Bülent Tanık: CHP, Türkiye’nin ülkeyi yönetme potansiyeli en yüksek siyasal örgütüdür

Bülent Tanık: CHP, Türkiye’nin ülkeyi yönetme potansiyeli en yüksek siyasal örgütüdür
24 Temmuz 2020 07:35

Çankaya Belediyesi’nin eski belediye başkanı Bülent Tanık, CHP’nin bütün kurultaylarının iktidar hedefli olduğunu belirtti. Tek adaylı kurultay eleştirilerine ise; “Tek adaylı demokratik seçim yapılabileceği gibi çok adayla antidemokratik seçimler de yapılabilir.” dedi.

 

 

Yağız Barut / İz Gazete

 

Ankara’da Çankaya Belediyesi’nin 2009-2014 yıllarında belediye başkanlığını yapan CHP’li Bülent Tanık ile CHP’nin 37’inci Olağan Kurultayı’nı konuştuk. Tanık, kurultayın pandemi sürecinde yapılmasından tek adaylı kurultay eleştirilerine, yerel yönetimlerin iktidar yolundaki rolünden tüm partililere düşen görevlere kadar birçok konuya değendi.

 

 

‘İKTİDAR ÖZLEMİ VAR’

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, kurultayın ismini ‘İktidar Kurultayı’ olarak belirledi. Bu bağlamda CHP’yi iktidara hazır bir parti olarak görüyor musunuz?

CHP; tarihi birikimi, örgütü, kadroları, üyeleri, sempatizanları hatta seçmenleri ile Türkiye’nin ülkeyi yönetme potansiyeli en yüksek siyasal örgütüdür. Bütün kurultayları iktidar hedeflidir. Ne var ki çok uzun süren İktidar olamama dönemi parti tabanında iktidar özlemini çok yükseltmiştir. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun temkin ve tevazu esaslı politik duruşu, iktidarı isteme konusunda yeterince arzulu olma izlenimi uyandırmamakta. Uzun süren ve merkezi iktidar yaşatmayan Genel Başkanlık, yorucu, yıpratıcı ve kanıksatıcı olsa gerek. Bunlar, CHP liderliğinin, iktidara yürümenin coşkusunu yaratmakta ve yeni siyaset üretmekte çektiği zorlukların nedenleri arasında sayılmalı. 2023’e kadar seçim zorunluluğu görünmeyen bu günlerde, Covid-19 salgını gölgesinde, siyasal üretkenliğin ve toplumsal güç gösterisinin yapılamayacağı bir Kurultay’a, “İktidar Kurultayı” adı verilmesi bana isabetli bir fikir görünmüyor. İktidara en hazır ikinci parti konumundan bir an önce çıkma isteğinin ifadesi olarak, 37. Kurultay’a “İktidar Kurultayı” adı verilmiş olmalı. Mecburiyet konsa daha ikna edici bir isim olabilir kimse de itiraz etmezdi.


DEMOKRASİ VE TEK ADAY

 

 

Kılıçdaroğlu, yerel seçimlerdeki başarısı nedeniyle ‘en güçlü genel başkan adayı’ olarak değerlendiriliyor. Ancak kurultayda yeterli delege imzası bulanların Kılıçdaroğlu’nun karşısına aday çıkabileceği belirtiliyor. Sizce ‘tek adayın’ olması topluma güçlü bir mesaj anlamına mı gelir yoksa demokrasi gereği çok adaylı yarışın olması daha mı iyi olur?

