BOP eş başkanı sürekli büyük yalanlar söylüyor

BOP eş başkanı sürekli büyük yalanlar söylüyor
31 Aralık 2012 09:59

ABD işbirlikçisi ve sadık taşeronu, BOP’un uzatmalı eş başkanı Tayyip’in, kendisi için vazgeçilmez bir siyaset argumanı olarak sürekli büyük yalanlar söylediğini her yurtsever gibi ben de biliyorum.


İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

Bugün bu yazıyı yazmama  üç gün önce kumanda elimde televizyon kanallarını zaplarken, TRT kanallarından birinde yine atıp savururken, söylediği birçok yalanın yanında ”1 Mart 2003 Tezkeresi” ile ilgili olarak da şu yalanı söyleyerek, o gün bu işin tanığı olan AKP milletvekillerini ve milleti enayi yerine koyması oldu.

Edep yahu dedim içimden.

Güya, bu tezkerenin çıkması için önce o günkü ABD başkanı Bush telefon açmış, bunun için çalışırken daha sonraları bu büyük velinimeti Bush bir daha telefon açmış ve Kuzey Irak’takiler Türk ordusunun oraya girmesini istemiyorlar tezkere çıkmasın demiş. Madem ki kardeşlerimiz bizi istemiyor, biz de bu nedenle bundan vazgeçtik demiş ve tezkerenin çıkmamasını sağlamışlar.

Tayyip’in bu beyanı tam bir kuyruklu yalan.

Ben, 19 Aralık’ta yine burada yazdığım ”1 milyar dolara Türkiye’yi Amerikan ordusuna işgal ettireceklerdi” başlıklı makalemde bu konu ile ilgili birçok şeyi ana çizgileriyle yazmış ve milletvekillerini kafakola almak için gerek Tayyip’in gerekse o günün başbakanı Gül’ün yaptıkları beyin yıkama ve hipnoz yöntemlerini anlatmıştım.

Şimdi bir soru sorarak Tayyip’in ne kadar katmerli yalan söylediğini ispatlamış olacağım.
Tezkere oylamasını yapıldığı gün oylamadan en fazla iki saat öncesine kadar bir zaman sürecinde Tezkere’nin kabul görmemesi için bir genel başkan parti grubunu toplar mı?
Toplamaz değil mi?

Hadi bundan vazgeçtik, parti grubunu topladı; bu toplantıda Tezkere’nin geçmesi için, milletvekillerini ikna açısından destansı ve övücü şeyler anlatılır mı?

Bundan da vazgeçtik; o grup toplantısının sonunda milletvekillerine matbu dağıttığınız kağıtlarla bir oylama yoklaması yaptırıp, kabul oyu çıkınca nasıl rahatladığınızı daha dün gibi şu anda gözümün önünde anımsıyorum.

Peki bu oylama yoklaması sonucunda madem ki kabul oyu çıktı ve abiniz Bush Efendi’de açtığı ikinci telefonla Tezkere’nin geçmemesini size dikte etti, neden milletvekillerine o anda söylemediniz biz tezkerenin reddedilmesini istiyoruz bu nedenle ret oyu verin diye.
Bu tezkere Meclis’ten geçmediği için Temmuz 2003’te Amerikan askerlerin tarafından Türk askerinin başına çuval geçirilmesi olayı da cabası.

Bu olay bile Tayyip’in yalanını ortaya çıkarmaya yeterli, çünkü bununla tezkerenin intikamını almak istediler.

Bütün akıllılar ve belleği yerinde olan o günün milletvekilleri öldü de sadece sen mi yaşamdasın Tayyip Bey.

Bunun bir katmerli yalan olduğunun en iyi ispatı 1 Mart 2013 günü, gizli oturum olması nedeni ile 10 yıllık süre dolduğundan, oturum tutanakları ve oyların renkleri açıklanır; o günün Başbakanı Gül ile Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış’ın oyunun rengine bakılır; sen mi yalan söylüyorsun yoksa o günün bir AKP milletvekili olarak ben mi aksini iddia ediyorum, her şey ortaya çıkar.

O günü anlatan yukarıda bahsettiğim makalemi olayı anımsama bakımından bu internet sitemizin arşivinden bulup okuyabilirsiniz.

”1 Mart 2003 Tezkeresi” ile ilgili Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ABD tarafından oylama öncesi ve sonrası çok büyük hakaretlere uğramıştır bu iki ahbap çavuş sayesinde.

Bakın bu konu ile ilgili 19 Aralık’ta yazdığım makalemdeki bir hususu belirtmek istiyorum ki dünya diplomasi tarihinde belki eşi görülmemiş bir hakaret örneğidir Türkiye’ye karşı.
Tezkere TBMM’den geçmesi karşılığında ABD ile görüşmeler arifesinde bizim heyet Beyaz Saray’da Başkan Bush’un çalışma ofisinde.

