CHP bu lafı duymak zorunda mıydı?

CHP bu lafı duymak zorunda mıydı?
7 Ocak 2013 00:10

PKK ile müzakereler için Kılıçdaroğlu’nun, “Kredi veriyoruz” sözüne Erdoğan’ın cevabı, “Ana muhalefet partisi kredi veriyoruz diyor. Kendisi muhtac-ı himmet bir dede, nerde kaldı gayrıya himmet ede. Sen hangi krediyi veriyorsun, sen kendin krediye muhtaçsın” oldu.

Safile USUL H&H  YORUM

 
CHP’yi “out”a düşürmekten tutun da başka bir sürü şeye kadar çeşitli nedenleri var bu küstahvari çıkışın.
 
Ama, CHP böyle bir sözü duymak zorunda mıydı hakikaten?
 
Bunun üzerine söylemek istediklerim var.
 
Olaya iki yönden bakmak lazım kanınca.
 
Bir, siyasi yöntem, nezaket ve protokol açısından.
 
İki, müzakerelere desteğin muhtevası açısından.
 
Birinci açıdan yani siyasi yöntem, nezaket ve protokol açısından bakıldığında AKP esasen müzakerelere CHP’yi veya başka herhangi bir partiyi vs. dikkate alarak başlamadı.
 
Amacı da hiçbir zaman, “Aman bu hassas bir konu, bunu toplumla ve ana muhalefetle beraber götüreyim” olmadı.
 
“Ben bilirim, ben yaparım”dan başka bir tutumu da hiç olmadı.
 
Evet, CHP’nin veya MHP’nin bu konuda etkili bir karşı duruş sergilemesi onun için riskti, ki, hafta sonunda Hükümet’e yakın televizyonlar, “Müzakere süreci CHP’nin de desteği ile sürüyor” şeklinde verdiler haberleri. PKK ile müzakere gibi kendi tabanlarından milliyetçi reaksiyonlar ihtimaline karşı bir korunma paravanı olarak CHP’yi kullanmak da istediler ama yine de Erdoğan’ın tarzında ve hareket şeklinde muhalefet ile paylaşma gibi bir özellik yok.
 
İlla, “Kimse yapamadı, ben yaptım” diyecek çünkü.
 
Hatta, domatesi de o buldu. O olmasaydı, soframızdaki domates de olmazdı. O kadar pusulasını şaşırmış vaziyette yani.
 
Fakat CHP siyaseten bir protokol ve düzene bağlı olmayan, üstelik hakarete maruz bırakıldığı bir konuda iktidar partisine kredi açmak durumunda mı? Sanırım, hayır.
 
Bu işin şekli yönü ve her zaman çok önemli olmayabilir de şekli yönler.
 
Fakat bu konuda öylesine bir siyasi muhteva var ki…
 
CHP bu muhtevanın sorumluluğuna neden ortak olsun?
 
Çünkü…
 
1-Hükümet şu andaki müzakerelerde PKK’yı, BDP’yi ve Kürt seçmeni ayrıştımayı amaçlıyor. Şöyle ki…
 
2-Hükümet Kandil’in silah bırakmayacağını biliyor
 
3-Abdullah Öcalan’ın ise, gerek kişisel biyografisi, yani Türkiye’nin ortak siyasi hayatında şekillenmiş olması, gerek de uzun yıllar tecritli hapsihane koşullarında olması sebebiyle Kandil’dekilerden daha farklı bir ruh haline sahip olduğunu düşünüyor. Ve bu durum nedeniyle Öcalan’ın, Kandil’in Suriye ve İran’dan katılım takviyeli yapısından farklı davranacağını ve bu farkın zamanla bölünme yaratacağını düşünüyor. BDP’nin de Öcalan ile Kandil arasında bölüneceğini hesaplıyor. Yani, AKP’nin izlediği yol zamanla bölerek Kandil’i marjinalleştirme.
 
4-Dolayısıyla,yukardaki şıklarda anlattığım özellikler nedeniyle bu süreç bir müzakere süreci değil gerçekte. Bu bir seçimlere kadar oyalama taktiği
 
5-Oysa bu taktik kanı artıracak bir taktik. Çünkü kızıştırmayı körüklüyor. Şöyle ki…
 
6-Hükümeti hareket ettiren ve kamuoyunda da bu konunun tartışılmasının asıl sebebi olan ve terörden korunma arzusunu yaratan olay PKK’nın silah gücü. PKK Türkiye’yi bu güçle tedirgin ediyor. Yani, müzakereye iten olgu bu.
 
7-PKK bu gücünü Öcalanlı bir kızıştırma ile daha da çok kullanmaya meyledecektir. Öcalan’ın silah gücü yok. Sadece moral bir gücü var. Ama PKK olayı geldiği noktada Öcalan ile aşılamaz. Ki, Kandil’den gelen açıklamalar, “Bizsiz olmaz, silah bizde” diyor.
 
8-Silahlı eylemlerin yoğunlaşmasından sonra ve de seçimler öncesi müzakere yöntemi PKK’daki silahlı eylem psikolojisini artırıyor. Silahlı eylemlerden korkup, masaya oturuyorlar diye silahlı eylemi daha da merkeze alıyorlar. PKK, AKP’nin, “Aman seçim öncesi terör olmasın” korkusunu artık çok iyi okuyor.
 
9-PKK olgusu mevcut Ortadoğu tablosunda Öcalan ve BDP’nin ayrıştırılıp, bölünmesi formülü ile çözülemez.
 
10-Bu yöntem PKK’yı Ortadoğu’daki çeşitli odaklarla daha da çok bütünleştirir.
 
11-Hükümet Suriye ve İran politikası ile başını öylesine belaya soktu ve bundan dolayı da PKK konusu öyle bir hal aldı ki, buna kredi açmak CHP’nin işi olamaz.
 
12-Muhalif partiler halka bir sorunu ne kadar doğru anlatır ve ne kadar zamanında, olacağı ve olmayacağı söylerse, zamanla o kadar iyi bir konuma gelirler.
 
Bir de…
 
CHP bu kızıştırma taktiğinin sonucunda ortaya çıkması çok muhtemel, daha çok kan akması durumunda nasıl muhalefet edecek Hükümet’e?
 
“Ben de kredi açmıştım” diyerek mi?


Yazarın Son Yazıları:
Rüzgar yeniden kırmızı ve toprak esiyor
Köfteden de gitti birkaç puan
İstanbul’a alındı gözüyle bakabiliriz