Güçlü parti güçlü başkan demektir ama güçlü başkan mutlaka güçlü parti demek değildir. Başkan güçlendikçe partisi güç kaybediyorsa bundan demokrasi çıkmaz. Örneği çok. Partisi gerçek bir güç taşımayan ya da bu güçten emin olmayan başkanlar, iktidar olduklarında da kaçınılmaz biçimde ödünkâr olurlar. Önder ve parti birlikte güçlü olduğunda iktidar/iktidardaki pay ‘onca’ olur. Aday sayısı demokrasi göstergesi değildir. Tek adaylı demokratik seçim yapılabileceği gibi mebzul adayla çok antidemokratik seçimler de yapılabilir. Onun da örneği çok! Kıl payıyla kazanılan kimi seçimler, gerçek zaferdirler! Seçim kazandıran o küçük fark kocaman, güçlü bir desteği yanında sürükleyebilir! Örnek: İstanbul Büyükşehir Belediyesi son seçimi! Partiyi, kurultayı ve organlarını, demokratik ve verimli işleten önemli bir unsur aykırıların varlığına gösterilen tutumdur. Başka türlü düşünenlerin olmadığı bir yapı siyasi parti olamaz. Demokrasi böyle bir iklim gerektirir. Gerçek bir uzlaşma sağlanamamışsa, açığa çıkamayan muhalefet ölçülemeyen tehdit demektir. Ayrıca ciddi rakiple dürüst mücadele tarafları sağlıklı kılar. Muhalefetin, ayrıksıların varlığı her şeyden önce iktidarı kendi gücünün risklerinden korur.

2019 Yerel Seçimlerinde elde edilen başarılarda Genel Başkanın rolü elbette büyüktür. Ancak parti yerel örgütlerinin inanç, emek ve mücadeleleri yanı sıra belediye başkan adaylarının kişilikleri ve tutumları da sonuçta büyük etki sahibidir. Seçmen tabanında gerçekleşen oy kaymaları ve kümelenmeler, merkez politikalarla sağlanabilenin oldukça üstüne çıkabildiyse, bundaki yerel siyasetin ve kimliklerin rolü görülmelidir. Ayrıca özellikle İstanbul, Ankara ve Adana seçmeninin 25-30 yıllık değişmez belediye yönetimlerine tepkileri ve daha iyi bir belediye arayışları, CHP adaylarının şansını artırmıştır. Kentli seçmenin AKP dışı seçeneklere açıklığı ve alternatife oy verecek cesareti biriktirmiş olması, çok kayda değerdir. 7 Haziran 2015 seçimlerinde değişim isteyen halk muhalefetinin, iktidar değiştirilemeyince kaybettiği inancın yeniden kazanılabileceğinin de işaretidir!

 

 

‘TÜM PARTİLİLERİN GÖREVİ’

 

 

Kurultay salgın nedeniyle seyircisiz şekilde yapılacak ve bu durum bazı partililer tarafından; “Halksız, örgütsüz iktidar kurultayı olmaz. Sadece yönetici seçimi için toplanan kurultaydan iktidar çıkmaz” şeklinde eleştirildi. Hatta ‘Baskın Kurultay’ yorumları dahi yapıldı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

37. Kurultay Tüze gereği ve Pandemi kurallarına uygun görünüyor. Kurultay aritmetiği “gereği gibi” oluşmuşken, parti iç iktidarının niteliksel bir değişime uğrayacağını ummak boş! Önceki kurultayda yaşananlar akıllarda ki bugün başkan aday adayları bile yok gibi! Kurultay, partinin en ciddi ve en üst karar organı ve siyasetinin ana hatlarının belirlendiği yerdir. Bu şenlikli olmaya engel olmadığı gibi yeterli zaman ayırmayı da hak eden çok önemli bir parti eylemidir. Delegelerinin genel başkan adaylarının program, öneri ve eleştirilerini dinlemek hak ve yükümlülükleri, kurultayları karşılıklı etkileşim ve eğitim ortamlarına dönüştürmeye yarar.

Kurultayın çalışmalarını ve zamanını iyi, verimli ve hakkaniyetli yönetmek, delegelerin ülke ve toplum sorunlarının çözümüne odaklamasını sağlamak Kurultay Başkanının ve divanın yetki ve sorumluluğundadır. Bunu kolay ve verimli kılacak biçimde teknik ve politik ön hazırlıkların örgütlenmesi de mevcut yönetimin görevidir. Odeon’a kapanmış bu Kurultay’ı yasak savan bir kurultay olmaktan çıkarmak tüm partililerin görevidir. Bunun yollarını bulmak siyaset işidir.

