1 Aralık 1935: Türk kadını artık siyaset sahnesinde

1 Aralık 1935: Türk kadını artık siyaset sahnesinde
1 Aralık 2012 12:35

“Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.”


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

H&H DOSYA HABER

Türk kadını bundan 77 yıl önce bugün siyasal haklarını kazandı. Peki yüzyıllar boyunca ezilen, ikinci sınıf kabul edilen, bırakın siyaset yapmasını, kendi kocasını bile seçmesine izin verilmeyen kadın hangi aşamalardan geçti….

Hep birlikte kısa bir göz atalım;

Dünyada toplumlar ataerkil yaşam düzenine geçtikçe, tarihin ilk dönemlerinde özel önem atfedilen ve hatta kutsanan kadın, ne yazık ki giderek ikinci sınıf insan muamelesi görmeye başladı. 

Bırakın kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmasını, ilk çağ filozoflarının ‘kadın insan mıdır‘ tartışmaları yaptığı bilinen bir gerçek.

Ne yazık ki ilerleyen yüzyıllarda da kadına bakış açısı değişmedi. Kadınların erkeklerle eşit haklara kavuşması uzun bir evrim sürecinde oldu.

Toplumun kendisine biçtiği ev hanımlığı, annelik rolleri dışında kamusal hayata girerek siyasi hakları kazanması ancak demokrasi, insan hakları, eşitlik kavramlarının gelişmesi sonucunda ve bunların doğal bir uzantısı olarak gerçekleşti.

İslamiyetin kabulü ile birlikte Türk kadını siyasi hakları kullanma açısından bazı sınırlamalara tabi oldu. Meşrutiyet döneminde kurulan bazı kadın dernekleri ve basın sayesinde Osmanlı kadını genel anlamda kadın haklarını arama yoluna gitmiş ve bunun uzantısı olarak da siyasi hak talebini dile getirmeye başlamışsa da, gerçek anlamda siyasi haklarını kazanması ancak Cumhuriyetin ilanından sonra yapılan kanunlarla gerçekleşti. İşin ilginç yanı Türk kadınına siyasi haklarını kazandıran ‘bir erkek’ti; Mustafa Kemal ATATÜRK…

 

 

Kaynaklar, Atatürk’ün Türk kadınına siyasal haklarını kazandırmasının başlangıcını manevi kızlarının okulda sınıf başkanlığına aday bile gösterilmemeleri üzerine yaşadığı üzüntüye bağlar. O dönemde seçme ve seçilme hakkı olmayan kadın, bırakın parlamentoya girmeyi, basit bir okulda sınıf başkanı bile olamıyordu. Gerçek şu ki, onların üzgün halleri belki Atatürk’ün çalışmalarını hızlandırmıştır. Ancak O’nun uzun zamandır Türk kadınına siyasal haklarını kazandırma yönünde çalışmalar yaptığı da biliniyor.

1930 Türk kadını için önemli bir yıldı. Kadınlara siyasetin kapısını aralayan Belediye Yasası bu tarihte çıkarıldı. Böylece artık kadınlar belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı kazandı.

 

Kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyaç meclisine seçilme hakları
ise 1933 yılında Köy Kanunu’nda değişiklik yapılarak verildi. Kadınlara
siyasetin kapısı 1934’te yapılan Anayasa değişikliği ile seçme ve
seçilme hakkı tanınmasıyla tam olarak açıldı ve ilk kadın
milletvekilleri TBMM’de yerlerini aldı.

Tarihler 8 Şubat 1935’i gösterdiğinde Türkiye büyük bir yenilikle tanıştı.  TBMM Beşinci Dönem seçimleri sonucunda 17 kadın milletvekili ilk kez Meclis’e girdi. Günümüzde bile parlamentoda kadınların azınlıkta olduğunu düşünürsek, bu o dönemde büyük bir başarıydı. 

 

 

1950 yılında ilk kadın belediye başkanı Müfide İlhan Mersin’den seçildi. 1962’de Behice Boran Türkiye İşçi Partis’ne üye oldu, 1965 seçimlerinde Urfa’dan milletvekili seçildi. Birkaç dönem Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’yi temsil etti. İlk kadın bakan Türkan Akyol 1971 yılında göreve atandı.Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kadın  vali Lale Aytaman 1991 yılında Muğla’ya atandı.

1993 yılına geldiğimizde Türkiye Cumhuriyeti ilk kadın başbakanı ile tanıştı. 25 Haziran 1993’de DYP Genel Başkanlığına seçilen Çiller, 50. hükümeti kurararak “Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın Başbakanı” olarak tarih sayfalarında yerini aldı.

 

Tüm bu gelişmeleri birçok devletten önce Türk kadınının yaşamasını sağlamıştı Atatürk. Japonya’da 1945 de, Fransa’da 4 Ekim 1944’de, İsviçre’de ise 1971 yılında kadınlara bu haklar tanındı.

 

Yazımıza ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözüyle başlamıştık, yine onun bir sözüyle bitirelim;


Bir toplum, bir millet, erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin
!