Tabii ki içeride başta AKP genel başkanı Tayyip olmak üzere başbakan Abdullah Gül’de bulunmaktadır.


 
Aynı partiye ait genel başkan ve başbakanın ayrı olması siyaset tarihimizin alemet-i farikası zaten bu dönem.

Görüşmeler, pazarlıklar o anda sürerken bir böcek türü olan ”at sineği” peydah olur ve o anda Beyaz Saray görevlilerinin tüm manevralarına rağmen bir türlü yakalanamaz.

Bu ”at sineği”ne karşı bir hamle de başkan Bush yapar, o da yakalayamaz; sonra bizim başbakan Abdullah Gül’de yine eliyle bir hamle yapar ve bir türlü yakalanamaz küçük düşürücü diplomasi yaratığı.


Bu görüşmeden önceki diğer görüşmelerde birçok pazarlıklar yapılmıştır ve başkan Bush meşhur ”At pazarlığı mı yapıyoruz” sözünü söylemiştir ki, bu ifade Türkiye için yüz karası olmuştur.

İşte bu görüşmede ”at sineği” başkan Bush’un odasına hususi konularak ”At pazarlığı mı yapıyoruz” sözünün bir teyidi olarak  bizimkilere sanki onların sırtına yapışarak musallat olmuş ”at sineği” muamelesi yapılmıştır.

Yani ABD’nin yaptığı diplomatik bir hakarettir ki, yenilir yutulur cinsten değil.

Diplomasi bilgisi çok yüksek olan böyle kalkınmış ülkeler muhatap ülke yöneticilerini küçük düşürüp, isteklerini, şartlarını dikte ettirmek için ‘‘diplomatik beden dili ve davranışları”
yöntemini sürekli ve profesyonelce kullanırlar.

Ben bizimkilerle görüşmelerinde televizyon ekranlarından izleyebildiğim kadarıyla, tüm ABD başkanlarının bu beden dilini kullanarak nasıl üstünlük ve büyüklük tavrı sergilediklerini biliyorum.

Birçok örnek verebilirim ama burası yeri değil.
Yoksa öyle Tayyip Efendi’nin Türkiye iç kamuoyuna oynamak üzere ABD başkanlarının karşısında üçgen biçiminde ayak ayak üstüne atmasının hiçbir önemi yok.
Çünkü, zaten Batı kültüründe bu çok normal.

Adamlar bakış yöntemleri ile birlikte bile bunları küçük düşürüyor ve muzip gülümsemesi ile hafife alıyorlardı.

Şimdi gelelim Tayyip’in bu yalanı neden söylediğine.
Benim kanaatimce tek bir nedeni varsa, o da şu andaki milletvekillerinin bu ”1 Mart 2003 Tezkeresi” nedeniyle etkilenmesini önlemek için bu büyük yalanı söyledi.

Nasıl yani?
Şöyle: 19 Aralık tarihli ”1 milyar dolara Türkiye’yi Amerikan ordusuna işgal ettireceklerdi” yazımda, o günün AKP milletvekili olarak, Tayyip ve Abdullah Gül ahbap çavuşlarını tezkere oylamasının yapılacağı gün, oylamadan iki saat önce yaptıkları deneme oylaması ile nasıl ‘‘ters köşe” yaptığımızı anlatmış ve her ikisini de hayal kırıklığına uğratmıştık. Yani yoklama oylamasında kabul oyu çıkarken, gerçek oylamada tezkere reddedildi.

Şimdi malum Tayyip’in kendi siyasal yaşamı için ”hayat-memat” meselesi olan ve içinde başkanlık sistemini de barındıran bir ”yeni anayasa” çalışma süreci var.

Bu anayasa halk oylaması ile de olsa çıkmadığı takdirde, Tayyip iktidarını da kaybedecek ve gelecek olan yeni iktidar, isterse koalisyon hükümeti olsun kendisini ülkesine karşı işlediği suçlardan dolayı mutlaka ‘‘Yüce Divan”a gönderecektir ki bundan asla kurtuluş yoktur, yaşayıp göreceğiz.

İşte Çankaya’ya çıkmadığı takdirde (Allah korusun) kendisi için işler yaş.

Bu dönem bir kısım milliyetçi AKP milletvekillerinin de, ABD’nin talimatıyla çıkarılmak istenen bu bölücü anayasa tasarısına ret oyu verip aynen bizim 1 Mart 2003’te yaptığımız gibi kendisini ters köşe yapacaklarından çok korkuyor.
Zira halk oylamasına gitmesi için 330 milletvekilinin kabul oyu vermesi gerekiyor; 367 oy zaten referanduma gitmeden kabul edilmiş anlamına geliyor.

Çünkü bu milliyetçi milletvekillerinin önünde 1 Mart Tezkeresi’nin reddedilişi gibi şanlı bir örnek var.