 

 

‘BİRLİKTELİK, NİYETTE UYUM VE AÇIKLIK GEREKTİRİR’

 

 

Kılıçdaroğlu’nun hem liderliği hem de PM’yi garantilediği, bu sebeple hiçbir baskı olmaksızın geleceği dizayn edebileceği söyleniyor. Bu, ‘parti içi demokrasi’ açısından sorun mudur yoksa birliktelik için zorunluluk mudur?

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Mayıs 2010 Kurultayı hariç, -onda da herkesin umudu ve CHP küskünlerinin bile geri dönmeyi düşünmesine neden olabilen, hareli bir yeni lider kimliğindeydi- diğer bütün kurultayları tek başına biçimleyecek güçle yaşamıştır.

CHP Kurultaylarında demokrasi gereği, genel başkan adaylarının konuşma hakları süre sınırlamasına tabi değildi. Bu hakkı kullanarak Kurultay kürsüsünü abuk sabuk işgal edebilenler gerekçe gösterilerek getirilen düzenleme aday olabilme barajına dönüşmüştür. Getirilen oran ve usül düzenlemeleri, tehditkardır ve engelleyicidir. Mevcut başkanları rakipsiz kıldığı gibi güçlü eleştiri imkanını da ortadan kaldırmaktadır. CHP’nin bugünkü yapısı, bırakmak istemeyen bir başkana karşı seçim kazanmayı ancak çok güçlü bir taban hakimiyeti ve delegeyi sarsacak siyaset hamlelerine bağımlı kılmaktadır. Birliktelik, niyette uyum ve açıklık gerektirir.

 

 

‘TAKDİRİ HAK EDİYORLAR AMA…’

 

 

CHP’li belediyelerin yaptığı çalışmalar CHP’yi iktidara taşıyabilir mi?

CHP’li büyükşehir belediyelerinin, merkezi yönetimin her gün artan ve dört koldan sıkıştıran baskılarına hatta budamalarına rağmen sürdürebildikleri hizmetler ve Pandemi gibi hiç beklenmedik dev felaket karşısında, halkın dayanışma gücünü açığa çıkararak gerçekleştirebildikleri belediyecilik uygulamaları takdiri hak ediyor. Elbette ki buralardaki belediye performansları, sakinlerinin oylarının yönlenmesinde etkili olacaktır. Belediyeler kentli nüfusun güven ve beğenisini üreterek Partilerine iktidarın yolunu, alt yapısını hazırlayabilirler. Ancak merkezi iktidarı “kazanmak” ya da “iktidarını kurmak” genel siyasetin işidir. Bütün iktidarın Başkanda toplandığı bir ‘Başkanlık Rejiminde’, İktidarı hangi seçim belirler? Cumhurbaşkanlığı! Belediyelerin başarısı partiyi iktidara taşır mı? Anlayalım artık, parti iktidarı değil, başkan iktidarı esas! Yine de yanıt için 1980’leri anımsatmak isterim: CHP üyeleri arasında, 1991 Genel ve 1994 Yerel Seçimlerindeki kayıpları, 1989 Belediyeciliğinin “şaibeli” ve “başarısız” olmasına bağlamak adet olmuş! Bu klişe saptama, dayatılmış ve kabullenilmiş ama yanlış bir öz-kusur algısı! Belediyelerin başarılarını ve kusurlarını anlamak ve anlatmak açısından da bir tehdittir. Öncelikle 1989 seçimlerini CHP değil Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) kazanmıştır. İndirgeme yapılabilecek bir ayrıntı değildir. SHP’nin, 1973-1977 dönemine damga vuran halkçı, sol-sosyal demokrat CHP programının yeni versiyonu olduğu ve SHP belediyeciliğinin de aynı dönemin “toplumcu belediyecilik” geleneğinin özelliklerini taşıdığı bilinir. 1989 Seçimleri, 24 Ocak Kararlarının, 12 Eylül Darbesinin ve Özal neoliberalizminin halka karşı uygulamalarına, kentli seçmenin tepkisinin taşıdığı bir zaferdir. Bu yüzden SHP ve 1989 Belediyeciliği, 1980 darbesini ve sonrasını inşa eden güçlerin yok etme isteğinin hedefi olmuştur. Sonuç; SHP kapatılmış, belediyeciliği de karalama çukurunda boğulmaya bırakılmıştır. Büyük kent sakinlerinin birikmiş muhalif enerjisi, yeni bir muhalefet dalgasının yükseldiğini ve bunun seçim zaferine götürebileceğini 2019 Yerel seçimlerinde göstermiştir. Bu zafere ulaşmak, belediyeciliğini çamurda boğdurmamak ve kendini tasfiye ettirmemek siyasetin işidir. İyi bir miras devralmak şans gibi görünse de siyasette devralınan koltuğu doldurmak ve ileri götürmek ciddi bir basınç oluşturur.

