alınmayacağı konusu çok merak ediliyor.

A. K. : Bu anayasada ekonomik ve sosyal haklar anlamında pek çok yeni düzenlemeler var.  Asgari ücretin vergiden muaf olması yönünde CHP öneride bulundu. Sendikal haklar, çevre hakkı, doğal yaşama ilişkin olarak su hakkı gibi, temiz gıdaya erişim  çok önemli düzenlemeler öneriyoruz. En önemli düzenlemelerden birisi de iş kazları konusunda. İş kazaları AKP iktidarıyla birlikte iş cinayetlerine dönüştü. İş kazalarından doğacak mağduriyetler, maluliyetler ve ölümlerden dolayı iş verenle birlikte devletin sigorta sorumluluğu getiriyoruz. Bu çok önemli bir düzenlemedir. Mağdurların ailelerinin yargıyla uğraşmadan tazminatlarını elde etmelerini teminata bağlıyoruz. 

G. B. : Yeni anayasa çalışmalarında artık sona yaklaşıldı. CHP yaz döneminde de bu çalışmaların devam etmesini istiyor. Gelinen son aşama nedir?

A. K. : En son Mayıs ayı başında, Haziran sonuna kadar çalışılması şeklinde bir mutabakat vardı. Ancak bu Haziran sonunda çalışmaların kendiliğinden sona ereceği anlamında değil. Bunları ve bundan sonraki yöntemi konuşmamız lazım. Ve bunun için de Meclis Başkanı’nın  ortada olması gerekiyor. Ama Meclis Başkanı kendi telaşında. Salı günü Meclis Başkanlığı seçimi olduğu için Sayın Çiçek’in bir inisiyatif üstlenmesinin zorluğu ortada. Bu nedenle biz komisyon olarak 3 Temmuz’da toplanmak üzere karar aldık.