Tayyip bu örnekten, kendi milletvekillerinin etkilenmesini istemiyor ve bu tezkerenin Bush’un ricası ile ”biz istemedik” büyük yalanını söylüyor.

Şimdiki milletvekilleri ve kamuoyu bunu bilsin istedim.

Geçenlerde Prof.Dr.Richard Wieseman’ın Türkçe’ye çevrilmiş ”QUİRKOLOJİ, Gündelik Hayatın Tuhaf Bilimi” adlı uygulamalı sosyal psikoloji kitabını okudum.

Bu kitapta örnekleriyle ”Büyük yalan söyleyenlerin, dünya tarihinin gidişini değiştirdiklerini” yazıyordu.

Ben, ülkemin ve milletimin tarihinin yalan söyleyenlerin eliyle değiştirilmesine vicdanım asla razı olmaz.

”Büyük yalancılar, büyük sihirbazlardır”, ”Önemli olan doğruluk değil, zaferdir” ve ”Eğer bir savaş kaybedilmişse halkı kaybetmenin hiçbir önemi yoktur” diyen Hitler’in yolunu takip eden ‘‘hitlerist’‘lerin yoluna taş koymak her yurtseverin ulusal görevidir.

Tayyip, yine bu TRT’deki programda İmralı ile görüşmelerin devam ettiğini ve bu görüşmeleri görevlendirdikleri kişilerin yaptığını söyledi.

Burada şark kurnazlığı yaparak cahil halk kitlelerini kandırıyor ve kendisi görüşmüyormuş psikolojisi ile beyinleri yanıltıyor; bir de geçmişte söylediği ”Terör örgütü ile görüşen şerefsiz ve alçaktır; bunu ispat edemeyen de şerefsiz ve alçaktır” sözüne atıfta bulunacaklara peşin yanıt veriyor.

Sosyal yaşamda ve hukukta geçerli olan ‘‘vekil asil gibidir” yasası her şeyi açıklıyor.
Bir de, Tayyip terör örgütü ile ilk görüşmesi deşifre olunca oy kaybetme korkusu ile köpürmüş ve yukarıdaki sözleri sarf etmişti.

Şimdi bunları halka peşinen söylüyor.
Neden?
Türkiye’de bulunan ve Ergenekon operasyonlarına akıl hocalığı yapan ABD’li danışmanlar Tayyip’e bir şey öğrettiler:
”Kusur olarak gördüğün bir şeyi gizlersen tüm insanlar ve toplum peşine düşer. Açıkça itiraf eder hatta hiç kimse öğrenmeden yapacağın kusurlu şeyleri söylersen toplum bu kusuru önemsemez ve peşine düşmediği gibi ilk andan itibaren unutur.”

Evet sosyal psikoloji bilimi verileri bunu böyle belirtiyor.
Yani halk ağzıyla kaçanı kovalarlar.
Bir de sürü halinde yaşayan yığınların, Tayyip’in terör örgütü ile iyi niyetle görüştüğü zokasını yuttuğunu yine ABD’li danışmanlar kendisine anlattılar.

Yutturulan zoka ne?
Biz terör örgütü ile akan kanı durdurmak için görüşüyoruz süper yalanı.

Adama sormazlar mı terör örgütü ile bu görüşmelerinize rağmen akan kan şimdiye kadar neden durmadı bilakis her geçen gün arttı.

Hayır Tayyip Bey, lütfen milletimize yutturma bunu. Sen bu görüşmeleri siyasal istikbalini destekleyen ABD’nin şerrinden korktuğun için yapıyorsun.

Tabii ki, bu durum böyle gitmeyecek; 2013 yılı AKP Hükümetinin demokratik mücadele yöntemleri ile yıkılacağı bir zaman dilimi olacaktır.

Türkiye’nin en büyük sorunu Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakan olmasıdır.
Çünkü ABD’nin ve küresel güçlerin desteği ile iktidar olan Tayyip her milli sorunumuzun temel nedenidir.

Milletim adına 2013’ten BOP eş başkanı Tayyip’in ülke yönetiminden gitmesi en büyük dileğimdir.
Kişisel dileklerim Allah’la benim aramda olan bir husus.

Okuyucularımın da yeni yıllarını kutlar, hayırlı dileklerinin gerçekleşmesini temenni ederken, yeni yılda yapacakları listesine Mikhail Naimy’nin meşhur mistik kitabı olan ”MİDRAD’ın KİTABI’‘nda geçen şu ibareyi kaydetmelerini öneririm:

”Her düşüncenizin,herkesin görebileceği şekilde yayıldığını düşünün semaya. Çünkü gerçekten böyledir.
Tüm dünyanın her söylediğinizi duyabileceğini düşünerek konuşun. Çünkü gerçekten böyledir.
Her yaptığınızın, dönüp dolaşıp sizi bulacakmış gibi hareket edin. Çünkü gerçekten böyledir.”
Herkese tekrar mutlu bir yıl diliyorum.


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!