 

 

‘SOYER, YAPICI VE AKILCI’

 

İzmir’de Tunç Soyer’in Başkanlık vizyonu bu zorluğu kolaylığa çevirmiş görünüyor. Belediyeciliğini yapıcı, akılcı ve kucaklayıcı buluyorum. İzmir İlçe belediyelerinin gayretli çabaları da karantina dürbününden güzel görünüyor. Foça yaşadığım ilçe; Başkan Fatih Gürbüz çalışkan, insan ilişkileri sıcak ve enerjik. Performansı umut veriyor.

‘BEDEL HALKA ÖDETİLDİ!’

 

 

Türkiye’de yeni bir dönemin inşası için bütün yükün halkın ve yerel yönetimlerin omuzlarına yüklendiğini düşünüyor musunuz? Tüm sorunlara çare olacak umut CHP içerisinden yükselebilecek mi?

Halk; her zaman, hayatın yükünü doğrudan omuzlamak zorunda olanların adıdır. Bedel hep halka ödettirilmiştir. Halka ve onun kentsel-toplumsal örgütü olan belediyelere bedel ödettirilmesini önlemek bir “Yeni Dönem” inşasının temel hedefi olarak önceliklendirilmelidir. Bu kez tersten söyleyeyim; siyasetin kendini ‘tasfiye ettirmemesi’, ‘belediyeciliğini’ çamurda boğdurmamasına yani kendini anlamlı kılmayı devam ettirebilmesine ve halkın hep omuzladığı yükü bu kez halkın kendi için omuzlamasını sağlama mücadelesine bağlıdır. Yeni dönemin kim için ve ne olacağını tanımlamak siyasetin aydınlatacağı güçlerin işidir. Nasıl inşa edileceğinin örgütlenmesi de! Yeni bir dönemi yeniliğe ve yenilenmeye açık güçler inşa edebilirler.

 

 

‘SİYASET, HAYATİDİR!’

 

 

Genel seçimlerin 2023 yılında yapılacağını düşünürsek; CHP ve onun yerel iktidarları, kurultayın ardından ‘öncelikli olarak’ söylemde ve eylemde neleri değiştirmeli?

Ülke ve dünya koşullarından, yazılmış bir tek gelecek çıkmayacağına inanmak ve geleceğin kurulmasında sorumluluk alma iradesi ön şarttır. Dünya siyaseti, çoğunlukla mevcut iktidarları koruyacak biçimde ülkelerin gereksinimlerini, üretmeden tüketerek; yani borçlanarak karşılayabilmelerine izin veren bir kriz yönetimi tutumu sergilendi. Üretimi durdurun, para basın, eve kapatılan halkın tepkisini ve tüketim ihtiyaçlarını bir şekilde yatıştırın telkini yapıldı. Halen sürdürülebilen enflasyonist para politikaları ile çark kağnı inlemesiyle de olsa dönmeye devam edebiliyor. Ancak bu politikanın devamlılığı konusu kap karanlıktır. Bu yüzden SİYASET hiçbir zaman olmadığı kadar hayat-memat meselesidir. Sosyal Demokrasinin, reel politik ve pozitivizm saplantısı ütopya üretememenin de kaynağıdır. Örneğin dağa taşa “toprak işleyenin su kullananın” yazdıramamanın nedeni budur. Kısaca, Pandemi sürecinde müesses nizam tarafından ustalıkla kullanılan bilimsellik yaftası ve “bilgi” iktidarı ile özenli bir mücadele gerekiyor.

 

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin yapı sökümüne uğratılması, parlamenter sistemin içinin boşaltılması, laikliğin hatta demokrasinin karalanması, karşı devrimci düşüncelerin toplumun en küçük noktalarına kadar yerleştirilmesi, tam hız ilerliyor.

Yasama, Yürütme ve Yargının neredeyse tekleşmesinin ötesinde devletin ve toplumun tüm denge ve denetim işlevleri tek elde toplanmaya devam ediyor. Bu gidişe karşı, yurttaşın, insan haklarının korunmasında, demokratik bir siyasal ortama ulaşılmasında, bugüne kadar izlenen dengeci-savunma taktiğinin işe yaradığı ileri sürülebilir mi? Özgür, örgütlü ve bilinçli insan varlığı tükenmez bir yaratım kaynağıdır. İnsan varsa çözüm bulunur. Buna inanmak ve güvenmek anahtardır.

 

 

‘ATAK VE KUCAKLAYICILAR’

 

 

Salgın sürecinde özellikle gördüğümüz, geçim ve yaşam derdine düşmüş milyonlarca insanın umutlanmasını sağlayacak çalışmaları yerel yönetimler yapabildi mi?

CHP belediyelerinin bir yıllık performansları beklenenin oldukça üstündedir. Daha iktidar koltuğuna ısınmadan ortaya çıkan dev Pandemi krizine karşı İzmir, İstanbul, Ankara ve tüm diğer büyükşehir belediyelerinde sergilenen atak ve kucaklayıcı durum alkışı hak ediyor. Bugünkü ‘iktidar- belediye’ ilişki yapılanması- kısıtlamaları- çerçevesinde, dünyanın, ülkenin ve ekonominin gereklerinin yanı sıra işsizlik, yoksulluk ve borç batağındaki milyonların kentsel yaşamını bugüne ulaştırabilmek mucizevidir. Öte yandan derinleşen kriz koşulları, Merkezi iktidarın birikmiş sorunlar yumağı ile baş etmek için, muhalefetin yerel yönetimlerde geliştireceği ileri ve yaratıcı çözümlere ihtiyacını ivmelendirerek artıracaktır.

Olası olumsuz gelişmelerin sorumluluğunun belediyelere yıkılmasına ve halkın ‘yılkıya’ bırakılmasına karşı alınacak tedbirleri öngören politikalara gereksinim var. Kentli halkın yaşamını sürdürmesi, onurunu koruması, onun en yakın ve en öz örgütü olan belediyelerin doğaları gereği üzerlerine alacakları kaçınılmaz görevleridir. Gerekli güç ve kaynak, kentlerin kendilerindedir! Halka güvenenler bunu bilirler.

 

 

‘HALK DAYANIŞMASINI ÖRGÜTLEME ZAMANI!’

 

 

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

İktidar odaklı siyaset; yorucu, yıpratıcı ve acımasızdır. Reel politik; hoyrat, kıymet bilmez üstelik faydacıdır. Siyasal emeğin değerlendirmesi doğru-yanlış üzerinden yapılamaz. İnsanın en özgün karakteri olan yaşamak ve yaşatmak için düşünme ve gerçekleştirme çabası olan politika ise yapana stres değil mutluluk verir. Dünya halklarının bunalımlı yürüyüşü ilk kez bu kadar eş zamanlı aynı acıların yaşandığına tanık oluyor. Yaşadıklarımız, talih aynılaşmasına da işaret eden bir dönemdir. Bu yüzden olağandışı fenalıkları aşmanın başka yolu görünmemekte; her ölçekte ve katmanda halkların dayanışmasını örgütleme zamanıdır.

 

 

https://www.izgazete.net/politika/chp-turkiyeyi-yonetme-potansiyeli-en-yuksek-orguttur-h50301.html